KIYIDA KÖŞEDE KALANLAR...
20 Ekim 2016 09:24:53
Türkçede bir işi "Kıyıda köşede kalmak" diye bir deyim vardır. Yaşamın görünürdeki akışı içinde fark edilmeyen noktalarda kalan şeyleri ifade eder.
Ancak bu kıyıda köşede kalan şeylerin önemsiz olduğu anlamına gelmez. Kimi zaman kıyıda köşede kalan şeyler zamanla gündemin birinci maddesi haline gelir. Kimi zaman da bu kıyıda köşede kalmışlar, gündem belirlemese de, bazıları için hayati konulardır.
Mesela, eskiden köylerde her evin bir yük hayvanı vardı. Bu hayvanlar eşek, katır ve at olurdu. O dönemde bu hayvanlar da, bu hayvanların üretime katılması için kullanılan aparatlar da köy yaşamının asli unsurlarındandı. Sonra üretim biçimleri değişti, bu hayvanların kısa sürede ortalıktan kayboldu. Sonra bu hayvanlarla ilgili semer, nal için kullanılan kerpeten, nallama çekici, yular vb birdenbire kıyıda köşedeki yerini aldı. Bir süre kıyıda köşede tozlandıktan sonra, yeni yaşam biçiminde yer işgalinden başka bir anlamı olmadığından hepsi ortalıktan kayboldu.
Eski püskü bir tane bulsan, onu tamir ettirecek bir semer ustası bile yok ama bugün, düzgün, işlemeli örtüsü, parlatılmış demir kaşıyla iyi bir semer, zengin evlerinin şark köşeleri veya kent müzeleri gibi yerlerde baş köşeye kuruluyor.
Öyle ki, eskiden toprak, ter ve gübre kokan bir eşeğin sırtında oturmuş demezsin!
TARIM DIŞI TARIM ÜRÜNÜ NE DEMEK?
Kıyıda köşede kalan her şeyin böyle şakasını yapamazsınız.
Mesela, Karadeniz bölgesinin, özellikle de Batı Karadeniz bölgesinin tarım dışı tarım ürünleri vardır. Dağ çileği, yabani çilek, kızılcık, envai çeşit mantarlar, köylünün hiç zahmet etmeden sefasını sürdüğü ürünler arasındadır. Kimi zaman bu 'Tarım dışı' tarımsal ürünlerden bazılarının üretimi için girişimler de olur. Bu ürünlerin bir kısmı da köylü pazarında zabıtanın hedefi konumundadır.
Hiç şüphesiz, bu ürünler arasında en önemlisi büyük oranda 'Tarım Dışı' olmasına rağmen, önemli bir ticaret metasına dönüşen, kış aylarının sobalı evlerinin gediklisi, diğer evlerin de fantezi yiyeceği kestanedir. Yaklaşık olarak Eylül ayının ikinci yarısından, ekim ayının son demlerine kadar Kestane sezonudur.
Taş atıp kolunu ağrıtmadan Ereğli ormanlarında bolca bulunan Kestane ağaçlarından rüzgarlı havalarda dökülen kestaneleri toplamak, neredeyse bir sektör büyüklüğüne ulaşan ticari bir faaliyettir. Bu dönemde binlerce liralık kestane ticareti yapan köylüler vardır. Tüccar dersen yüzbinlerce liralık kestane alıp satanlar muhakkak vardır.
Açıklaması zor bir biçimde, son yirmi yılda Kestane ağaçları önce tek tük, sonra büyük bir süratle kurumaya başladı. Ağaçlara Kestane kanseri veya Mürekkep Hastalığı denilen iki illetin musallat olduğu söyleniyor. Bu hastalığın ilaçlı bir tedavisi olmadığından tek seçenek bu hastalıklara dayanıklı kestane ağaçlarının dikilmesi olarak gösteriliyor.
Doğrusunu Tarım Müdürlüğü, Ziraat Odası, konunun uzmanları bilir. Bu hastalıklar, bölgede giderek artan hava kirliliğiyle bağlantılı mıdır, değil midir açıklamak onlara kalmış.
Yine de kestane ağaçlarının tümüyle kuruyup kaybolmaması için bir şeyler yapılması gerekiyor.
PERİBACALARI
Bugünlerde "Kıyıda köşede kalmış" çok konu var.
Mesela geçen hafta Erdemir, basın mensuplarına yönelik bir gezi düzenledi. Gezinin doğası, ne anlama geldiği, neyi amaçladığı, amaçlara ne ölçüde ulaşıldığı fazla konuşulmadı. En yoğun tartışmanın kimlerin geziye kiminle katıldığı, hangi fotoğrafa kimin katıldığı şeklinde yaşanmasına bakılırsa, hedef kültürel bir kazanım değilmiş. Öyle olsa bile bu hedefin yanından bile geçmek mümkün olamamış.
Geziye ilişkin köşe yazıları genelde teşekkür mahiyeti taşıyor. İçerik olarak gerçekten geziye yönelik bir köşe yazısı, makale yazıldığı falan da yok. Soru sormadan edemiyor insan... Gerçekten dünyayı algılamaya yarayan pencereler açma sorumluluğundaki gazeteciler, sadece 'Beleş' olduğundan geziye katılmış olabilir mi?
Faaliyetini sürdürdüğü, insan kaynaklarının neredeyse tamamını, lojistik işlerinin bir bölümünü karşıladığı bölgenin kendisinden talep ettiklerine kulaklarını dokuz kat pamukla tıkayan bir şirket, Kapadokya, Göreme, Nevşehir bölgesine sadece (ellerinden gelirse) şirketin yaptıklarını, ettiklerini, yapamadıklarını, edemediklerini yazabilecek basın mensuplarını niye götürür?
Acaba, ilçe kamuoyu hava kirliliği, spor tesislerinin kapatılması, sosyal hayattan çekilmesi, ilçeden ticari olarak uzaklaşması diye mırın kırın etmeye başlarken, şirket "Ayna ayna var mı benden..." diye başlayan tiradın yarattığı hissi tecrübe etmek mi?
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com