Değişim Medya  |  Haber |  Dergi  |  Radyo - 0 372 322 27 30
logo
  •  
    •  » GÜNCEL
    •  » KÜLTÜR
    •  » SİVİL TOPLUM
    •  » KULİS HABER
    •  » YEMEK
    •  » DİN VE MEZHEPLER
    •  » EREĞLİ TARİHİ
    •  » FOTO GALERİ
    •  » VİDEO GALERİ
    •  » YAZARLARIMIZ
    •  » RÖPORTAJ
    •  » SİNEMA
    •  » TEKNOLOJİ
    •  » DİYALOG
  • SİYASET
  • AKÇAKOCA
  • EKONOMİ
  • GÜNDEM
  • ASAYİŞ
  • YAŞAM
  • SAĞLIK
  • MEDYA
  • SPOR
  • EĞİTİM
  Büyük kavga… Çok sayıda ekip sevk edildi…
  Ağaçtan düştü…
  Feci kazada 2 kişi öldü!
  Başkan Ünlüer ve Yönetimi de katıldı
  İşçi servisine çarptı!
  Kontrolden çıkınca!.....
  FRENİ PATLAYINCA!.......
  Feci kaza…
  Refüje çıktı!....
  Talihsiz genç ölü bulundu
08 Aralık 2025 Pazartesi
  1. SİVİL TOPLUM

MÜSİADdan yeni dönem için 4-i formülü...

 Yayınlanma : 30-06-2011 | 16 : 39 43
 Güncelleme : 30-06-2011 | 16 : 39 43
MÜSİADdan yeni dönem için 4-i formülü...
        

MÜSİAD Genel Merkezi tarafından hazırlanan 2011 yılı Ekonomi Raporu hakkında bilgiler veren MÜSİAD Kdz.Ereğli Şube Başkanı Faruk Yazıcı, &8220;Yeni dönemin 4-i formülünü içermesi gerektiğini, bir başka ifadeyle, &8216;istikrar ortamında, istihdam sağlayan, inovasyon odaklı, imalatı önceleyen bir dönem&8217; olması gerektiğini düşünüyoruz&8221; dedi.

MÜSTAKİL SANAYİCİ VE İŞADAMLARI DERNEĞİ (MÜSİAD) Kdz.Ereğli Şube Başkanı Faruk Yazıcı, MÜSİAD Genel Merkezi 'Ekonomi Danışma Kurulu' tarafından hazırlanan ve yurt çapına yayılmış 3500'ü aşkın reel sektör temsilcisinden alınan görüşleri de kapsayan, Sürdürülebilir Büyüme İçin Stratejik Dönüşüm başlığı altında yayınlanan '2011 Türkiye Ekonomisi Raporu' hakkında açıklamalarda bulundu.

Yazıcı, açıklamasında şunları söyledi : 'MÜSİAD her yıl Ekonomi Raporları hazırlamakta ve her raporun da bilgilendirici bir teması bulunmaktadır. Bunu tespit ederken, uzmanlarımız ve akademik kadromuzla birlikte, MÜSİAD'ın misyonu gereği, vizyoner bir bakış açısı ile ilgili yılı ve geçmişi hem Türkiye hem de dünya ölçeğinde inceliyor, ileriye yönelik bir ufuk çizmeye çalışıyoruz. Örneğin, geçen yılki raporumuzun teması; 'Ekonomide ve Demokraside Yükselme Zamanı' idi. Bir önceki sene ise, 'Küresel Kriz – Yeni Dersler', ondan bir sene önce de 'Demokrasi ve İstikrar İçinde Kalkınma' teması işlenmişti.

Sürdürülebilir Büyüme İçin Stratejik Dönüşüm

İşte bu şekilde yapmakta olduğumuz çalışmalarla kamuoyuna, o yılın konjonktürüne ve öngörülerimize uygun mesajlar vermeye çalışıyoruz. Bu düşüncelerle hazırladığımız, bu yılki çalışmamızın teması ise 'Sürdürülebilir Büyüme İçin Stratejik Dönüşüm' olarak belirlendi.

2011 Haziran Seçimlerinde de bu konu, açıkça gözler önüne serilmiş, milli gelirin en önemli iki halkasını oluşturan, tüketiciler ile üretici ve imalatçıların, yani kısaca tüm halkımızın, demokrasiye ve istikrara ne denli önem verdiğini ve büyümeye devam etmek istediğini net bir şekilde göstermiştir.

Bilindiği üzere, Türkiye ekonomisi, bugün içinde bulunduğu güçlü konuma, büyük mücadelelerle gelebilmiştir. Zira, Türkiye, 1980'lerde bir kıpırdanma sürecine girmiş, ancak bu sürede istenen kalkış için gerekli, iç ve dış çıpalar devreye sokulamamış, dolayısıyla da sistem bu on seneyi, önce çıkışı, sonra da inişi bir arada yaşamış bir dönem olarak geçirmiştir. Koalisyon hükümetlerinin başarısız politikalarına sahne olan 1990'lı yıllar ise, Türkiye Cumhuriyeti ekonomi tarihinde 'kayıp on yıl' adıyla bir 'tahribat' dönemi olarak yerini almıştır.

Hemen ardından gelen 2001 krizinin de etkisiyle, kalkınmada oldukça geride kalan ve artık hasta adam olarak görülmeye başlanan Türkiye, bu dönemden hemen sonra, tek parti ve güçlü bir liderlikle gelen istikrar, AB üyelik müzakere süreci, kriz sonrasının reform paketleri gibi destekleyici unsurlar sayesinde 2000'li yıllarda nihayet silkinerek başarılı bir 'tamirat' sürecine girmiştir.

Türkiye'nin kabuğunu kırdığı, milenyumun bu ilk on yıllık diliminde, ana hedef, ekonominin çatısı olan makro ekonomik istikrarın sağlanması olmuştur. Hatta ekonomide normalleşme ve iyileşmenin yaşandığı 2002-2007 yılları arasındaki uygulamaların, ne denli başarılı olduğunu, 2008-2010 arasındaki küresel kriz ve sonrası dönemdeki performanstan görebiliyoruz. Zira, bilhassa 2010 yılı, alınan tedbirlerin ne kadar isabetli olduğunu gösteren tam bir 'test yılı' olmuştur.

Avrupa ülkeleri, ABD ve Japonya gibi olgun ekonomiler dahi kriz sonrasında bir hamle yapamazken, Türkiye, dünyada pozitif yönde ayrışmış, çalkantılı dünyada sakin ve güvenilir bir liman olarak ön plana çıkmıştır. Bu da, Türkiye'nin şoklara karşı bu son on yılda bir hayli mukavemet kazandığını, daha önce kendisi bir kriz kaynağı olan ekonomisinin, küresel krizlere bile karşı koyabilecek mukavemete kavuştuğunu göstermiştir.

İşte, yüksek büyüme formülünün artık ezberlendiği bu aşamada, küresel krizin beraberinde getirdiği yeni koşullar dahilinde, durumun sürdürülebilirliğini sağlamak ve bir yandan da tamirat döneminin eksik yanlarını tamamlamak amacıyla, 2011-2023 dönemi adeta bir hamleye dönüştürülmelidir. Bu minvalde, girilen yeni dönemde, zincirleri kıracak farklı yaklaşımlara açık olmak ve 'stratejik bir dönüşüm' yaratmak, anahtar niteliğindedir.

Raporumuzun kapak konusu olan 'Stratejik Dönüşüm' kavramı, bir yandan rekabetçi bir ekonomik dönüşüm için derin katmanlara sirayet edecek yeni bir reform dalgasının başlatılması gereğine, öte yandan da, Türkiye'yi yönetebilir bir demokrasi yapacak yeni bir Anayasa yapılması ve buna dayalı olarak devletin baştan sona yenilenmesi gereğine işaret etmektedir.

Tabii bu yeni döneme başlarken, temininin devamı gereken en önemli şart; son senelerde sürekli dile getirdiğimiz üzere, istikrardır. Esasen, hayal ettiğimiz hamle imkânlarını fazlasıyla içinde barındıran ve bu tarihi önemdeki dönüşüm için şart olan müstesna istikrar ortamını, 12 Haziran 2011 seçimlerinde, halkımız bir altın tepsi içinde sunmuştur. Buna rağmen, herkesin bu istikrar beklentisi yönünde oy kullanarak geniş katılımlı bir Meclis çıkardığı ortamı bozmak için, huzursuzluk çıkartmaya çalışanlar da, ülkemiz için birlik olup yeni hedeflere koşmamız gereken şu kritik zamanda büyük bir tarihi hataya imza atmaktadırlar. Sanki bir el, uzanıp, tam da huzura kavuştuğumuzu düşündüğümüz bir ortamda, karışıklık yaratmaya ve huzuru bozmaya çalışmaktadır. Ama inanıyoruz ki, halkımız, daha önce de olduğu gibi, kendi huzurunu ve düzenini bozmaya çalışanlara günü geldiğinde gereken cevabı net bir şekilde verecektir.

Biz her halükarda bu durumun kısa süreceği inancını taşıyor ve bir an önce belirsizliğin ortadan kalkmasını diliyoruz. Bu inancımızla, istikrarın devam edeceği varsayımından hareket ederek, bahsettiğimiz stratejik modelin özelliklerinden ve ileriye yönelik ülkemiz adına taşıdığı önemden bahsetmek istiyorum.

Bizce, 2001 krizinden, hatta 1999 yılından beri devam etmekte olan mevcut model, Türkiye'de istikrarı ikame etme ve bir tamirat modeliydi. Bugün ise, Türkiye'nin ekonomideki öncelikli ödevi, 10 yıl öncesi konjonktürden çok farklı olan yenidünya düzeninde, fiyat ve finansal istikrarı sağlamanın ötesine geçmiştir. Aksine öncelik, üretim, istihdam ve rekabet odaklı dönüşümü gerçekleştirmektir. Yani Türkiye, para ekonomisinden reel ekonomi önceliklerine kaymalıdır.

Yeni dönem için 4-i formülü

Biz o nedenle, yeni dönemin 4-i formülü içermesi gerektiğini, bir başka ifadeyle, 'istikrar ortamında, istihdam sağlayan, inovasyon odaklı imalatı önceleyen bir dönem' olması gerektiğini vurguluyoruz.

Bu genel seçimler döneminde memnuniyetle müşahede ettik ki, Türkiye'nin ortak kabul gören ve artık bir milli mutabakata dönüşen 2023 ekonomi hedefleri vardır. Bu sevindirici gelişmede, Türkiye'yi umutsuz bir kriz ve kaos ortamından alıp bu kıvama taşıyan sürece katkı yapan herkesin payı vardır. Bununla birlikte, 2023'te kişi başına düşen milli gelir hedefi olan 25.000 dolara ulaşmak için, Türkiye'yi 3.000 dolar bandından 10.000 dolar bandına taşıyan mimarinin yeterli olmayacağını ve ek hamleler yapılması gerektiğini de kabul etmek gerekir.

Bunun birkaç nedeni vardır. İlk olarak, Türkiye'nin mevcut iktisadi 'yapı taşları' ya da 'yapısalları' 'nın bu hedefle uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir. Bu yüzden yeni inşa edilecek model, tamirattan ziyade elde edilen tecrübelerle yeni bir modelin oluşturulmasına yönelik bir hamle anlayışına dayanmalıdır.

İkinci olarak da, 2023 Hedeflerinin anayasal çerçevesi, devlet yapısı, eğitim alt yapısı, müfredat içeriği, eğitimdeki yönlendirme mekanizması, ulusal tasarruf kaynaklarının çeşitliliği, sanayinin teşvik ve yönlendirme kalitesi, emek piyasası yapısı gibi kritik bileşenleri yeni dönem hedefleriyle uyumlu hale getirilmelidir.

Üçüncü olarak ise, Türkiye ekonomisi, 2002 yılından beri, uzun yıllardır ihtiyaç duyduğu istikrara kavuşarak sahip olduğu potansiyel ile düşük varlık fiyatları, rekabetçi reel ücretler ve hızla gerileyen kredi maliyetleri gibi büyümeyi destekleyen avantajları yeterince kullanmış ve geleneksel sektörleri küresel rekabette en üst limite kadar zorlanmıştır. Bu meyanda, 2002-2011 döneminde, ekonomide istikrarın temini ve geleneksel sektörlerden gelen büyüme katkısı bir anlamda sistemi arkadan iten unsurlar olmuştur. Ancak, bu düşük katma değerli ve düşük-orta teknolojili geleneksel sektörlere dayalı üretim anlayışının bundan böyle beklenen hamleye bir katkı yapması mümkün değildir. Aksine, artık Türkiye'nin potansiyel büyüme düzeyini yukarılara taşımak üzere itici değil, 'çekici' çıpalara ihtiyacı vardır.

Türkiye, 'orta gelir tuzağı' ile karşı karşıya

Ayrıca, bugün kişi başına düşen milli gelirde gelinen seviyeye bağlı olarak, bütün göstergeler Türkiye'nin bu aşamada bir 'orta gelir tuzağı' testinden geçtiğine de işaret etmektedir. İşte, Türkiye'nin bir orta gelir kapanına sıkışarak artan oranlarda açık bir pazar haline gelmesinin önüne geçmek üzere, küresel düzene nasıl daha hızlı ve etkin entegre olacağımız üzerinde kafa yorulmalıdır. Zira, Türkiye'deki üretim yapısına bakıldığında, en büyük sektörler haline gelen alanlarda, %80'lere varan oranlarda bir ithal girdi bağımlılığının söz konusu olduğu görülmektedir. Bu modelde, yüksek katma değerli, nitelikli ara mallar, Avrupa'dan, ölçek ekonomisi gerektiren düşük maliyetli girdiler ise büyük oranda Asya'dan temin edilirken, sadece orta teknolojili %20'lere varan bir kısım girdiler, iç piyasadan temin edilebilmektedir.

Bu yüzden, Türkiye'nin bu konumdan çıkarak, daha nitelikli, toplam faktör verimliliğine dayalı rekabetçi bir büyüme modeline geçme süreci hızlandırılmalı ve derinleştirilmelidir. Öyleyse, temel amaç, daha çok kaynak girdisine dayanan ve nicel olan büyümeyi artık nitel bir hale dönüştürmek olmalıdır.

Bu meyanda, Türkiye, gerekli rasyonel destek-teşvik-yönlendirme mekanizmalarının yanı sıra, bir o kadar önemli olan kontrol-denetim-disiplin unsurlarını etkinlikle hayata geçirerek, kritik girdileri içeride üretebilmenin bütün yollarını sonuna kadar zorlamalıdır.

Bilindiği üzere, dünyada nano-mühendislik ve bilişim alanlarında hakim olan ülkeler, 1990'lı yıllara damgasını vurmuştur. 2000'li yıllarda ise, sağlık teknolojilerine, enerji sektörüne, elektrikli araçların geliştirilmesine ve gıda-emtia güvenliğine yönelik çalışmalar yapan ülkeler öne geçmiştir. Türkiye ise 'tahribat' ve 'tamiratla' geçen bu 20 yıllık dönemde fırsat bulup da bu alanlarda hamle yapamamıştır. Oysaki bilişim, elektronik ve yenilikçi ilaç ve tarım gibi lokomotif sektörlerde hala bu hamleleri yapma zorunluluğu devam etmektedir.

Türkiye iddialı projeler geliştirmeli

Ayrıca, bundan böyle, Türkiye'nin, büyük ve iddialı projeler geliştirip bunlara sıfırdan yatırımcı çekme noktasındaki çalışmalara da ağırlık vermesi gerekmektedir. Perakende, finans ve gayrı menkul başta olmak üzere satın alma, birleşmeler ve özelleştirmelere ilgi duyan yabancı sermaye, Türkiye'nin öncelikleri doğrultusunda yönlendirilmelidir. İşte bu noktada, ilgili kurumların, liyakatli, heyecan ve vizyon sahibi bir ekiple donatılması, bunların bir an evvel sahaya inmelerinin sağlanması, piyasa odaklı olarak ve özgür bir yapıda çalışmaları gerekmektedir. Kısaca, zihniyetlerde de bir dönüşümün gerektiği yeni dönemde, kurumsal sadakat ile liyakat arayışı arasındaki hassas dengenin korunması gerektiği ifade edilmelidir.

Zira, son küresel kriz öncesinden önceki dönemde, daha önce hiç görülmemiş büyük bir sermaye hacmini içeriye çekebilen Türkiye, cari açığın finansmanını yüzde 60'lara varan oranda kalıcı sermaye girişleri ile finanse edebilmiş ve böylelikle yabancı sermaye girişlerini, büyümenin motor gücü haline getirebilme şansını yakalamıştır. Ancak maalesef, küresel kriz nedeniyle bu süreç sekteye uğramıştır.

Şimdilerde yeniden canlanmaya başlayan yabancı sermaye yatırımlarının önemi, ülkeye kalıcı bir know-how, teknoloji, öğrenme etkisi gibi pozitif dışsallıkları taşıyabilmesinde aranmalıdır. Burada en önemli nokta, Türkiye'nin kritik sektörlerde uzun vadeli stratejiler geliştirerek ikna edici bir vizyon üretebilmesinden geçmektedir. Örneğin, Bilişim Vadisi veya Sağlık Vadisi gibi gerçekten heyecan verici projelere start verilmesinde geç kalınmamalıdır. Zira, Amerika ve Batı Avrupa'dan çıkan üreticiler, bu alanlarda yeterli yatırım yapılmadığı için Türkiye yerine Doğu Avrupa ve Uzakdoğu'yu tercih etmektedirler.

Bunun yanı sıra, Türkiye'de hala dinamik rekabetçi üstünlüklere göre sektörel mimarinin belirlenmesi ihtiyacı vardır. Bu meyanda, ülkemizin, otomobil, elektronik, makine ve teçhizat, tekstil, mobilya, enerji gibi sektörlere öncelik verip dünyanın cazibe merkezi olmayı hedeflemesi gerekmektedir.

Bakanlıklarla ilgili düzenleme memnuniyet verici

Bahsedilen tüm bu stratejik dönüşümlerin hayata geçirilmesinde elbette ki, bu değişimi gerçekleştirecek kurumların da, hedefe yönelik olarak yapılandırılması önem arz etmektedir. Bu bağlamda, uzun süreden beri MÜSİAD'ın dile getirdiği bakanlıklara yönelik düzenlemelerin gerçekleştirilmesi, iş dünyasını memnun etmiştir. Özellikle, 2008 başında önermiş olduğumuz Kalkınma Bakanlığı, ekonomiyle ilgili paydaş kurumları bir araya getiren Ekonomi Bakanlığı, üretimde stratejik dönüşüm için elzem olan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, etkin bir müzakere sürecini yönetecek AB Bakanlığı, hem zamanlama hem de uygulama olarak son derece yerinde kararlar olmuştur.

Bunun yanı sıra, yeni dönemde düşünülen 'bakan yardımcılığı' uygulamasının, kamu ve özel sektör arasındaki ilişkiyi üst düzeye çıkarması ve zaman zaman karşılaşılan katı bürokratik yapının yumuşatılarak etkin hale getirilmesi açısından faydalı olacağı beklenmekle birlikte, özenle konumlandırılması gerekmektedir. '

Haber : 

Bu Haber 3502 defa okundu

ETİKETLER : Yazdır

      Yorumlar
    Yorumlar, editörlerimiz tarafından onaylandıktan sonra yayınlanır. Kanunlara aykırı, konuyla ilgisi olmayan, küfür içeren yorumlar onaylanmamaktadır.

     Yorumlar ( 0 )

    Henüz bir yorum yapılmamış

     Çok Okunanlar


    • BUGÜN
    • BU HAFTA
    • BU AY

    » Henüz BUGÜN Haber Görünmüyor
    • İş yerine silahlı saldırı
      İş yerine silahlı saldırı
    • Deniz Yavuzyılmazdan CHP Kurultayında bir başarı daha .....
      Deniz Yavuzyılmaz’dan CHP Kurultayında bir başarı daha !.....
    • Yorgancılıktan patronluğa……
      Yorgancılıktan patronluğa……
    • Ayağıma Bastın dayağı Muratı yatağa mahkum etti.....
      "Ayağıma Bastın" dayağı Murat'ı yatağa mahkum etti!.....
    • Başkan Posbıyık: “2026 yılında suya zam yapmıyoruz....”
      Başkan Posbıyık: “2026 yılında suya zam yapmıyoruz!....”
    • Fizyoterapi Merkezi açıldı
      Fizyoterapi Merkezi açıldı
    • Günlerdir haber alınamıyordu, acı haber geldi....
      Günlerdir haber alınamıyordu, acı haber geldi!....
    • Gül Güleryüz beşinci kitabıHuzurda imzalayacak....
      Gül Güleryüz beşinci kitabı"Huzurda" imzalayacak....
    • ALİ ATEŞİN BABA ACISI…
      ALİ ATEŞ’İN BABA ACISI…
    • CANINA KIYMAK İSTEDİ
      CANINA KIYMAK İSTEDİ!

     Son Haberler


    • İki yaralı var!....
      İki yaralı var....
    • 4 yeni araç hibe edildi.....
      4 yeni araç hibe edildi.....
    • 18 yaşındaki Şebnem toprağa verildi
      18 yaşındaki Şebnem toprağa verildi
    • Taleplere yetişemiyor
      Taleplere yetişemiyor

     Köşe Yazarlarımız


    • doğan  yıldıztan
      doğan yıldıztan
      Bir Başka Avrupa!
    • UĞUR DEMİROĞLU
      UĞUR DEMİROĞLU
      HALKIN PARTİSİNDE YENİ YÖNETİM BELİRLENDİ…
    • Hasan Vehbi Ersoy
      Hasan Vehbi Ersoy
      DEİZM-TEİZM-ATEİZM-PANTEİZM’E BAKIŞ
    • Semih ÇOLAK
      Semih ÇOLAK
      SEÇMEN NE DEDİ?
    • Konuk Yazar
      Konuk Yazar
      Temiz enerji ve gelecek mücadelesi
    • Uğuralp CİVELEK
      Uğuralp CİVELEK
      “Bu bir suç duyurusudur”
    • Özkan Doğan
      Özkan Doğan
      YEREL RADYO VE REKLAM
    • Şenol AZMAN
      Şenol AZMAN
      “Aman doktor, yaman doktor. Derdime bir çare!” – 2-
    • Op. Dr. Erol GÜNEN
      Op. Dr. Erol GÜNEN
      Ortopedide Robotik Cerrahiler: Geleceğin Tıbbına Açılan Kapı
    • Merve KIRAN
      Merve KIRAN
      KİLO KONTROLÜNDE KİLİT NOKTA: ARA ÖĞÜNLER
    • Özge CERRAH
      Özge CERRAH
      ÖĞRENECEK ÇOK ŞEY VAR...
    • İsmail DEMİREL
      İsmail DEMİREL
      SAĞLIKTA OLUMSUZ İŞLER
    • Harun KARA
      Harun KARA
      ÖĞRETMENİM , HAKKINI NASIL ÖDERİM !
    • Uzman Klinik Psikolog Erkan EZERÇE
      Uzman Klinik Psikolog Erkan EZERÇE
      SEVGİ ASLA YETMEZ!
    • Dilek Şen Karakaya
      Dilek Şen Karakaya
      KAYIP-YAS SÜRECİ
    • Hamdi Güner
      Hamdi Güner
      DÜNYASI İÇİN DÜRÜST OLARAK ÇALIŞAN MÜSLÜMAN AHİRETİNİ DE MAMUR EDER
    • Hüseyin Aksakal
      Hüseyin Aksakal
      HAVADAN SUDAN…
    • Elif Yapıcı
      Elif Yapıcı
      ECHO İLE NARCİSSUS’ UN ACI VEREN HİKÂYESİ
    • Durul Mert M.A Ed.
      Durul Mert M.A Ed.
      İNSANLARIN EN BÜYÜK ARZUSU MUTLULUK AMA NASIL MUTLU OLABİLİRİZ?
    • Kudret Yavuz Eren
      Kudret Yavuz Eren
      Çocuğunuz her şeyi unutuyor mu?

     Haber Yorumları


    • Osman
      E devletten cok belediyeye kredi karti ile bu vergi yatiyor,güzel olmus,yazinizi okuyunca bende kac senelik borcu yatirdim
    • kara murat
      boş lakırtı bunlar devletin verdiğini devlet geri alır kendini bilmezler değil gerekirse mahkemeye verilir 65 yaş üstü birlik olup gerekir... DEVAMI
    • Veli
      BIzde avrupada ,chp nin siginmacilara karsi tutumunu zafer partisi ile ortaklini tanju özcani ve digerlerini ,eyt diye emekli yasini 38 e kadar seci... DEVAMI
    • Ahmet
      Zonguldak sehiri devlete ne veriyor biri aciklasa ,emekliler,ttk zararlarindan baska sey yok ,emekli sayisi calisan sayisindan fazla
    • Fah
      Başka bir işyapmıyor zaten gazatacılar cemiyeti.
    • Fah
      Konuşmayı biliyormuş
    • Hakan
      Önce yollari sonra park yap birak yok sanat kultur evimis en guzel yerleri evlerle donattiniz
    • TAHİR DÜNDAR
      Kdz Ereğlimin en köklü medyası ve iş insanı tebrik ediyorum.
    • Fah
      Birde şehir içindeki trafiğe motor kullananlara el atılsa iyi olur.
    • Fah
      Göz üz yollarda onu bekliyorduk zaten.Çok önemli bir olay sanki.
    • KÜNYE
    • İLETİŞİM
    • BİZE ULAŞIN
    • REKLAM
    • Kullanım Şartları
    • Veri Politikası
    • Çerez Politikası
    Değişim Medya  |  Haber |  Dergi  |  Radyo - 0 372 322 27 30
             

    © degisimmedya.com

     İletişim Bilgileri
     Künye
    İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın
    Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz.
    •   ASAYİŞ
    •   EĞİTİM
    •   GÜNCEL
    •   KÜLTÜR
    •   KULİS HABER
    •   SİNEMA
    •   TEKNOLOJİ
    •   TÜRKİYE
    •   DÜNYA
    •   FOTO GALERİ
    •   VİDEO GALERİ
    •   YAZARLARIMIZ
    •   GÜNÜN HABERLERİ
    •   Arşiv
    Tel : 0 372 322 27 30

    E-posta: info@degisimmedya.com