Neden düşünemiyoruz?
27 Ekim 2011 10:58:19
Yazı başlığını oluşturan cümle, tarih boyunca daima gündemde kalmıştır...
Hiç düşecek gibi de görünmüyor.
“Hâlâ düşünemiyor musunuz?”
“Hâlâ tefekkür etmiyor musunuz?”
Yeri gelmişken belirtelim; evrensel bilgi kitabı Kur’an-ı Kerim’in insanlara yaptığı uyarıcı mahiyette bir hitaptır bu sorular. İnsandaki din anlayışının yanlışlığına dikkat çekilmek isteniyor.
Yol göstericiliğe soyunan kimselerin de yerinde saymakta kararlı olanlara “yanıtlaması gereken soru” olarak göze çarpıyor.
Her zaman için böylesine sınırlı bir yaşamı sürdürdüğümüzü belirtelim. Maalesef donuk, fikir üretmekten mahrum, bir iskelet yapı oluşmuş bizlerde. Düşüncesizce geçen zaman, ezberciliğe-taklitçiliğe yol açtığı gibi, hayatımızın büyük bir kısmında endişe verici korkular yaratmakta da aceleci davranıyor.
Bizlere ışık tutacak konulara yönlenebilecek iken, alt-üst olmuş halde, evhamlardan-vesveselerden kurtulmanın yollarını arıyoruz. Vaktimizi böyle dolduruyoruz. Şayet uyarılara dikkat etmezsek, işin içinden çıkmamız âdeta imkânsız gibi görünüyor. Hâlbuki yaşantımızı bu noktaya getirmeden, evrenle-varlıkla ilgili bağlantılarımız, düşüncelerimiz olsa devamı gelecek, epeyce yol alabileceğiz ve ufkumuz açılacak.
Fakat maalesef olmuyor!
Sıradan sebepler buna mani oluyor.
Aksine, “başımızdan bu badireleri nasıl atabiliriz?”şeklindeki sınırlı düşüncelerle, kendi kendimizi yiyoruz, ama bir türlü üstesinden gelemiyoruz.
Dediğim gibi bu zaaf, açıkça üzerimize sinmiş durumda.
Kimi zaman öylesine basit hatalar yapıyoruz ki doğruyu bulma fırsatımız ve bu değerlerden yola çıkıp üretim yapmamız mümkün görünmüyor.
Bu aşamada bizler sadece karşılaştığımız olayları yaşamakla yetiniyoruz. Buna kendimizi mecbur tutuyoruz. Olanlardan ders çıkarıp hata-yanlışyapmamaya gayret etmiyoruz.
Özetle “hayata bir anlam kazandırmak”, aklımızın ucundan bile geçmiyor.
Çünkü neredeyse hiç düşünmüyoruz! Günlük yaşamayı tercih ediyoruz. Ama dün, mazide kalıyor. Dolayısıyla bir noktada, ders çıkarttığımız söylenemiyor.
Dünü ve bugünü hatırlayamadığımız içindir ki ileriye yönelik bir fikir de bizden sâdır olmuyor.
Zaman öylesine akıp gidiyor, koskoca bir gün ya da haftanın, hatta senelerin nasıl geçtiğinden bile haberimiz olmuyor, farkına varamıyoruz.
Bir bakıma, bu hızlı geçişlerde “düşünce” ve“tefekkür” hayatımızda yer tutmuyor.
Bu tür kavramlardan yoksun olan kişilerin alacağı kararların, verdiği sözlerin de pek geçerliliği yok gibi görünüyor.
Düşünülmesi gereken çok şeyler var, aslında!
Karar verebilmek veya yorum beklentilerini karşılayabilmek önemli. Burada düşünce faktörü temel bir varsayım. İlginç bir yorumun, doğru olarak okunabilmesi için mutlak surette düşünceye-muhakeme gücüne ihtiyaç var.
Hemen herkes kendi haklarını korurken, bunu aklından çıkarmamalı.
Bu bilgilerin ışığında, gerçekte kişilerin iyi niyetle davranıp davranmaması da akıllardan uzak tutulmamalı.
Şayet bir kimse düşüncelerinde sapkınlığa yelteniyorsa, ortak kanı, onun sürekli şekilde bedensel çıkarlarını kollayan bir “homo sapiens” olmasıdır.
Haliyle o kişiden uzak durulması, duygusal bir politikanın izlenmemesi önerilir. Ama bunun uygulaması pek kolay olmaz. İlginç olan, bu tür davranışların, insanlara bir bedel ödetmesidir.
Oysa akıl yönü ile yapılan yaklaşımlar, kendi çıkarımıza uygun düşmese de düzgün, tutarlı hareket etmeyi bir prensip haline getirir.
En büyük talihsizliğimiz ise “düşüncenin ve muhakemenin gerektirdiği kurallara” uygun yaşamanın aksine, düşüncesizliğin revaçta olduğu ve kabul gördüğü bir dünyada yaşıyor olmamızdır.
Tabii bu husus; insanın “iyiyi kötüden ayıracak” bir muhasebeye ve aklını daima toplum yönünde kullanma hususunda fikir sahibi olması gerektiğine işaret ediyor.
Bu, inançsız, gönül eğlendirmekten başka bir iş yapmayan, dilini de dinini de bilmekten aciz bir kitlenin harcı değildir.
Düşüncesizlerin yegâne uğraşı, bilgisayardaki gibi“kopyala-yapıştır” işlemidir. Başka türlü, aktif olaylara kafa patlatamaz, kendilerini yoramazlar.
Unutulmaması gereken tek şey; düşünen ve muhakeme edebilen, aklı başında insanın bir anlayış içinde olması, kendinin ve toplumun geleceğini karartmamasıdır.
Hiç düşecek gibi de görünmüyor.
“Hâlâ düşünemiyor musunuz?”
“Hâlâ tefekkür etmiyor musunuz?”
Yeri gelmişken belirtelim; evrensel bilgi kitabı Kur’an-ı Kerim’in insanlara yaptığı uyarıcı mahiyette bir hitaptır bu sorular. İnsandaki din anlayışının yanlışlığına dikkat çekilmek isteniyor.
Yol göstericiliğe soyunan kimselerin de yerinde saymakta kararlı olanlara “yanıtlaması gereken soru” olarak göze çarpıyor.
Her zaman için böylesine sınırlı bir yaşamı sürdürdüğümüzü belirtelim. Maalesef donuk, fikir üretmekten mahrum, bir iskelet yapı oluşmuş bizlerde. Düşüncesizce geçen zaman, ezberciliğe-taklitçiliğe yol açtığı gibi, hayatımızın büyük bir kısmında endişe verici korkular yaratmakta da aceleci davranıyor.
Bizlere ışık tutacak konulara yönlenebilecek iken, alt-üst olmuş halde, evhamlardan-vesveselerden kurtulmanın yollarını arıyoruz. Vaktimizi böyle dolduruyoruz. Şayet uyarılara dikkat etmezsek, işin içinden çıkmamız âdeta imkânsız gibi görünüyor. Hâlbuki yaşantımızı bu noktaya getirmeden, evrenle-varlıkla ilgili bağlantılarımız, düşüncelerimiz olsa devamı gelecek, epeyce yol alabileceğiz ve ufkumuz açılacak.
Fakat maalesef olmuyor!
Sıradan sebepler buna mani oluyor.
Aksine, “başımızdan bu badireleri nasıl atabiliriz?”şeklindeki sınırlı düşüncelerle, kendi kendimizi yiyoruz, ama bir türlü üstesinden gelemiyoruz.
Dediğim gibi bu zaaf, açıkça üzerimize sinmiş durumda.
Kimi zaman öylesine basit hatalar yapıyoruz ki doğruyu bulma fırsatımız ve bu değerlerden yola çıkıp üretim yapmamız mümkün görünmüyor.
Bu aşamada bizler sadece karşılaştığımız olayları yaşamakla yetiniyoruz. Buna kendimizi mecbur tutuyoruz. Olanlardan ders çıkarıp hata-yanlışyapmamaya gayret etmiyoruz.
Özetle “hayata bir anlam kazandırmak”, aklımızın ucundan bile geçmiyor.
Çünkü neredeyse hiç düşünmüyoruz! Günlük yaşamayı tercih ediyoruz. Ama dün, mazide kalıyor. Dolayısıyla bir noktada, ders çıkarttığımız söylenemiyor.
Dünü ve bugünü hatırlayamadığımız içindir ki ileriye yönelik bir fikir de bizden sâdır olmuyor.
Zaman öylesine akıp gidiyor, koskoca bir gün ya da haftanın, hatta senelerin nasıl geçtiğinden bile haberimiz olmuyor, farkına varamıyoruz.
Bir bakıma, bu hızlı geçişlerde “düşünce” ve“tefekkür” hayatımızda yer tutmuyor.
Bu tür kavramlardan yoksun olan kişilerin alacağı kararların, verdiği sözlerin de pek geçerliliği yok gibi görünüyor.
Düşünülmesi gereken çok şeyler var, aslında!
Karar verebilmek veya yorum beklentilerini karşılayabilmek önemli. Burada düşünce faktörü temel bir varsayım. İlginç bir yorumun, doğru olarak okunabilmesi için mutlak surette düşünceye-muhakeme gücüne ihtiyaç var.
Hemen herkes kendi haklarını korurken, bunu aklından çıkarmamalı.
Bu bilgilerin ışığında, gerçekte kişilerin iyi niyetle davranıp davranmaması da akıllardan uzak tutulmamalı.
Şayet bir kimse düşüncelerinde sapkınlığa yelteniyorsa, ortak kanı, onun sürekli şekilde bedensel çıkarlarını kollayan bir “homo sapiens” olmasıdır.
Haliyle o kişiden uzak durulması, duygusal bir politikanın izlenmemesi önerilir. Ama bunun uygulaması pek kolay olmaz. İlginç olan, bu tür davranışların, insanlara bir bedel ödetmesidir.
Oysa akıl yönü ile yapılan yaklaşımlar, kendi çıkarımıza uygun düşmese de düzgün, tutarlı hareket etmeyi bir prensip haline getirir.
En büyük talihsizliğimiz ise “düşüncenin ve muhakemenin gerektirdiği kurallara” uygun yaşamanın aksine, düşüncesizliğin revaçta olduğu ve kabul gördüğü bir dünyada yaşıyor olmamızdır.
Tabii bu husus; insanın “iyiyi kötüden ayıracak” bir muhasebeye ve aklını daima toplum yönünde kullanma hususunda fikir sahibi olması gerektiğine işaret ediyor.
Bu, inançsız, gönül eğlendirmekten başka bir iş yapmayan, dilini de dinini de bilmekten aciz bir kitlenin harcı değildir.
Düşüncesizlerin yegâne uğraşı, bilgisayardaki gibi“kopyala-yapıştır” işlemidir. Başka türlü, aktif olaylara kafa patlatamaz, kendilerini yoramazlar.
Unutulmaması gereken tek şey; düşünen ve muhakeme edebilen, aklı başında insanın bir anlayış içinde olması, kendinin ve toplumun geleceğini karartmamasıdır.
Bu Yazı Toplam 2446 Defa Okunmuştur
ETİKETLER : Yazdır
Yorumlar
Yorumlar, editörlerimiz tarafından onaylandıktan sonra yayınlanır. Kanunlara aykırı, konuyla ilgisi olmayan, küfür içeren yorumlar onaylanmamaktadır.
Henüz bir yorum yapılmamış
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com