ADD Başkanı Özkök, Erzurum Kongresi Kararları ve Lozan Antlaşmasını hatırlattı...
Yayınlanma : 24-07-2011 | 17 : 21 24
Güncelleme : 24-07-2011 | 17 : 21 24
Atatürkçü Düşünce Derneği Ereğli şube Başkanı E.Semih Özkök yazılı bir açıklama yaparak 23 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi Kararları ile 24 Temmuz 1923 lozan Antlaşması&8217;nı hatırlattı.
Atatürkçü Düşünce Derneği Ereğli şube Başkanı E.Semih Özkök yazılı bir açıklama yaparak 23 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi Kararları ile 24 Temmuz 1923 lozan Antlaşması'nı hatırlattı.
Özkök'ün açıklamasının tam metni şöyle:
ERZURUM KONGRESİ 23 TEMMUZ 1919
LOZAN ANTLAŞMASI 24 TEMMUZ 1923
Erzurum Kongresi kararları;
Madde 1: Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür parçalanamaz.
Madde 2: Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Hükümeti'nin iş yapamaz duruma gelmesi halinde, Millet topyekûn olarak kendisini savunacak ve direnecektir.
Madde 3: Vatanı korumaya ve istiklali elde etmeye İstanbul Hükümeti muktedir olamadığı takdirde bu gayeyi gerçekleştirmek için geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümet üyeleri Milli Kongre tarafından seçilecektir (Sivas Kongresi ). Kongre toplantı halinde değilse, bu seçimi Heyet-i Temsiliye yapacaktır.
Madde 4: Kuvayı Milliye'yi Tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hâkim kılmak esastır.
Madde 5: Hrıstiyan azınlıklara siyasi egemenlik ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez.
Madde 6: Manda ve Himaye kabul olunamaz.
Madde 7: Milli Meclis' in derhal toplanmasını ve hükümet işlerinin Meclise tarafından kontrol edilmesini sağlamak için çalışılacaktır.
Erzurum kongresinin 92. yılında o dönemde alınan kararlara baktığımızda nerede bulunduğumuzu görmek mümkündür.
Lozan Antlaşması Ulusal Kurtuluş Savaşımı sonucunda, 'YURDUN HER KÖŞESİNİ SULAYAN KANLARIN KARŞILIĞI' olarak elde edilen bağımsızlık, egemenlik, özgürlük belgesidir.
Emperyalist güçlerin imzalamak zorunda kaldığı bu antlaşma ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti varlığını tüm dünyaya duyurmuştur. Ezilen, sömürülen dünya halklarına da sömürgeciliğin kaçınılmaz bir yazgı olmadığını, o günlerde 'Düveli Muazzama' denilen emperyalist güçleri yenerek somut olarak göstermiştir. Bu anlamda dünya tarihinde bağımsızlık ve özgürlük savaşımlarına ivme kazandırmıştır.
Lozan Antlaşması'nın 88. yıldönümünde; emperyalist güçler ve işbirlikçileri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ve Türk Ulusu'na yeni Sevr'ler dayatmak üzere harekete geçmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığı ve bağımsızlığı tehlikededir.
Türk Devrimi'nin 'eşsiz önderi' M. Kemal Atatürk, Lozan Antlaşması'nı, Söylev'de tarih bilinci çerçevesinde bilimsel yöntemle gerçekçi biçimde değerlendirir:
'Lozan Antlaşması, Türk Ulusu'na karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr anlaşmasıyla tamamlandığı sanılmış, büyük bir yok etme eyleminin çökertilişini anlatan belgedir.'
Türk Ulusu'nu 'yüzyıllardan beri hazırlanan yok etme eylemi'; Sanayileşme ve Aydınlanma Devrimlerini, Avrupa Devletleri ile eş zamanlı olarak gerçekleştiremeyen Osmanlı Devleti'nin yarı sömürge duruma getirilme süreciyle ivme kazanmıştır.
Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus Amasya Genelgesi ,Sivas ve Erzurum Kongresi kararları ile Lozan'ın uyum içerisinde oluşudur.
Bugün ise Türk Silahlı Kuvvetlerini zayıflatarak yerine 'yeni (taraflı) kuvvetler' ikame etme planının sinsice devreye sokan dış güçler ve dahili işbirlikçilerinin planlarına dikkat etmek gerekir.
Ve yine unutulmamalıdır ki; Kurtuluş savaşı sürecinin lokomotifi olan Türk Silahlı Kuvvetleri tarihinden aldığı güç ve vakar ile Cumhuriyetin bekası için gerektiği noktalarda sükunetle ve saygıyla bekleme kararlılığını muhafaza etmektedir.
Temel ilkeyi Türk Ulusunun onurlu yaşaması olarak gören bunun da bağımsız yaşamakla olanaklı olacağına inanan Atatürk, 'Türk'ün onuru ve yetenekleri çok yüksektir. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Öyleyse YA BAĞIMSIZLIK YA ÖLÜM!', diyerek çıkılan kurtuluş yolunda, 'Uçurumun kıyısına getirilmiş' parçalanmış, orduları dağıtılmış, yetişmiş insan gücü kalmamış, yoksul, yıkıntı bir ülkeden ulusal egemenliğe dayalı tam bağımsız onurlu, çağdaş bir devlet yaratmıştır.
ABD'nin Kuzey Afrika ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi, Tunus, Libya, Mısır, Suriye ve diğer Ortadoğu ülkelerinde uygulamaya konmuştur. Bu projenin Türkiye ayağı Kürt etnik topluluğu üzerinden açılımlarla yürütülmektedir. Aynı kapsamda mezhep ayrılıkları da etnik farklılıklar gibi öne çıkartılmaktadır. Ülkelerde ayrılıklar körüklenerek iç çatışma çıkarma, kardeşi kardeşe kırdırma hesapları emperyalizmin sömüreceği her ülkede her zaman uyguladığı şaşmaz bir yöntemdir.
İktidar da, kapalı kapılar ardında, cezaevinden terör örgütünü yöneten, 35 bin kişinin katili ile görüşmektedir. Amaç ve pazarlık konusu kamuoyuyla paylaşılmamaktadır. Her ne olursa olsun, 'Özerklik, federasyon' adı altında 5 bin yıllık Türk Yurdu'nun bölünmesi konusunda kesinlikle pazarlık yapılamaz. Bu çerçeveye hukuksal zemin sağlayacak 'Yeni Anayasa' kabul edilemez.
Esas olarak Meclis'te var olan siyasal yapının hazırlayacağı yeni Anayasa, toplumun gerçek düşüncelerini ve isteklerini yansıtmayacaktır. 'Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu' Anayasa Mahkemesince saptanan, demokrasiyi hedefine ulaşmak için araç olarak gören iktidar partisinin ve ayrılıkçı terör örgütünü destekleyen bir başka muhalefet partisinin bulunduğu Meclis'in hazırlayacağı yeni Anayasa evrensel hukuk değerlerinden ve demokrasiden uzak olacaktır.
Bir başka tehlike de; iktidarın neo- Osmanlıcılık özlemiyle, İslam dünyasını yönlendirme düşleri, Türkiye'yi hiç istenmeyen Ortadoğu bataklığına, savaşlara sürükleyebilir.
Böylesine yakın tehlike ve tehditlerin yaşandığı ortamda, Türkiye Cumhuriyeti'ni içerde ve dışarıda koruması Anayasal bir görev olarak kendisine verilen Türk Ordusu, sistemli bir biçimde yıpratılmakta, güçsüzleştirilmekte, yürek ve direnme gücü sarsılmaktadır. Bu kapsamda, Ordunun onurlu subaylarına yönelik kurgulanan komplolar da açığa çıkartılmalıdır.
Terörle mücadele dikkat kesilerek yapılabilir. Bu dikkati dağıtacak, moral değerleriin düzeyini düşürecek her türlü girişim başarısızlığın altyapısını oluşturur. Bu konuda dördüncü kuvvet olrak tanımlanan basın'a da çok önemli görevler düşmektedir. Tiraj kaygısı ile taraflı yayın yapmanın bir gün asla yayın yapamam gibi bir sonuç doğurmasının müsebbibi olmamalıdırlar.
Demokrasilerde Yasama ve Yürütme ile birlikte üçüncü sacayak olan Yargı, bağımsızlığını ve yansızlığını yitirmiştir. HSYK'nın yapısında yapılan son değişiklik bu olumsuz durumu daha da belirginleştirmiştir. Adalete güven sarsılmıştır. Vicdanlar yaralanmıştır. Tutuklamalar cezaya dönüştürülmüştür. Ucu açık ve uzun süren yargılamalar düşünen kafalarda kuşku yaratmaktadır.
Bunlardan başka ülkemizde ekonomik ve sosyal durumlarda da olumsuzluklar, gerilemeler sürmektedir.
IMF ve Dünya Bankası'nın önerileri doğrultusunda uygulamaya sokulan özelleştirmeler, devleti küçültme operasyonları, Küreselleşen Yeni Dünya Düzeninin dayattığı neoliberal, serbest piyasa düzeni, ülke ekonomisini çökertmiştir. Oysa 'ekonomik egemenlik sağlanmadan siyasal egemenlik de sağlanmaz.'
Bu uygulamaların uzantısı olarak işsizlik, açlık artmıştır. Toplumda sosyal güvenceler azaltılmıştır. Sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırma sürmektedir. Üretmeyen ekonomik sistem, aşırı tüketimi kızıştırmaktadır. Yatırımlar durmuştur. Dış borçlar tehlikeli biçimde sürekli artmaktadır. Cari açık tehlikeli boyutta fazlalaşmıştır.
Demokrasinin 'olmazsa olmaz' koşulu, din, devlet ve toplum işlerini ayıran, devlet düzenini ve toplumsal yaşamı bilime ve akla dayandıran LAİKLİK ilkesi ortadan kaldırılmaktadır. Din siyasete ve ticarete alet edilmektedir. Siyasette, TARİKAT, AŞİRET, TİCARET bağlantıları geçerlidir. Partilerde tek adam yönetimi sürmektedir.
Eğitim ve sağlık gibi sosyal devletin temel görevi olan hizmetlerde özelleştirmeler ve nitelik yitimi yaşanmaktadır.
Kamuoyu yandaş kitle iletişim araçları ve emperyalizmin işbirlikçisi sesyayarları ile yanlış yönlendirilmektedir. Toplumda bilgi kirliliği ile beyin yıkama olgusu, düşünsel ve beyinsel uyuşukluk, algılama bozukluğu yaratılmaktadır.
Bugün yaşanan tüm bu ağır, çok tehlikeli, acıklı durum karşısında, Kurtuluş Savaşı tarihimiz bize çıkış yolunu gösteriyor. 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde yok olmanın eşiğinde, yoksunluklar içerisinde, varoluş savaşımı vererek örnek çağdaş bir devlet kuran Türk Ulusu, günümüzde dayatılan yeni Sevr'in planlarını boşa çıkartacak güç ve kararlılığındadır.
'ATATÜRK GİBİ DÜŞÜNEREK', Onun yolundan giderek, ATATÜRK DEVRİMİNİ ve ilkelerini KUVAYI MİLLİYE ruhuyla yeniden yaşama geçirerek bugünkü sorunlarımızı aşabileceğimize güvenimiz tamdır. Türkiye saptırıldığı ATATÜRK DEVRİMİ rotasından, tarihinin gösterdiği bu doğru yöne yeniden yönelecektir. Bu doğrultuda tüm engeller çiğnenip aşılacaktır.
YURDUMUZU, ULUSUMUZU ÖZÜMÜZDEN ÇOK SEVİYORUZ.
VARLIĞIMIZ TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN.
Özkök'ün açıklamasının tam metni şöyle:
ERZURUM KONGRESİ 23 TEMMUZ 1919
LOZAN ANTLAŞMASI 24 TEMMUZ 1923
Erzurum Kongresi kararları;
Madde 1: Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür parçalanamaz.
Madde 2: Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Hükümeti'nin iş yapamaz duruma gelmesi halinde, Millet topyekûn olarak kendisini savunacak ve direnecektir.
Madde 3: Vatanı korumaya ve istiklali elde etmeye İstanbul Hükümeti muktedir olamadığı takdirde bu gayeyi gerçekleştirmek için geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümet üyeleri Milli Kongre tarafından seçilecektir (Sivas Kongresi ). Kongre toplantı halinde değilse, bu seçimi Heyet-i Temsiliye yapacaktır.
Madde 4: Kuvayı Milliye'yi Tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hâkim kılmak esastır.
Madde 5: Hrıstiyan azınlıklara siyasi egemenlik ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez.
Madde 6: Manda ve Himaye kabul olunamaz.
Madde 7: Milli Meclis' in derhal toplanmasını ve hükümet işlerinin Meclise tarafından kontrol edilmesini sağlamak için çalışılacaktır.
Erzurum kongresinin 92. yılında o dönemde alınan kararlara baktığımızda nerede bulunduğumuzu görmek mümkündür.
Lozan Antlaşması Ulusal Kurtuluş Savaşımı sonucunda, 'YURDUN HER KÖŞESİNİ SULAYAN KANLARIN KARŞILIĞI' olarak elde edilen bağımsızlık, egemenlik, özgürlük belgesidir.
Emperyalist güçlerin imzalamak zorunda kaldığı bu antlaşma ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti varlığını tüm dünyaya duyurmuştur. Ezilen, sömürülen dünya halklarına da sömürgeciliğin kaçınılmaz bir yazgı olmadığını, o günlerde 'Düveli Muazzama' denilen emperyalist güçleri yenerek somut olarak göstermiştir. Bu anlamda dünya tarihinde bağımsızlık ve özgürlük savaşımlarına ivme kazandırmıştır.
Lozan Antlaşması'nın 88. yıldönümünde; emperyalist güçler ve işbirlikçileri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ve Türk Ulusu'na yeni Sevr'ler dayatmak üzere harekete geçmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığı ve bağımsızlığı tehlikededir.
Türk Devrimi'nin 'eşsiz önderi' M. Kemal Atatürk, Lozan Antlaşması'nı, Söylev'de tarih bilinci çerçevesinde bilimsel yöntemle gerçekçi biçimde değerlendirir:
'Lozan Antlaşması, Türk Ulusu'na karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr anlaşmasıyla tamamlandığı sanılmış, büyük bir yok etme eyleminin çökertilişini anlatan belgedir.'
Türk Ulusu'nu 'yüzyıllardan beri hazırlanan yok etme eylemi'; Sanayileşme ve Aydınlanma Devrimlerini, Avrupa Devletleri ile eş zamanlı olarak gerçekleştiremeyen Osmanlı Devleti'nin yarı sömürge duruma getirilme süreciyle ivme kazanmıştır.
Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus Amasya Genelgesi ,Sivas ve Erzurum Kongresi kararları ile Lozan'ın uyum içerisinde oluşudur.
Bugün ise Türk Silahlı Kuvvetlerini zayıflatarak yerine 'yeni (taraflı) kuvvetler' ikame etme planının sinsice devreye sokan dış güçler ve dahili işbirlikçilerinin planlarına dikkat etmek gerekir.
Ve yine unutulmamalıdır ki; Kurtuluş savaşı sürecinin lokomotifi olan Türk Silahlı Kuvvetleri tarihinden aldığı güç ve vakar ile Cumhuriyetin bekası için gerektiği noktalarda sükunetle ve saygıyla bekleme kararlılığını muhafaza etmektedir.
Temel ilkeyi Türk Ulusunun onurlu yaşaması olarak gören bunun da bağımsız yaşamakla olanaklı olacağına inanan Atatürk, 'Türk'ün onuru ve yetenekleri çok yüksektir. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Öyleyse YA BAĞIMSIZLIK YA ÖLÜM!', diyerek çıkılan kurtuluş yolunda, 'Uçurumun kıyısına getirilmiş' parçalanmış, orduları dağıtılmış, yetişmiş insan gücü kalmamış, yoksul, yıkıntı bir ülkeden ulusal egemenliğe dayalı tam bağımsız onurlu, çağdaş bir devlet yaratmıştır.
ABD'nin Kuzey Afrika ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi, Tunus, Libya, Mısır, Suriye ve diğer Ortadoğu ülkelerinde uygulamaya konmuştur. Bu projenin Türkiye ayağı Kürt etnik topluluğu üzerinden açılımlarla yürütülmektedir. Aynı kapsamda mezhep ayrılıkları da etnik farklılıklar gibi öne çıkartılmaktadır. Ülkelerde ayrılıklar körüklenerek iç çatışma çıkarma, kardeşi kardeşe kırdırma hesapları emperyalizmin sömüreceği her ülkede her zaman uyguladığı şaşmaz bir yöntemdir.
İktidar da, kapalı kapılar ardında, cezaevinden terör örgütünü yöneten, 35 bin kişinin katili ile görüşmektedir. Amaç ve pazarlık konusu kamuoyuyla paylaşılmamaktadır. Her ne olursa olsun, 'Özerklik, federasyon' adı altında 5 bin yıllık Türk Yurdu'nun bölünmesi konusunda kesinlikle pazarlık yapılamaz. Bu çerçeveye hukuksal zemin sağlayacak 'Yeni Anayasa' kabul edilemez.
Esas olarak Meclis'te var olan siyasal yapının hazırlayacağı yeni Anayasa, toplumun gerçek düşüncelerini ve isteklerini yansıtmayacaktır. 'Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu' Anayasa Mahkemesince saptanan, demokrasiyi hedefine ulaşmak için araç olarak gören iktidar partisinin ve ayrılıkçı terör örgütünü destekleyen bir başka muhalefet partisinin bulunduğu Meclis'in hazırlayacağı yeni Anayasa evrensel hukuk değerlerinden ve demokrasiden uzak olacaktır.
Bir başka tehlike de; iktidarın neo- Osmanlıcılık özlemiyle, İslam dünyasını yönlendirme düşleri, Türkiye'yi hiç istenmeyen Ortadoğu bataklığına, savaşlara sürükleyebilir.
Böylesine yakın tehlike ve tehditlerin yaşandığı ortamda, Türkiye Cumhuriyeti'ni içerde ve dışarıda koruması Anayasal bir görev olarak kendisine verilen Türk Ordusu, sistemli bir biçimde yıpratılmakta, güçsüzleştirilmekte, yürek ve direnme gücü sarsılmaktadır. Bu kapsamda, Ordunun onurlu subaylarına yönelik kurgulanan komplolar da açığa çıkartılmalıdır.
Terörle mücadele dikkat kesilerek yapılabilir. Bu dikkati dağıtacak, moral değerleriin düzeyini düşürecek her türlü girişim başarısızlığın altyapısını oluşturur. Bu konuda dördüncü kuvvet olrak tanımlanan basın'a da çok önemli görevler düşmektedir. Tiraj kaygısı ile taraflı yayın yapmanın bir gün asla yayın yapamam gibi bir sonuç doğurmasının müsebbibi olmamalıdırlar.
Demokrasilerde Yasama ve Yürütme ile birlikte üçüncü sacayak olan Yargı, bağımsızlığını ve yansızlığını yitirmiştir. HSYK'nın yapısında yapılan son değişiklik bu olumsuz durumu daha da belirginleştirmiştir. Adalete güven sarsılmıştır. Vicdanlar yaralanmıştır. Tutuklamalar cezaya dönüştürülmüştür. Ucu açık ve uzun süren yargılamalar düşünen kafalarda kuşku yaratmaktadır.
Bunlardan başka ülkemizde ekonomik ve sosyal durumlarda da olumsuzluklar, gerilemeler sürmektedir.
IMF ve Dünya Bankası'nın önerileri doğrultusunda uygulamaya sokulan özelleştirmeler, devleti küçültme operasyonları, Küreselleşen Yeni Dünya Düzeninin dayattığı neoliberal, serbest piyasa düzeni, ülke ekonomisini çökertmiştir. Oysa 'ekonomik egemenlik sağlanmadan siyasal egemenlik de sağlanmaz.'
Bu uygulamaların uzantısı olarak işsizlik, açlık artmıştır. Toplumda sosyal güvenceler azaltılmıştır. Sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırma sürmektedir. Üretmeyen ekonomik sistem, aşırı tüketimi kızıştırmaktadır. Yatırımlar durmuştur. Dış borçlar tehlikeli biçimde sürekli artmaktadır. Cari açık tehlikeli boyutta fazlalaşmıştır.
Demokrasinin 'olmazsa olmaz' koşulu, din, devlet ve toplum işlerini ayıran, devlet düzenini ve toplumsal yaşamı bilime ve akla dayandıran LAİKLİK ilkesi ortadan kaldırılmaktadır. Din siyasete ve ticarete alet edilmektedir. Siyasette, TARİKAT, AŞİRET, TİCARET bağlantıları geçerlidir. Partilerde tek adam yönetimi sürmektedir.
Eğitim ve sağlık gibi sosyal devletin temel görevi olan hizmetlerde özelleştirmeler ve nitelik yitimi yaşanmaktadır.
Kamuoyu yandaş kitle iletişim araçları ve emperyalizmin işbirlikçisi sesyayarları ile yanlış yönlendirilmektedir. Toplumda bilgi kirliliği ile beyin yıkama olgusu, düşünsel ve beyinsel uyuşukluk, algılama bozukluğu yaratılmaktadır.
Bugün yaşanan tüm bu ağır, çok tehlikeli, acıklı durum karşısında, Kurtuluş Savaşı tarihimiz bize çıkış yolunu gösteriyor. 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde yok olmanın eşiğinde, yoksunluklar içerisinde, varoluş savaşımı vererek örnek çağdaş bir devlet kuran Türk Ulusu, günümüzde dayatılan yeni Sevr'in planlarını boşa çıkartacak güç ve kararlılığındadır.
'ATATÜRK GİBİ DÜŞÜNEREK', Onun yolundan giderek, ATATÜRK DEVRİMİNİ ve ilkelerini KUVAYI MİLLİYE ruhuyla yeniden yaşama geçirerek bugünkü sorunlarımızı aşabileceğimize güvenimiz tamdır. Türkiye saptırıldığı ATATÜRK DEVRİMİ rotasından, tarihinin gösterdiği bu doğru yöne yeniden yönelecektir. Bu doğrultuda tüm engeller çiğnenip aşılacaktır.
YURDUMUZU, ULUSUMUZU ÖZÜMÜZDEN ÇOK SEVİYORUZ.
VARLIĞIMIZ TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN.
Haber :
Bu Haber 2703 defa okundu
ETİKETLER : Yazdır