Haber giriş tarihi : 05-02-2019 | 08 : 26 15
Haber güncelleme tarihi : 05-02-2019 | 08 : 26 15
Karadeniz Ereğli'nin Usta Kalemi Hüseyin Aksakal'ın çevirmenliğini yaptığı Robert Ervin Howard'ın 'CONAN" Kitabını raflarda.
Gazetecilik hayatına Değişim Medya Grubu'nda devam eden Hüseyin Aksakal, Robert Ervin Howard'ın 'CONAN" isimli kitabının çevirmenliğini yaptı. Gece Kitaplığıtarafından yayınlanan "CONAN"ın okuyucuyla buluşmasını sağlayan Aksakal, okuyucudan tam not aldı. Kitapseverler "CONAN"'ın devamını sabırsızlıkla bekliyor.
Aksakal, Türkiye'nin en fazla takip edilen edebiyat forumlarından Kayıp Rıhtım'da, çevirmenlerin çalışmalarını anlattığı "Çevirmenin Çemberi" bölümü için çeviri serüvenini anlattı.
Bu makale aracılığıyla "CONAN" ı bir de çevirmeninden dinleyelim:
ÇEVİRMENİN ÇEMBERİ: CONAN
"Conan'ı çevirmekle geçen yaklaşık altı yıllık sürece
bakıyorum da meğer bu dönemde aslında sadece karakteri ve onu yazan Robert
Ervin Howard adlı delikanlıyı anlamaya çalışmaktan başka bir şey yapmamışım.
2011 yılında ilk Conan öyküsünü çevirmeye başladığımda bunun
altı yıl sürecek, yaklaşık üç bin sayfalık bir çeviri serüveniirmeme yol
açacağını bilmiyordum. Bilsem, bu işe girişecek cesaretim olmazdı büyük
ihtimalle.
En başta, 80'li yıllarda Türkiye'de Alfa nları, 2000'li
yıllarda Arkabahçe Yayıncılık'ın yayınladığı çizgi roman serilerinin çoğunu
okumuştum. Dost Körpe'nin Fatih Conan diye çevirdiği "Ejderin Saati" romanını
ve "Conan Günlükleri 1: Fil Kulesi" adındaki öykü derlemesini okumuştum. Her
iki kitabın da çeviriye başladığım dönemde, kütüphanemi pek beğenen akrabalarla
dostların alırken gösterdikleri hevesi iade ederken göstermeyişi nedeniyle elimde
olmadığını da not etmek gerek.
Bahsi edilen Fil Kulesi ve Fatih Conan kitaplarının çeviri
çalışmasına başlamamda etkisi olduğuna şüphe yok. Yine de nedense bu kitaplarda
paylaşılan öyküleri çeviri sürecinin en sonuna bırakmış olmam, bulanık bir
şekilde de olsa aslında ilk niyetin sadece kalan öyküleri Türkçe olarak
okuyabilme isteği olduğunu gösteriyor galiba. İş o noktaya gelmeden, bu
öyküleri henüz ilkokul çağında olan oğlum Akın'ın okuması gerektiğini düşünmeye
başlamıştım. Sanırım bu nedenle zaten okumuş olduğum öyküleri de çevirmek
zoru hissettim kendimi. Belirtmekte yarar var: İthaki'nin yayınladığı Conan
Günlükleri 1'in devamı gelmiş olsaydı, bu işe hiç başlamazdım büyük ihtimalle.
Aslında çeviriye devam ederken çalışmalarımın yayınlanmasına
ilişkin bir düşünceye sahip değildim. Zaten ilk taslaklar da yayınlanabilecek
nitelikte değildi. Çevirmeye başladığım ilk öykü olan "Demir İblis"ten itibaren
her öykünün girişindeki birkaç paragrafta zorlanmama rağmen, kalan kısımları rahatça çözebildiğimi, İngilizcesini doğrudan okumaktaki engelin de bu ilk
paragraflardan kaynaklandığını gözledim. Yine de öyküler ilerledikçe
barındırdıkları aksiyon sahneleri öyle sade, öyle dolaysız, öyle net ve
hipnotik bir çekimle anlatılıyordu ki bunların Türkçeye aktarılmasının mümkün
olamayabileceğini düşündüğüm anlar dahi oldu. İlk taslakların çevrilmesi
yaklaşık bir yıl kadar sürdü.
İPİN UCUNU TAKİP EDEREK...
Robert Ervin Howard'ın 1936'da intiharının ardından,
özellikle 1950'lerden sonra birçok yazar tarafından pastiş öykü ve romanlar
yazıldı. Lyon Sprague De Camp, Linwood Carter, Bjorn Nyberg, Roland G Robert Jordan, Harry Turtledove, Andrew Ouffut, John Hocking, John Maddox
Roberts, Leonard Carpenter, Sean A. Moore, Steve Perry, Poul Anderson ve Karl
Edward Wagner ilk akla gelenler. Bunlardan Türkiye'de en fazla etkisi olan,
Zaman Çarkı ile çoğu fantastik edebiyat okurunun beğenisini kazanan Robert Jordan'ın
altı ayrı Conan romanı bulunduğunu hatırlatırsak, barbarımızın dünyanın başka
kesimlerinde etkisinin ne kadar güçlü olduğunu anlamak da mümkün. Aynı zamanda
karakterin Türkiye'de hak ettiği yeri bulamamış olmasının ne büyük bir eksiklik
olduğunu da vurguluyor bu.
Fakat çeviri serüveni henüz o taraflara dönmedi. Howard
tarafından yazılan Conan öykülerinin ilk taslak çevirileri sona ermek
üzereyken, yazar öldüğünde yarım kalan çalışmalarının Lyon Sprague De Camp ve
Linwood Carter tarafından tamamlanmış halleri elime geçti. Bunları okurken ve
çevirirken külliyatın bu şekilde tamamlanabileceğini yayınlamayı hâlâ
düşünmüyordum, zira bu son öykülerin telif problemleri vardı varsaymıştım ama
öyle olmadı. Bu kez de Camp-Carter ikilisinin başka Howard öykülerinden Conan
evrenine uyarlanmış öykülerinin de bu külliyat içinde yer almasının kaçınılmaz
olduğu hissine boyun eğdim. Bir süre sonra Camp-Carter külliyatının tamamını da
çevirmekten başka çare kalmadı.
Fakat en başta Howard'ın yarattığı hipnotik etkiye yakın bir
anlatım bulamadan çalışmanın neticesinin alınamayacağına ilişkin problem hâlâ
çözülmemişti. Howard, "Tanıdığı bazı kişilerin çeşitli özelliklerini bir araya
getirerek Conan denilen amalgamı yarattığını" söyler. Bu cümlenin yazarın
fiilen tanıdığı kişilerden, komşularından, tanıştığı insanlardan vesaire
bahsettiğini düşünmüştüm. İlk Conan öyküsünün prototipi olan "Ben Bu Baltayla
Hükmederim" adlı Kull öyküsünü çevirirken, "bazı kişilerin" tanıdığı kişilerden
ziyade yarattığı kişiler olabileceği kanaatine dım. Bu öyküyle ilk Conan
öyküsü olan "Kılıçtaki Anka" öyküsü arasında, Weird Tales editörü Farnsworth
Wright'in reddettiği bir versiyon daha bulunur. Bu öykü özellikle içe dönük bir
karakter yapısı sergileyen Kull'un ruh halini aynen Conan'a da aktarır. Fakat
Aralık 1932'de Weird Tales'te yayınlanan versiyon, Conan öykülerinin temelini
oluşturan karakterin ta kendisidir.
Kull bilge, merhametli, korkusuz ve içe dönüktür. Oysa Conan
Fil Kulesi adlı derlemede yer alan "Kara Kıyıların Kraliçesi" öyküsünde açıkça
ifade edildiği üzere "uygarlığın safsatalarından bihaber, çocuk kadar saf"
biridir. Merhamet erdemleri arasında ilk sıralarda yer almaz. Çeşitli Howard
öyküleri arasında debelenirken, Norman-Kelt karışımı maceracı Cormac
FitzGeoffrey'de, Howard'ın diğer Conan'ı yaratırken birleşimi oluşturduğu başka
bir karakteri de bulmuş oldum. Semerkant Beyi öyküsünde Timur, Siyah Cathay'ın
Kızıl Kılıçları öyküsünde Cengiz Han, özellikle de Tiberias Arslanı öyküsünde
anlatılan, Musul ve Halep'in Selçuklu Atabeyi, Zengi hanedanının kurucusu I.
İmadeddin Zenghi, Conan amalgamının çeşitli parçalarını oluşturur.
İSİMLER, DEYİMLER, TAMLAMALAR... PROBLEMLİ BİR ALAN...
Bu öykülerin çevirilerini yaparken, yeni bir seriye
başlamadan evvel, Conan külliyatının taslaklarını yeniden gözden geçiriyordum.
Tüm süreç tamamlandığında belki beş kere yeniden elden geçmiştir Conan
öyküleri. Şimdi bakıyorum da durduk yere bir Howard uzmanına dönüşmeye
başlamışız.
Fakat ne kadar teferruata hâkim olursanız olun, bir yerde çevirmenin tercihi olan konularla karşı karşıya kalıyorsunuz. Özel isimleri yazılışlarıyla mı yazacaksınız, okunuşlarıyla mı? Aslında en baştan orijinallerini yazıp, sonra bunları Türkçe okunuşlara çevirmek niyetindeydim. Arada internette bulunabilen sesli Conan öykülerini dinleme imkanı buldum. Orada bizim Ali Recan büyüğümüzden kalma Kimmerya ülkesinin ismi yazılışı Cimmeria'dır Simmerya olarak bahsediliyordu. Sonra televizyonda yayınlanan dizi filmde Conan'ın Simmerialı diye anıldığını hatırladım. Yine de eğer Türkçe okunuşları yazmaya karar kılmış olsam, tüm bunlara rağmen bile Kimmeryalı olarak çevirmek niyetindeydim.
Fakat tek problem Cimmeria-Kimmerya-Simmerya meselesi
değildi. Conan isminin yerine Konan yazmayı göze almak da gerekiyo Türkçe
okunuşları yazabilmek için. Yüksek sesle hiç ifade etmediğim bir
'Konan-Konmayan' esprisi zihnimin koridorlarına bu esnada girdi büyük
ihtimalle. Neticede Conan'ı da orijinal haliyle bırakmaya karar verdim.
İnanın her çözüm, tüm metnin üstünde geçerli olamıyor.
Neticede çeviri teorisi falan okumuş değiliz ama bazı konularda teorik bilginin
de yol gösterici olabileceği şüpheli. "Ay Işığında Gölgeler" öyküsü Shah
Amurath diye Hyrkanialı bir vali ve Conan arasındaki bir kapışmayla açılıyor.
Buradaki "Shah" bildiğimiz Şah olduğundan onu çevirdim ancak Amurath'ı Murat
diye karşılamak sınırları fazla zorlamak gibi geldi. Bu yüzden Şah Amurath
oldu. Aynı şekilde Demir İblis'te Jehungir Agha'yı da Jehungir Ağa olarak çevirdim.
Zira buradaki unvanlar doğruca çevirinin hedef metninin bulunduğu kültüre
aitti.
Kimi yerlerde özel isimlerin kimini hayli serbestçe
kullandığımı daha sonradan fark ettim. Mesela "Kara Nehrin Ardında" öyküsünde
"Thunder River"ı Fırtına Nehri olarak değil, Thunder Nehri olarak bıraktım.
Aynı öyküde Black River'ı ise Kara Nehir olarak çevirdim. Bunun nedeni, aynı
öykünün çizgi roman versiyonunun çevirisinden kalma bir kulak alışkanlığı olsa
gerek. Kafatası Deresi de tümden Türkçeye çevrilenler arasında yer aldı. Yine
de kural olarak, böyle birkaç istisna dışında tüm ülke ve yer isimlerini olduğu
gibi bırakmanın daha uygun olduğu sonucuna vardım.
Deyimler ise bir başka mesele... Fil Kulesi'nin başında Kothlu
hırsız havaya bir "slobbery kiss" gönderir. İlk çeviri versiyonunda bu "ıslak
bir öpücük" şeklinde çevrilmişti ama sonra bunun asıl kavramın ancak kenarından
geçtiğini düşünerek, daha yakın olan "vıcık vıcık bir öpücük" olmasında karar
kıldım. Fil Kulesi aynı zamanda "shining shards"a dönüşerek çöker. Bunun
"ışıltılı kırık parçalar" diye çevirmek de aynı şekilde yüzeyden geçecekti,
bunu da "tuzla buz olarak çöktü" şeklinde karşılayarak çözmeye yaklaştım.
Mesela, birkaç yerde "elements" tarafından yıpratılan
kaldırımlar veya duvarlardan bahsediliyor. Bunun en yüzeysel çevirisi
"unsurlar" olacaktı. Buna bugünlerde "doğanın unsurları" diyoruz. Hani eskiden
tüm maddenin oluştuğuna inanılan hava, ateş, toprak su dörtlüsü. "Doğanın
Unsurları, Doğa Unsurlgibi kavramlar bir edebi çeviride öyle sırıttı ki
kendim bile beğenmedim. Bunun yerine dedelerimizin kullandığı kavrama, yani
"Anasır-ı Erbaa"ya dönüş yaptım. Nihayetinde bunun yabancı bir kelime olduğunu
düşünenlere, "unsurlar" denildiğinde bu kavramdan daha uzakta kaldıklarını
hatırlatmak isterim.
Dil olarak Öztürkçe, Türk Dil Kurumu Türkçesi, Osmanlıca
falan diye ayrımlara girmedim. Mesela "heart" sözcüğü kimi yerde "yürek" kimi
yerde "gönül" olarak çevrildi. "Sabah Rüzgarı" diye çevrilecek tamlamayı "Seher
Yeli"ne dönüştürdüm.
Bir şey daha... İsim tamlamalarında yeri geldiğinde belirtili
isim tamlamaları kullandım ama sadece mecbur kalınca. Çoğu yerde, özellikle de
cins isimlerin kullanıldığı belirtisiz isim tamlamalarının daha etkin bir
anlatım sağladığı kısımlarda bu şekilde çevirmenin Howard'ın dolaysız
anlatımına biraz daha yaklaşmamı sağladığını epey debelendikten sonra
algıladım. "Heart of Ahriman" bu yüzden "Ahriman'ın Yüreği" değil, "Ahriman
Yüreği" oldu mesela.
İngilizce ve Türkçenin birbirine ters öğeleri konusuna
gelince, her çevirmenin yapması gerektiğine inandığım şeyi yaptım. Kimi zaman
İngilizce cümlenin sonuna gelen cümle parçacığı sonraki cümlenin girizgahını
etkiliyor. Bu yüzden yeri geldiğinde devrik cümle kullanmak veya cümlenin
anlamını korumak kaydıyla virgül veya noktalı virgül kullanarak ayırmaktan
çekinmedim. Kimi kaynaştırma sözcükleriyle aradaki anlam aktarımını sağlamaya
çalıştığım da olmuştur.
Tüm bunlar bir kerede olmadı. Acemi Çevirmen Adayı, Conan
külliyatı beş kere gözden geçirildiyse, her seferde yeni bir bakış açısıyla işe
girişti. Hâlâ gözden geçirirken, şöyle olsaydı dediği yerler var mıdır? Mutlaka
ama pişen bir yemeğe sonradan tuz eklemenin sonuçları, ilk başta elde edilenden
daha kötü olabileceğinden, bir noktada durmak da gerekir, değil mi?
DOĞRUYA GİDEN DOLAMBAÇLI AMA EMİN YOL: DIŞ OKUMALAR...
ELEŞTİRİLER
Conan hakkında makaleler de çevirmeye mecbur kaldık bu
arada. Bunlar telif problemleri nedeniyle yayınlanan versiyonlarda büyük
ihtimalle yer almayacaklar. Dale Rippke'nin "Conan hakkında bildiğinizi
sandığınız her şey neden yanlıştır?" alt başlığını taşıyan "Conan'ın Tao'su"
makalesi, karakterin sadece daha önce yaratılmış başka karakterlerin bir
bileşkesi olmadığını, aynı zamanda tamamen farklı bazı özellikler taşıdığını da
anlamamı sağladı. Sonra Patrice Louinet'in "Hyboria'nın Yaradılışı" başlığını
taşıyan, Howard'a ulaşırken yaşadıkları, okudukları, etkilendiklerini anlatan
başka bir makalede de karakteri daha iyi anlama imkanı edindim.
Her aşamada Conan öyküleri anlatım özellikleri açısından
Türkçeye biraz daha uyumlu hale getiren düzeltmelerden geçti. Sonra bir yıl
kadar Howard öyküleri çevirmeyi bıraktım. Öykülerin bir bölümünü Çizgi Diyarı
forumunda paylaştım. Burada beklemediğim ölçüde olumlu, kimilerinden çok
duygulandığım tepkiler aldım. Sürekli telefonda görüştüğümüz Çizgi Diyarı
forumunun kurucusu merhum Profesör Haluk Yücesoy ve aynı forumun yöneticilerinden
Murat Erengül'ün ısrarlarına hep buna enerjim ve param olmadığı karşılığını
verdim. Profesör Haluk Yücesoy'un beklenmedik vefatı, kendisinin kaybı kadar,
istediği bir şeyi gerçekleştirememiş olmanın burukluğunu da yaşattı bana. Keşke
Conan'ın yayınlandığını görebilseydi. Bu yüzden ilk cildin çevirmenin önsözü
bölümünde Yücesoy'un ismini anmadan geçemedim.
Çeviri sürecinde Kull öykülerinin tamamını, Bran Mak Morn
kitaplar insanı başka kitaplara götürür; bir Kull macerası aynı zamanda Bran
Mak Morn macerası olduğundan bu karakter de Türkçe konuşmaya mecbur kaldı
öykülerinin tamamını, Howard'ın tarih öykülerinin büyük bölümünü, Lyon Sprague
DeCamp, Lin Carter ve Björn Nyberg üçlüsünün yazdığı tüm Conan öykü ve
romanlarını, en sonunda da Turlogh dubh O'Brien öykülerinin tamamını çevirdim.
Conan ve Kull öykülerinin tamamı son halini aldı. Bran ve Turlogh'un son bir
kez daha gözden geçirilmeye ihtiyacı var. Bugünlerde Thomas Wolfe üzerinde
çalışmaktayım. Solomon Kane öyküleri zaten Türkçe olarak yayınlandığından, o
kitabı da okumuş olduğumdan, bu karakterle en azından şimdiye dek hiç
ilgilenmedim.
2018 yılı, ekim ayı başlarında diye aklımda kalmış. Gece
Kitaplığı'nın kitapları ücretsiz bastığına dair bir sosyal medya ilanı gördüm.
Pek de inanmadan çeviri eser yayınlayıp yayınlamadıklarına ilişkin bir mesaj
yazdım. Telefon numaramı istediler. Yazdım, on dakika içinde yayınevi sahibiyle (Yaşar Hız) görüştük. Howard'ın Conan külliyatını gönderdim. Editör Tolga Bey bunun üçe
bölünmesinin daha doğru olacağını söyledi, bu yüzden üç cilt olarak karar
kılındı. İlk Conan kitabının basımı kasım ayının son günlerinde tamamlanmıştı,
ikinci cildin yayını için birincinin belli bir mesafe alması gerekiyor. Şubat
diye öngörmüştük ama sanırım Mart ayını bulacak ikinci cilt. Üçüncü cildi de
ondan dört ay kadar sonra yayınlanır diye ümit ediyorum.
Üçüncü cildin sonunda Conan karakterinin oluşmasında ara güzergahlar olan Karanlığın Halkı ve Kılıçtaki Anka'nın reddedilen versiyonu da yer alacak. Conan öyküsü olarak bu seçkide boy gösteren "Buz Devinin Kızı" öyküsünün başka bir karaktere uyarlandığı bir öykü çevirisi de olacak. Ayrıca, bir kazı alanında Hyboria Çağı'ndan kalıntılar arayan bugünün iki karakterinin arasındaki bir diyaloğu anlatan bir fragman da yer alıyor.
İlk ciltte aldığımız tepkiler, kusurlardan ziyade elde
edilen sonuçtan sevinci ifade ediyor. İmkan olursa Kull, Bran Mak Morn, Turlogh
dubh O'Brien, Cormac FitzGeoffrey ve diğer doğu öyküleri de yayınlansın
isterim. Kendim çevirdiğim için değil, her birinin okunmaya değer karakterler
olduğuna inandığım için. Fakat bu Conan'ın alabileceği mesafeyle ilgili
elbette. Bana sorarsanız, Conan'ın kılıcı kendine Türk fantastik okuru nezdinde
bir yer açamazsa diğerlerinin kendisine bir yol bulması güç olacaktır.
Ama Conan'ın bu yolu açacağına da inanıyorum.
Ayrıca, Conan öykülerine verilen tepkilerin büyük oranda sonraki çalışmalara da kılavuzluk edeceğine inancımı hiç yitirmedim."
Haber : Değişim Haber Merkezi
ETİKETLER : Yazdır