IĞDIR ERMENİ SOYKIRIM ANITI VE MÜZESİ
15 Nisan 2015 13:46:07
TÜRKLERİN VE TÜRK DEVLETLERİNİN TARİHİNDE SOYKIRIM YOKTUR
SOYKIRIM ERMENİLERİN TARİHİNDE VARDIR
ERMENİLER TÜRKLERE SOYKIRIM YAPMIŞTIR
24-26 Nisan 1995 tarihleri arasında Iğdır'da düzenlenen "Tarihi Gerçekler ve Ermeniler" konulu Uluslar arası Sempozyum'a çeşitli ülkelerden bilim ve siyaset adamları katılmıştır. Sempozyuma Azerbaycan'dan katılan Mimar Prof. Dr. Cafer Gayisi'nin, Ermeniler tarafından katledilen Türkler hatırasına hazırladığı anıt projesinin katılanlar tarafından beğenilmesi üzerine anıt projesinin inşa edilmesinin gerekliliği sempozyum sonuç bildirisinde şu şekilde vurgulanmıştır:
"Doğu Anadolu'da geçmişte kaybettiğimiz bir milyondan fazla şehidimizin aziz hatırasını gelecek kuşaklara aktaracak ve 24 Nisan'ı Katliam günü olarak kabul edenlere ve onlarcası dünyanın birçok yerinde açılan sözde soykırım anıtlarına cevap verecek bir Şehitler Anıtı'nın Iğdır'da açılması ve Oba Köyü'nde bir şehitlik düzenlenmesiz kararlaştırılmıştır. Iğdır'da inşa edilecek bu anıt; geçmişteki kötü günleri ve bizleri düşman eden sömürgeci devletleri sürekli aklımızda tutmamızı sağlayacak, geleceğimize dostluk, iyi komşuluk ve işbirliği temelinde ışık tutacaktır."
Soykırım anıtı için seçilen yer, Iğdır şehrinin doğu girişinde yani Azerbaycan, İran ve Ermenistan'dan gelen yolların kavşağında seçilmiştir. Üçgen biçimli arazinin alanı 1.3 hektardır. Ayrıca seçilen araziye dikilen anıt Ağrı dağı fonunda yükselmektedir. Anıtın temeli 1 Ağustos 1997 yılında atılmıştır.
Anıt, üçgen arazinin odak noktasında yükselmekte ve temelini 7.20 metre yüksekliğinde tepe-kurgan oluşturmaktadır. Türklerin yaşadığı geniş coğrafi mekanda-Avrasya bozkırlarında hükümdarlar ve ordu komutanlarının hatıralarına dikilmiş suni tepeler-kurganlar günümüze kadar yaşamaktadır. Kurganların iç kısmında defin odası bulunmaktadır. Bu eski gelenek Iğdır anıtında da korunmaktadır.
Suni tepenin ortasında konuşlanan daire planlı salon içerisinde Ermenilerin katlettiği şehitlerin sembolik mezarı bulunmaktadır. Ortasında şehitlerin simgesel mezar taşı olan bu salon, tepe içerisinde yerleşen soykırım müzesinin de merkezi bölümüdür. Dairevi salonda Ermeni vahşeti açılan toplu mezarlara ait resim ve belgelerle sergilenmektedir. Bu salondan dışarıya uzanan koridorun sağ tarafındaki odada Ermenilerin yaptıkları katliamlara ait fotoğraflar, sol tarafında ise soykırım araştırmaları için bir kütüphane bulunmaktadır.
Müzeye giriş kapısı Selçuklu-Türk mimarlık geleneklerine dayanan taç kapı şeklindedir. Taç kapının mekan tasarımında Kadavalı Osmanlı cami mihraplarına kompozisyon benzerliği de vardır. Bu şekilde kaç kapının, kutsal bir mekana açıldığı vurgulanmak istenmiştir. Müzeye giriş kapısı ve çevre şekillerindeki bordo ve siyah renkli granit kaplamada, sayıca az ve oldukça dar pencerelerinden de soykırım olayının ağırlığı ve faciası temsil edilmektedir.
Suni tepe-kurganın ortasında yüksekliği 36 m. olan kılıç grubu yükselmektedir. Bunlar masum Müslüman halkı soykırımdan kurtarmış Türk ordusunun şerefine, onun şehit ve gazilerinin aziz hatırasına dikilmiştir. Sayısı beş olan kılıçlar, planda beş köşeli bir biçimde yatmaktadır. Üstten bakıldığında kılıç grubu Türkiye Devlet simgesi ve bayrağında olan beş köşeli yıldız görünümündedir.
Eski Türk askerlerinin, savaştan önce kendi kılıçlarını rüzgar, yağmur ve yıldırımlar altında keskinleştirme töreni varmış. Ağrı dağı eteklerinde yükseltilen temsili kılıçlar da, böylece güneş, yağmur ve rüzgar altında sertleşecektir. Milli hedefleri "bir gün Ağrı dağı çevresini ile geçirmek" olan Ermen8iler, şimdi bu kutsal Türk dağının önünde yükselen Türk kılıçlarını görmektedirler.
Beş devle kılıcın eğri uçları yukarıda birleşerek kubbe şeklini almaktadır. Bu haliyle de Selçuklu türbelerine benzeyen biçim ve silueti andırmaktadır. Türk-Oğuz hatıra mimarlığında sultanların, kahramanların, kumandanların, nüfuzlu şahısların mezarı üstünde kubbeye benzer türbeler dikiliyordu. Selçuklu türbeleri geleneksel olarak yer altı serdabe (mumyalık) katı ve yerüstü kule kısmından ibarettir. Iğdır Soykırım Anıtı da iki katlıdır. Alt kat suni tepe içerisinde olan simgesel serdabe-müze salonudur. Üst kat ise beş kılıç figürünün oluşturduğu kuledir.
Böylece Iğdır Soykırım Anıtı'nın mimarlık mekan biçiminde, tarihin en eski çağlarından gelen Türk hatıra mimarlığının üç büyük geleneğini (kurgan, Selçuklu türbesi ve mezar taşları) birleştirip,yeni konuya ve çağdaş mimarlık inşaat taleplerine uygun bir kompozisyon oluşturulmaya çalışılmıştır.
İnsan elindeki kılıç korkutucudur. Baş başa çatılmış kılıçlar sağlık, huzur ve barışın timsalidir. Ayrıca ülkenin, milletin savunma gücünü göstermektedir. Kılıçların keskin yerlerinin dışa yönelmesi, dışardan gelecek saldırılara karşı her zaman hazır olma anlamına gelmektedir.
Dairevi müze salonu (temsili mezar), yukarıdan aydınlatan beş köşeli baca, kılıçlar arasındadır. Bacanın örtüsü küçük cam primat olup çadıra benzetilmiştir. Altın rengindeki çerçeveler ve renkli camlardan hazırlanmış bu çadır, Türk bozkır mimarisinin şaheseri olmuş Altın Çadırı simgelemektedir. Eski dönemlerde devlet hakimiyet simgesi olan Altın Çadır üzerinde, devlet bayrağı dalgalanırdı. Yürüyüşte olan ordu karargahının tam merkezinde dikilen Altın Çadır özel korunurdu. Antta da, tepesinde Türk Devleti'nin bayrağı dikilmiş Altın Çadırı beş kılıç korumaktadır.
Kılıcın kutsallığı, onun güzel estetik yapısına da yansımaktadır. Oldukça kullanışlı olan Türk kılıcının kabzası, çoğu zaman değerli metal ve nakışlarla süslenir, onlara özel bir estetik verilirdi. Iğdır Anıtında da kılıç kabzalarını, granit çerçeve içerisine alınmış tunç rölyefler, kabartmalar süslemektedir. Her kılıç kabzasında bozkurt, at ve çift başlı kartal kabartma figürleri tekrar edilmektedir.
Bozkurt, eski Türklerin baş totemi olup kutsal ve yol gösterici sayılmıştır. Hun İmparatorluğundan başlayarak Osmanlılara kadar bozkurt, milli sembol olmuştur. Türklerin İslamiyeti kabulünden önce bozkut başı, Türk bayrak ve tuğlarının ucuna alem olarak konurdu, sonraları alem hilal ve yıldız olmuştur.
Güçlü, özgürlüğe düşkün ve akıllı hayvan olan bozkurta saygı ve sevgi, Altaylar'dan Anadolu'ya kadar bütün Türklerde vardır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk döneminde, paraların, pulların8, resmi binaların üzerine bozkurt tasviri basılmıştır. Kılıç kabzasında kurtuluş simgesi olan bozkurt rölyefinin olması milli değerlere saygı ve Atatürk ideallerine sadakat göstergesidir.
"Kılıç devri" tarihte, aynı zamanda "at devri" olmuştur. Türk tarihçilerinin yazdıklarına göre "Türklerin yaptıkları büyük fütuhatta en mühim rol oynayan iki sanatları olmuştur: At yetiştirme ve madencilik, bilhassa demircilik." Demircilik silah yapmak özellikle kılıç düzeltmek için, at beslemek ise, uzak ve önü alınamayan askeri seferler için mecburi idi. Türk askeri uzak seferlere atı, kılıcı ve çadırı ile çıkıyordu.
At eski Türklerin baş totemlerinden biri olup askerin ayrılmaz dostu ve yardımcısı idi. Savaş tarihinde kılıcı atsız, Türk'ü ise kılıçsız ve atsız tasavvur etmek olmaz. Bu sebeple kılıç kabzalarında, Türklerde yanı zamanda kahramanlık, mutluluk ve güneş sembolü olan şaha kalkmış çılgın at figürü kullanılmıştır. Bozkurt ve at rölyefleri kabzaların yan yüzlerine basılmıştır.
Kabzaların iç yüzlerinde çift başlı kartal figürü basılmıştır. Yükseklik, ululuk timsali olan kartalın da Türklerde bir totem gibi kutsal sayılması, Altay kaya resimlerinden bellidir. Anadolu'da çift başlı kartal önce Hitti Devleti'nin sembolü olmuş, sonra Bizans İmparatorları da onu benimsemiştir. Daha sonra Anadolu Selçuklularının devlet simgesine dönüştürülen çift başlı kartal, bu çok asırlık geleneğin zirvesi, hem de Türklerin Anadolu topraklarında kökleşmesi ve Bizans İmparatorluğu'nu yıkılmasının sembolüdür.
Kabzaların dış yüzlerinde,ş her kılıçta birer asker figürü ardır. Bozkurt, at, kartal kılıçlarda değişmez eski Türk sembolleri olarak tekrar olunmaktadır. Asker figürleri farklıdır. Her kılıç kabzasında bir tarihi devrin askeri tasvir edilmiştir. Bunlar, tarihçe sırasıyla, Hun, Göktürk, Selçuk, Osmanlı ve çağdaş Türkiye askerleridir.
Zaman zaman birbirinden muhteşem devletler kuran ve şerefli tarih oluşturan Türk askerleri, en muazzam abideler layıktır. Anıt rölyeflerinde tunçlaşmış askerler, tarih boyu devletçiliğin, memleket içinde huzur ve barışın teminatı olan bütün Türk asker nesillerinin simgeleridir.
Anıtın temeli 1 Ağustos 1997 tarihinde Iğdır Valisi Şemsettin Uzun tarafından atılmıştır. Anıt külliyesinin çevre duvarları Ahlat taşından örülmüş ve duvarları üzeri dövme demirlerle süslenmiştir. Müzenin kapı, pencere ve dolapları kestane ağacından hazırlanmıştır. Kılıçlar, İtalya'dan alınmış "Bianco Maris" adı ile tanınan boz Çin graniti, birkaç mimarlık detayı ise borda renkli "Afrikan Red" graniti ile kaplanmıştır.
Anıt inşaatında Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden alınmış mermerler; Kayseri'den "Toros siyah", İzmir'den "Teos yeşili" ve "Ege füme", Diyarbakır'dan "Hazar pink", Muğla'dan "Ege bordo", Denizli ve Kütahya'dan "Traversin", Muğla'dan "Bodrum kayran" doğal taşı, İzmir'den "Bergama granit" parke taşı, Antalya'dan "Imyra" doğal taşı kullanılmıştır. Bu çeşitli malzemeler, kullanıldığı yere ve birbirine uygun şekle getirilmeye çalışılmıştır.
Anıt ve Müze "Iğdır İli ve İlçelerini Kalkındırma Vakfı" tarafından yaptırılmıştır. Bu muhteşem anıt ve müze, öncelikle toplu şekilde katledilmiş, mezarları olmayan şehitlerimizin yüce türbesidir. Bu kutsal türbeyi ziyaret eden herkes, zaman zaman unuttuğumuz şehitleri hatırlayacak, soykırım seviyesine ulaşan faciamızın nedenlerini araştırmaya çalışacaktır.
TARİHİ GERÇEKLERİ ERMENİSTAN SAPTIRIYOR ,TÜRKLERE SOYKIRIM İFTİRASI ATAN DA ERMENİLERDİR AMA SOYKIRIM YAPAN DA ERMENİLERDİR
ERMENİLERİN TÜRKLERE YAPTIĞI SOYKIRIMLARA BAKALIM;
31 Mart Soykırımı
31 Mart 1918 yılında Ermeniler başta Bakü olmak üzere Şamahı, Guba, Kürdemir, Salyan ve Lenkeran şehirlerinde büyük soykırımlar yapmıştır. Sadece bir gün içerisinde Bakü'de 12 bin Türk öldürülmüştür. Bazı dış kaynaklara göre bu sayı 25 bin civarındadır. Şamahı şehrinde öldürülen Türk sayısı 7 bindi. Azerbaycan'da Mart ayında devam eden katliam ve soykırımlar Eylül ayına kadar devam etmiş ve Nuri paşa komutasındaki Kafkasya İslam Ordusu'nun duruma el koymasına kadar devam etmiştir. Bu katliamlar sırasında toplam 50 bin Azerbaycan Türkü öldürülmüştür. Kafkasya İslam Ordusu ise 1.100 asker ve 30 subay şehit vermiştir. Bugün Azerbaycan'ın çeşitli yerlerinde bu askerler anısına şehitlikler yapılmıştır. Bu gün 31 Mart 1998 yılından itibaren Azerbaycan Türklerine karşı yapılan soykırım günü olarak anılmaktadır.
Hocalı Soykırımı
26 Şubat 1992 yılında Azerbaycan'ın Yukarı Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında Ermenistan ordusu sivil, kadın, çocuk, yaşlı ayırımı yapmadan 613 kişiyi en ağır işkenceler uygulayarak soykırıma tabi tutmuştur. Katledilenlerin 83'ü çocuk, 106'sı kadın ve 70'den fazlası ise yaşlıydı. Bu katliamdan toplam 487 kişi ağır yaralı olarak kurtulmuştur. 1275 kişi ise rehin alınmış, 150 kişi ise kaybolmuştur. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin yakıldığı, birçoğunun kafa derilerinin yüzüldüğü, gözlerinin oyulduğu, kulakları, burunları ve kafaları ile vücutlarının çeşitli uzuvlarının kesildiği görülmüştür. Aynı vahşetten hamile kadınlar ve çocuklar bile nasibini almıştır. Ermeniler tarafından Hocalıda gerçekleştirilen bu vahşet, uluslararası camianın suç olarak kabul ettiği soykırım ve insanlığa karşı suçlar kapsamındaki tanımlamalarla birebir örtüşmektedir.
Hocalı soykırımına katılmış Ermenilerin yaptıkları uluslararası hukuki antlaşmaların - Cenevre Sözleşmesi, İnsan Hakları Beyannamesi, Vatandaş ve Siyasi Haklar Konusunda Uluslararası Sözleşme, Ateşkes Zamanında ve Askeri Çatışmalar Zamanı Kadın ve Çocukların Korunması Beyannamesi ve BM'nin 'Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşmesi' 2. Maddesinde yer alan "milli, etnik, ırkı veya dini bir grubu kısmen veya tamamen imha etme" biçiminde tanımlanan Jenosit/Soykırım kavramı ile tamamen örtüşmektedir. Ermenilerin Hocalı'da yaptıkları toplu katliam BM Soykırım Anlaşmasında Soykırımı düzenleyen 2. maddenin a) bendinde yer alan "bir grubun üyelerinin katledilmesi" ve b) bendinde yer alan "grup üyelerinin bedeni ve akli açıdan ciddi biçimde zarar verilmesi" koşulları ile birebir uyuşmaktadır.
Türkiye kendisine karşı 1915 yılı olayları sebebiyle bir soykırım suçlaması yapıldığı için dış politikasında soykırımlar ile ilgili herhangi bir girişimde bulunmamaktadır. Hatta TBMM'ye Hocalı Soykırımı ile ilgili getirilen öneriler de bu çerçevede reddedilmektedir. Ancak bu durum Türkiye'nin bu konuda sessiz kalması anlamına gelmemelidir. Türkiye başta 31 Mart ve 26 Şubat günleri olmak üzere bu konularda bazı girişimler içerisinde olmalıdır. Siz istediğiniz kadar bu konuları görmezden gelseniz de, siz dış politikanızda bu konuları size karşı başka suçlamalar olduğu gerekçesi ile gündeme almasanız da, size karşı kim ne yapmak istiyorsa zaten yapıyor. Dolayısıyla da Türkiye'nin kendi halkına karşı yapılan bu soykırımları anması ve dünya gündemine getirmesi gerekmektedir. Bunu yaparken de 1915 yılı ile paralellik kurmaması gerekmektedir. Zira 1915 yılında yapılan tehcir Türkler asla soykırım yapmamıştır. Soykırım Türklerin tarihinde yoktur. Fakat Ermenilerin hem 31 Mart 1918'de Bakü ve diğer şehirlerde ve hem de 26 Şubat 1992'de Hocalı'da yapılanlar sözün gerçek manası ile soykırımdır. Diğer türlü siz sessiz kaldıkça "Ermeniler dünyanın gözünde adeta sütten çıkmış ak kaşık" ve siz "soykırımcı" gibi suçlanmaya devam edersiniz. Bu sebeple biz bir gurup Türk aydını Hocalı'da yapılanları soykırım olarak değerlendirmekte ve tüm dünyadan da bunun böyle kabul edilmesini beklemekteyiz. TARİHTE SOYKIRIM YAPAN VE SOYKIRIM SUÇLUSU ERMENİLERDİR
SONUÇ OLARAK;
Bütün Dünya Milletlerinin ve Devlet adamlarının bu soykırım müzesini gezmesini, yapılan katliamın resimlerini görmesini çok istiyorum.
Müzeyi gezerken tarihi yeniden yaşamalı, yazıları iyi okumalı, resimleri derinlemesine incelemeli, Türklere yapılan soykırımın gerçek yüzünü bütün dünya görmeli.
Soykırım müzesi içindeki resimler, tarihi anlatan yazılar bir kitap halinde basılmalı, Dünya liderlerine ve ülkelerine dağıtılmalı.
Soykırım müzesi ve anıtı belgesel olarak çekilmeli, resimlerle yaşanan katliamlar, yazılarla anlatılan tarihi gerçekler dünya ülkelerinin TV' larına gönderilmeli ve yayınlanması sağlanmalıdır. Bu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en doğal hakkıdır.
Türklere yapılan zulmün, katliamın, soykırımın boyutlarını Türk lobileri aracıyla yoğun bir şekilde ABD Ve AVRUPA ya velhasıl bütün dünyaya tarihi gerçeklerle,belgelerle anlatılmalı, Türklere atılan bu iftira ve çirkin saldırı son bulmalı. Bu her TÜRK'ÜN ve TÜRK Liderlerin kaçınılmaz görevidir. Eğitimci-Araştırmacı Yazar-Şair HARUN KARA
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com