CEMRE
20 Subat 2012 09:58:25
Havaya, Suya, Toprağa ve Gönlümüze Düşen;
CEMRE?
Cemre
Halkımızın arasında yaygın olarak baharın müjdecisi olarak bilinen sıcaklığın
artması olayına cemre denir. Cemre, birer hafta arayla havaya, suya ve toprağa
düştüğüne inanılan bir ısıtıcı güçtür (Meydan Larousse, 1969).
Cemre üç tanedir:
Birinci Cemre havaya (19-20 Şubat), İkinci Cemre suya (26-27 Şubat) ve Üçüncü
Cemre de (5-6 Mart) toprağa düşer. Her cemrenin düşüşüyle hava sıcaklığı artar,
cemrelerin arasında ise sıcaklık küçük bir düşüş görülür (Ana Britannica,
1986).
Böylece cemre, havanın aşağıdan değil de sanki yukarıdan aşağıya doğru
ısındığını ifade eder. Meteorolojik folklörümüzdeki önemli yeri ve küresel
ısınmada havanın ısınması konusunun önemi nedeniyle cemre burada kısaca ele
alınmıştır.
Öncelikle sanıldığı ve cemrenin açıklandığı gibi güneş ışınları atmosferimizi
doğrudan ısıtmaz: Diğer bölümlerde açıklandığı gibi yeryüzeyi, güneş ışınlarını
yuturak önce kendi ısınır, sonra atmosferi ısıtır (Lutgens ve Tarbuck, 1989).
Açık bir günde, atmosferin alt tabakasından geçen güneş enerjisi, yeryüzeyi
tarafından yutulur. Dolayısıyla yeryüzeyi ısınır. Yüzeydeki hava ısındıkça,
yüksekteki havadan daha az yoğun hale gelir. Isınan hava yükselir ve daha soğuk
olan hava çöker. Yükselen hava, genişler ve soğur. Su buharı, bulut
damlacıkları şeklinde yoğunlaşarak, hal değişim ısısından dolayı, havanın
ısınmasını sağlar. Bu sırada dünya karbondioksit ve su buharı tarafından
yutulup tekrar yayınlanan, kızılaltı ışınları yayınlar. Gazların yoğunluğu,
dünya yüzeyinde daha az olduğundan, yutma işleminin büyük bir kısmı, yüzeye
yakın katmanlarda gerçekleşir. Dolayısıyla, atmosferin alt tabakaları aşağıdan
yukarıya doğru ısıtılmış olur.
Cemre
Cemre, kelime karşılığı olarak kor halindeki ateş anlamına gelmektedir. Diğer
bir anlamı ise, Müslümanların hac sırasında Mina vadisinde attığı taşlardan
meydana gelen yığındır. Divan şairlerinin, cemre zamanlarında baharın gelmesi
dolayısıyla, önemli kişilere yazdıkları övgü şiirleri de Cemreviye olarak
bilinmektedir. Meteorolojik bir olay olarak bilinen cemre ise takvimlerde
ilkbahardan önce birer hafta aralıkla havaya, suya ve toprağa düştüğü inanılan
ısıtıcı (ısıl) güç veya sıcaklık yükselmesi olarak tanımlanır (M. Larousse,
1966).
Bazı kaynaklara göre, cemre sözcüğüyle adlandırılan sayılı günlerin, takvim
klimatolojisine nasıl girdiği bilinememektedir. Cemrelerin, yılın 180 gün süren
soğuk yarısı olarak ayırt edilen Kasım döneminin 100. gününden sonra,
sıcaklığın yükselmesiyle ilgili gözlem birikimini, kora benzetilen bir enerji
kaynağıyla açıklama düşüncesinden kaynaklandığı söylenebilir. Birinci Cemrenin
20 Şubatta havaya, İkinci Cemrenin 27 Şubatta suya, Üçüncü Cemrenin 6 Mart?ta
(artık yıllarda 5 Mart) toprağa düştüğü varsayılır. İstanbul?da 60 yıllık dönem
için yapılan bir araştırma, cemrelerin kıştan bahara geçilirken ortalama
sıcaklık eğrilerinin yükselmeye başladığı dönemin başlangıcını belirledikleri
ve bu dönemde mevsim normallerinin üzerindeki az ya da çok bir sıcaklık
artışıyla çakıştıklarını ortaya koymuştur. Cemreler arasındaki günlerdeyse,
sıcaklıklarda az da olsa bir düşüş olduğu saptanmıştır. Aynı araştırmaya göre
her üç cemre dikkate alındığında, bir iki günlük farklarla bu tarihlerde %42
olasılıkla, iki cemre dikkate alındığındaysa %74 olasılıkla belirgin bir ısınma
gerçekleşmektedir. Aynı kaynağa göre cemrenin tıptaki anlamı ise, halk arasında
karakabarcık, kabarcık, kabarcuk, ateşgöynüğü ya da yanıkara adlarıyla bilinen
iltihaplı çıban olarak tanımlanmaktadır.
Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü (1993)'ne göre cemre, Şubat?ın 21,
28 ve Mart?ın 7 sinde havaya, suya ve toprağa düşüp bunları ısıttığına ihtimal
verilen hadise için kullanılan tabir olarak belirtilmektedir. Nevsal-i Ragıp'
ta cemreler başlıklı yazıda (birinci sene, 1324 s. 195) Ahmet Rasim
Bulüg-ul-ereb'in üçüncü cildinden tercüme ettiği kayıtlarda şu şekilde ifade
edilmektedir: "Cemre ve dönemleri hakkındaki rivayetler üç kısma ayrılır.
Bunun ikisi ananelere göre yapılmıştır.
1) Bazı rivayetlere göre Arapları bir kısmı çok soğuk dönemlerde mağaralara
girerler ve kendileriyle birlikte koyun, inek, öküz ve sair hayvanları da
yanlarına alıp kendilerine bir mevki tayin ettikleri gibi hayvanları için de
yerler tahsis ederek ateş yakarlardı. Soğuğun azaldığını hissettikleri zaman
sıra ile söndürürlerdi. İşte böylece "sukut-u cemerat" tabir ettiler
ve her birine de "sukut-u cemre" dediler.
2) Diğer bir deyişe göre Çin zenginlerinden bazıları soğuğun şiddetli
zamanlarında evlerinde üç soba ve ocak yakarlar, soğuk kırıldıkça sobaları
birer birer söndürürlerdi. Buna da sukutu cemerat denilirmiş. Bu tanımdan
dolayı cemrelerin düşmesi tabiri, hava, toprak ve suda soğukluk şiddetinin
kırılmasını ifade etmektedir. Bana kalırsa bu uzak bir ihtimaldir, çünkü
sukut-u cemerat tabiri Arap tabiridir. Çinlilerin adetleri o dönemlerde Araplar
arasında bilinmiyordu.
3) Bazı eserlerde belirtildiği üzere cemre üç yıldızdan ibarettir. Bunlar sıra
ile tarf, hen'a ve cephe yönündedir. Bunlara cemre denilmesinin sebebi parlak
ve bir çeşit kırmızılığa meyilli olmalarıdır. Düştüğü denilmesi de guruba
meyilleri anlamındadır. Şöyle ki, Şubatın yedinci günü (miladi 21), güneşin
doğumundan öğleye kadar olan vakitte guruba temayül edince suda ısınma meydana
gelir. Şubatın on dördüncü (miladi 28) sabahında guruba başlayınca havada
ısınma belirtileri görülür. Şubatın yirmi birinci (miladi Mart 7) burç vakti
toprakta ısınma meydana gelirmiş. Bu nedenle ilkine "cemre-ül-ma",
ikinciye "cemre-ül-hava", üçüncüsüne de "cemre-üt-türab"
denilmiştir."
Eskiler seneyi Kasım (kış) ve Hızır (yaz) olmak üzere yılı ikiye ayırmışlardı.
Kasım 180, Hızır 186 gündü. Kasım günleri 8 Kasım' da başlar. Kasımın kırk
altısında, kırkgün anlamına gelen erbain, seksen altısında elli gün anlamına
gelen hamsin girer. Böylece kışın en soğuk zamanları sayılan doksan gün geçmiş
olurdu. Kasımın 105?inde (19-20 Şubat) birinci cemre havaya; 112?sinde (26-27
Şubat) ikinci cemre suya; 119?unda (5-6 Mart, Şubatın 29 çektiği dört senede bir
5 Mars?ta) üçüncü cemre toprağa düşer. Buna göre de önce havanın, sonra suyun,
sonra da yerin ısındığı kabul edilmektedir
HAVAYA-SUYA-TOPRAĞA DÜŞEN CEMRE;
YÜREKLERİMİZE DE DÜŞSÜN Kİ SEVGİYİ KALBİMİZDE YAŞATALIM,
SEVDİKLERİMİZE SENİ SEVİYORUM DİYEBİLELİM .KÜSKÜNLÜKLER,DARGINLIKLAR,KIRGINLIKLAR
OLMASIN .! O HALDE NE DURUYORSUN;
HAKLI DA OLSAN
,HAKSIZ DA OLSAN ,BÜYÜK DE OLSAN, KÜÇÜK DE OLSAN SEN BAĞIŞLA Kİ ALLAH DA SENİ BAĞIŞLASIN?.
CEMRE?
Cemre
Halkımızın arasında yaygın olarak baharın müjdecisi olarak bilinen sıcaklığın
artması olayına cemre denir. Cemre, birer hafta arayla havaya, suya ve toprağa
düştüğüne inanılan bir ısıtıcı güçtür (Meydan Larousse, 1969).
Cemre üç tanedir:
Birinci Cemre havaya (19-20 Şubat), İkinci Cemre suya (26-27 Şubat) ve Üçüncü
Cemre de (5-6 Mart) toprağa düşer. Her cemrenin düşüşüyle hava sıcaklığı artar,
cemrelerin arasında ise sıcaklık küçük bir düşüş görülür (Ana Britannica,
1986).
Böylece cemre, havanın aşağıdan değil de sanki yukarıdan aşağıya doğru
ısındığını ifade eder. Meteorolojik folklörümüzdeki önemli yeri ve küresel
ısınmada havanın ısınması konusunun önemi nedeniyle cemre burada kısaca ele
alınmıştır.
Öncelikle sanıldığı ve cemrenin açıklandığı gibi güneş ışınları atmosferimizi
doğrudan ısıtmaz: Diğer bölümlerde açıklandığı gibi yeryüzeyi, güneş ışınlarını
yuturak önce kendi ısınır, sonra atmosferi ısıtır (Lutgens ve Tarbuck, 1989).
Açık bir günde, atmosferin alt tabakasından geçen güneş enerjisi, yeryüzeyi
tarafından yutulur. Dolayısıyla yeryüzeyi ısınır. Yüzeydeki hava ısındıkça,
yüksekteki havadan daha az yoğun hale gelir. Isınan hava yükselir ve daha soğuk
olan hava çöker. Yükselen hava, genişler ve soğur. Su buharı, bulut
damlacıkları şeklinde yoğunlaşarak, hal değişim ısısından dolayı, havanın
ısınmasını sağlar. Bu sırada dünya karbondioksit ve su buharı tarafından
yutulup tekrar yayınlanan, kızılaltı ışınları yayınlar. Gazların yoğunluğu,
dünya yüzeyinde daha az olduğundan, yutma işleminin büyük bir kısmı, yüzeye
yakın katmanlarda gerçekleşir. Dolayısıyla, atmosferin alt tabakaları aşağıdan
yukarıya doğru ısıtılmış olur.
Cemre
Cemre, kelime karşılığı olarak kor halindeki ateş anlamına gelmektedir. Diğer
bir anlamı ise, Müslümanların hac sırasında Mina vadisinde attığı taşlardan
meydana gelen yığındır. Divan şairlerinin, cemre zamanlarında baharın gelmesi
dolayısıyla, önemli kişilere yazdıkları övgü şiirleri de Cemreviye olarak
bilinmektedir. Meteorolojik bir olay olarak bilinen cemre ise takvimlerde
ilkbahardan önce birer hafta aralıkla havaya, suya ve toprağa düştüğü inanılan
ısıtıcı (ısıl) güç veya sıcaklık yükselmesi olarak tanımlanır (M. Larousse,
1966).
Bazı kaynaklara göre, cemre sözcüğüyle adlandırılan sayılı günlerin, takvim
klimatolojisine nasıl girdiği bilinememektedir. Cemrelerin, yılın 180 gün süren
soğuk yarısı olarak ayırt edilen Kasım döneminin 100. gününden sonra,
sıcaklığın yükselmesiyle ilgili gözlem birikimini, kora benzetilen bir enerji
kaynağıyla açıklama düşüncesinden kaynaklandığı söylenebilir. Birinci Cemrenin
20 Şubatta havaya, İkinci Cemrenin 27 Şubatta suya, Üçüncü Cemrenin 6 Mart?ta
(artık yıllarda 5 Mart) toprağa düştüğü varsayılır. İstanbul?da 60 yıllık dönem
için yapılan bir araştırma, cemrelerin kıştan bahara geçilirken ortalama
sıcaklık eğrilerinin yükselmeye başladığı dönemin başlangıcını belirledikleri
ve bu dönemde mevsim normallerinin üzerindeki az ya da çok bir sıcaklık
artışıyla çakıştıklarını ortaya koymuştur. Cemreler arasındaki günlerdeyse,
sıcaklıklarda az da olsa bir düşüş olduğu saptanmıştır. Aynı araştırmaya göre
her üç cemre dikkate alındığında, bir iki günlük farklarla bu tarihlerde %42
olasılıkla, iki cemre dikkate alındığındaysa %74 olasılıkla belirgin bir ısınma
gerçekleşmektedir. Aynı kaynağa göre cemrenin tıptaki anlamı ise, halk arasında
karakabarcık, kabarcık, kabarcuk, ateşgöynüğü ya da yanıkara adlarıyla bilinen
iltihaplı çıban olarak tanımlanmaktadır.
Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü (1993)'ne göre cemre, Şubat?ın 21,
28 ve Mart?ın 7 sinde havaya, suya ve toprağa düşüp bunları ısıttığına ihtimal
verilen hadise için kullanılan tabir olarak belirtilmektedir. Nevsal-i Ragıp'
ta cemreler başlıklı yazıda (birinci sene, 1324 s. 195) Ahmet Rasim
Bulüg-ul-ereb'in üçüncü cildinden tercüme ettiği kayıtlarda şu şekilde ifade
edilmektedir: "Cemre ve dönemleri hakkındaki rivayetler üç kısma ayrılır.
Bunun ikisi ananelere göre yapılmıştır.
1) Bazı rivayetlere göre Arapları bir kısmı çok soğuk dönemlerde mağaralara
girerler ve kendileriyle birlikte koyun, inek, öküz ve sair hayvanları da
yanlarına alıp kendilerine bir mevki tayin ettikleri gibi hayvanları için de
yerler tahsis ederek ateş yakarlardı. Soğuğun azaldığını hissettikleri zaman
sıra ile söndürürlerdi. İşte böylece "sukut-u cemerat" tabir ettiler
ve her birine de "sukut-u cemre" dediler.
2) Diğer bir deyişe göre Çin zenginlerinden bazıları soğuğun şiddetli
zamanlarında evlerinde üç soba ve ocak yakarlar, soğuk kırıldıkça sobaları
birer birer söndürürlerdi. Buna da sukutu cemerat denilirmiş. Bu tanımdan
dolayı cemrelerin düşmesi tabiri, hava, toprak ve suda soğukluk şiddetinin
kırılmasını ifade etmektedir. Bana kalırsa bu uzak bir ihtimaldir, çünkü
sukut-u cemerat tabiri Arap tabiridir. Çinlilerin adetleri o dönemlerde Araplar
arasında bilinmiyordu.
3) Bazı eserlerde belirtildiği üzere cemre üç yıldızdan ibarettir. Bunlar sıra
ile tarf, hen'a ve cephe yönündedir. Bunlara cemre denilmesinin sebebi parlak
ve bir çeşit kırmızılığa meyilli olmalarıdır. Düştüğü denilmesi de guruba
meyilleri anlamındadır. Şöyle ki, Şubatın yedinci günü (miladi 21), güneşin
doğumundan öğleye kadar olan vakitte guruba temayül edince suda ısınma meydana
gelir. Şubatın on dördüncü (miladi 28) sabahında guruba başlayınca havada
ısınma belirtileri görülür. Şubatın yirmi birinci (miladi Mart 7) burç vakti
toprakta ısınma meydana gelirmiş. Bu nedenle ilkine "cemre-ül-ma",
ikinciye "cemre-ül-hava", üçüncüsüne de "cemre-üt-türab"
denilmiştir."
Eskiler seneyi Kasım (kış) ve Hızır (yaz) olmak üzere yılı ikiye ayırmışlardı.
Kasım 180, Hızır 186 gündü. Kasım günleri 8 Kasım' da başlar. Kasımın kırk
altısında, kırkgün anlamına gelen erbain, seksen altısında elli gün anlamına
gelen hamsin girer. Böylece kışın en soğuk zamanları sayılan doksan gün geçmiş
olurdu. Kasımın 105?inde (19-20 Şubat) birinci cemre havaya; 112?sinde (26-27
Şubat) ikinci cemre suya; 119?unda (5-6 Mart, Şubatın 29 çektiği dört senede bir
5 Mars?ta) üçüncü cemre toprağa düşer. Buna göre de önce havanın, sonra suyun,
sonra da yerin ısındığı kabul edilmektedir
HAVAYA-SUYA-TOPRAĞA DÜŞEN CEMRE;
YÜREKLERİMİZE DE DÜŞSÜN Kİ SEVGİYİ KALBİMİZDE YAŞATALIM,
SEVDİKLERİMİZE SENİ SEVİYORUM DİYEBİLELİM .KÜSKÜNLÜKLER,DARGINLIKLAR,KIRGINLIKLAR
OLMASIN .! O HALDE NE DURUYORSUN;
HAKLI DA OLSAN
,HAKSIZ DA OLSAN ,BÜYÜK DE OLSAN, KÜÇÜK DE OLSAN SEN BAĞIŞLA Kİ ALLAH DA SENİ BAĞIŞLASIN?.
Bu Yazı Toplam 996 Defa Okunmuştur
ETİKETLER : Yazdır
Yorumlar
Yorumlar, editörlerimiz tarafından onaylandıktan sonra yayınlanır. Kanunlara aykırı, konuyla ilgisi olmayan, küfür içeren yorumlar onaylanmamaktadır.
Henüz bir yorum yapılmamış
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com