BASINA AYAR VERMEK...
12 Ocak 2018 08:31:10
Woodward ve Bernstein isimlerini bilir misiniz?
1973 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde Watergate adındaki iş merkezine giren hırsızların, ucu Başkan Nixon'a uzanan bir komplonun ilk ipucu olduğunu anlayıp resmin bütününü ortaya koyan iki gazetecidir bunlar...
Olayın sonunda Başkan Nixon ABD tarihinde ilk kez istifa etmek zorunda kaldı. Bu olay, gazetecinin sorumluluğuna ilişkin en önemli örnekler arasına girdi. Bir süper devletin ezici mekanizmasına karşı dik durmayı başaran Bob Woodward ve Carl Bernstein isimli gazeteciler de öyle...
***
Bizim memlekette işlerin öyle yürümediğini hepimiz biliyoruz. Normalde bu iki gazetecinin yaptığı haberler, buralarda yapılsa, neticenin "Gerçeğin zafer kazanmasıyla" sonuçlanacağına ilişkin pek çok kişi şüphe duyacaktır muhtemelen.
Bizde kamu yöneticileri, gazetecilik mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini, basın mensuplarından daha iyi bildiklerini iddia edercesine, ara ara ayar vermeyi ihmal etmezler. Mahkeme süreci devam eden davalarda, gözaltındaki gazetecilerin gerçekte gazetecilik faaliyeti dışında sebeplerden alındığını iddia etmek vakayı adiyedendir. Gelgelelim gazetecilik bir bilgi ve uzmanlık mesleğinden önce, bir duruş ve kararlılık mesleğidir. Yeri geldiğinde, kamu gücünü baskı unsuru olarak kullanan yöneticilere direnç gösterebilmeyi de gerektirir.
Basın tarihine geçmiş isimlerNamık Kemal'den tutun, Uğur Mumcu'ya kadar onlarca isim sayabilirsinizbu direnci gösterebilmiş kişilerin isimleridir. Tüm basın kahramanları, yaşamları boyunca onları kontrol altına almaya çalışanlara direnenlerden oluşur.
***
Fikir ve ifade özgürlüğü, sırf yasalarla sınırları belirlenen bir mefhum değildir. Elbette yasalar tüm ülkelerde belli sınırlar çizer. Fakat ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, onun sahibi olanların savunabileceğinden fazla özgürlükten söz etmek mümkün değildir.
Birileri yasaların sınırlarının ötesinde baskılar uyguluyor ve bu özgürlüğü kullanmanın en önemli enstrümanı olanlar baskılara boyun eğiyorsa, yasaların tanıdığı kadarıyla özgürlüğe sahip olduğunuzu savunmanız boş bir böbürlenmenin ötesine geçmez.
Basın kuruluşları, yasaların belirlediği dışında bir ortak paydada buluşma hedefine zorlanamaz. Zira medyanın demokratik topluma katkıları, ancak çoksesliliğin mümkün olabildiği ölçüde hayata geçebilir.
Kamu yöneticilerinin ortak paydada buluşma çağrıları çoğu zaman, kendi görüşlerinde ittifak edilmesi talebini içerir. Hele hele neyin yazılması, neyin yazılmaması konusunda fikir beyan etmek, basının çalışması önünde bir engel, otosansürü körükleyen bir tutumdur.
Basına ayar vermekten başka bir şey değildir bu tutum...
***
Basının eleştirel bir tutum içinde olmasının bir zorunluluk olduğu görüşüne katılmamakla birlikte, doğal olarak medyanın temel görevinin ne olursa olsun, kamusal yararı ön planda tutması zorunluluğu, bu tutumu çoğu zaman zorunlu kılar.
Haber kaynağı olarak, kendi halinde yoksul biri, hele hele keyfi bir uygulamanın mağduruysa, mağduriyetin kaynağı olan ekabirden çok daha değerlidir. Zira kendisini savunamayacak durumdaki fertlerin savunulması, elinde mevki, para ve iktidar gücü bulunan kişilerin avukatlığını yapmaktan çok önce gelir.
Bu yüzden "yandaş" kavramı, mesleki kariyer olarak çirkin bir pozisyona işaret eder. Maalesef bunlar var ve bugün basın kavramının önemli bir paydasını oluşturuyor.
Merhum Cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel'in bir metaforu vardı. "Bıçak kesiyor ama niye peynir yumuşak" diye.
Elinde imkan olanın basını dilediği gibi yönlendirmeye çalışmasında şaşacak bir şey yok. Burada asıl düşünülmesi gereken, bu yönlendirme çabaları karşısında duruşunu koruyabilen bir basının neden olmadığıdır.
İğneyi kendimize de batırmak gerek yani...
***
Kimileri, basının demokrasilerin 4. Gücü olduğunu söyler. Bu görüşe hiç katılmamışımdır. Zira basın diye önemsenmeden geçilen sözcük aynı zamanda fikir ve ifade özgürlüğünün gerçekleştirilmesinin aracıdır. Tarihin her döneminde yönetim erkini bilgiye erişim sağlayabilenlerin kullandığını görebilirsiniz. Okuryazar oranının artması, yaygın örgün eğitim ve özgür medya kuruluşları ortaya çıktıktan sonra tüm toplum kesimleri bilgi edinme şansına sahip olduğundan, halkın yönetime katılması anlamına gelen demokrasi mümkün oldu.
Basın olmasa demokrasi diye bir şey mümkün olmayacaktı yani.
Basın demokrasinin birinci gücüdür yani...
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com