GEÇMİŞ BAYRAMLAR OLUR Kİ...
04 Temmuz 2016 08:32:18
Ramazan Bayramına "Şeker Bayramı" denilir. Eskilerin tuhaf işlerinden biri midir, yoksa bu işin mantığa dayalı bir nedeni var mıdır?
Ne kadar doğrudur bilinmez. Bu konuda hangisinin doğru olduğunu kestirmenin mümkün olamayacağı iki görüş var.
Profesör Güngör Uras, bu bayramın, Osmanlı'da sarayın ramazanın ikinci yarısında askerlere tepsilerle baklava göndermesi, oruç bitiminde insanların tatlı yemesi, bayramda insanlara şeker ikram edilmesi ve çocukların bayram harçlıklarını alır almaz şekercilere koşması nedeniyle "Şeker Bayramı" olarak adlandırıldığını anlatıyor.
Murat Bardakçı ise Osmanlı döneminde Ramazan Bayramı'nın Osmanlı döneminde "Şükür Bayramı" olarak adlandırıldığını belirtiyor. Bardakçı'ya göre "Şükür" ve "Şeker" kelimeleri eski harflerle aynı şekilde (şın-kef-rı) yazıldığından, halk arasında Şükür Bayramı'nın "Şeker Bayramı" adını almış. Yani sadece bir telaffuz hatasıymış bu!
Belki iki iddianın ikisi de doğrudur. Belki doğru olan iddia bir üçüncüsüdür. Lakin gelenekler, şeker ve Ramazan bayramı arsında bir bağıntıyı kendiliğinden kuruyor.
***
Yine de doksanların başına kadar, çocukların kapı kapı dolaşıp şeker toplaması gelenekten sayılan bir şey değildi.
Bayram öncesi büyük küçük herkes bayramlıklarını hazırlar (Zira herkese aynı anda satın alınmak mümkün değildi. Olabilecek en temiz, en güzel giysiler bayram sabahı için rezerve edilirdi), birkaç gün önceden el öpeceklerin harçlıkları olacak bozuk paralar hazırlanırdı. El öpen yakın akraba çocuğuna harçlık veremediği için kulaklarına dek kızarmak da vardı işin içinde! Terziler takır takır bayram takımı üretmek için çalışırdı. Hali vakti yerinde olanlar el kadar çocuklarına bile bayramda takım elbise giydirmenin yolunu arardı.
Başka zamanlarda caminin yolunu bilmeyenler, bayram namazı için çocuklarını peşine takardı. Malum Ereğli-Zonguldak bölgesi iki nedenden ötürü (Maden şehitleri ve Almanya'ya göç) babasız evlerin bölgesiydi. Bu durumda yedi-sekiz yaşını geçen evin büyük oğlu, bayram namazında ailesini temsil etmek üzere bayram sabahı caminin yolunu tutardı.
Cami çıkışında cemaat değişik mülahazalar içinde bir cümbüş oluştururdu. Kimi caminin önünde cemaat ile bayramlaşır, kimisi kahvaltıyı bir an önce yapabilmek için en önden ayakkabılarının arkasına bakarak tüyer (bu tüyme eyleminin namazın ardından cami merdivenlerinde değişik sebeplerden dolayı yardım toplayanlardan kurtulma isteğine bağlayan kötü niyetlilere itibar etmemek gerek).
***
Bayram sabahı evlerde kahvaltı yapılmasının ardından yakın akraba çevresinde el öpme turlarına çıkılırdı. Eskisi kadar belirgin midir değil midir bilinmez. Ancak bu gelenek hala büyük oranda devam ediyor. İlk gün el öpme işleri bittikten sonra eve gelen eş, dost ve akrabadan kişilerin elleri öpülürdü.
Çocuklar açısından mahzuru yok elbette. Zira çoğunlukla bir el öpmek, bir bozukluk (bazen de ufağından kağıt para) anlamına geliyordu. Bayram harçlıklarını biriktirerek şahsi alışveriş yapacak kadar uyanık çocuklar yetişmiştir bu dönemde. Bu uyanıklar, bir iki kişi bir araya gelir, el öpme turlarına çıkarlar, el öptükten sonra akraba büyüklerinin övgülerini dinlemek için başları önde bir süre otururlar. Harçlığı sanki mahcup olmuş gibi başları önde kabul ederlerdi.
Bu kadar uyanık olamayanlardan oluşan ezici çoğunluk bu kadar harçlık bulamadığından veya elde tutamazdı. Neticede çoğunlukla şeker, mantar tabancası ve mühimmatı, balon falan gibi şeyler alınan bakkal amcanın kasasını boylardı bu harçlıklar.
Elektriğin köy yaşamına girmediği dönemde, bayramlarda bir iki köye haber salınır, güreş turnuvaları düzenlenirdi. Son olarak seksenli yılların başında gözlenen "Köyler Göçtü" oyunu da çoğunlukla bu güreş turnuvalarında oynanırdı. Bu oyun yetişkinler tarafından oynanır, meydanda bulunan herkes, bir şekilde bu oyunun bir parçası haline gelirdi.
***
Mesela yirmi yıl sonra bugünün çocukları günümüz bayramlarını nasıl anacak?
Ereğli bölgesi söz konusu olduğunda, muhtemelen el öperek şeker topladığı günlere yönelik nostalji hissini anlatacaklar. Normalde beş yüz kişinin yaşadığı köylerde nüfusun nasıl bin beş yüze çıktığını, üç günlük bir kavuşma coşkusunu, gurbet hediyelerini ve bayram sonunda köyde kalan yaşlıların akrabalarını uğurlarken yaşadıkları hüznü anlatacaklar. Muhtemelen kendi özel yaşam serüvenleri içinde anlatılacak başka şeyler de bulacaklardır.
Kimbilir onların çocukları bayramı nasıl karşılayacak, nasıl anacak?
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com