HANGİ YOL BÖYLE UZUN
23 Ocak 2012 23:25:48
Bilecik, Bozüyük köyünden..
Birkaç ay önce, Avrupa Florence Nıghtıngale.
Araştırma ve uygulama merkezi.
Bilim Üniversitesi.
Yoğun bakım ünitesinin sadece ‘inme merkezi’ne ait olan ve organ nakillerinin yapıldığı hastanedeyiz.
Sayısız tıp öğrencilerine serpilen,
Umut kokan eğitim yelpazesine uzanan pörtföyü ile
Doktor, profesör, doçent..uzmanlar..
Gözler yaşamın en çıplak sahnelerinde ‘acı’ ile ilk deneyimini yaşarken, birbirine ‘umut’, ‘yaşam’ veren,
..geceyi güne uykusuz bağlayan, yorgun nöbetlerin umarsızca tutulduğu, takvimlerin unutulduğu,
..sözde‘sayılı günler geçer’ denilen umutların yok olduğu,
..bir ses, bir nefes, bir umut, bir‘dost’a belki,
..gökyüzünden kayan yıldız misali ‘yaşama tutunmak’,
‘sağlık’ isteyen ne çok insan tanıdım.
Yaş farkı gözetmeksizin organ bekleyenler, uçakta gencecik bir hostesin yüksek tansiyondan felç geçirmesinden tutun da, en yaşlısına kadar ‘inme merkezi’nin yoğun bakım olma karşılığı, tekrar tekrar farklı tedavilere mağrur kalan bedenler, emanet bedenler. Bu yüzden doktorlarımız çok özeller.
Bilecik, Bozüyük köyünden yirmi altı yaşında, bir yıllık çiçeği burnunda evli bir kadın.
Köyde kene ısırması sonucu doktora gidiyor. Hiçbir şey bulamayan doktoru iç hastalıklarına yönlendirerek farklı tedavi süreçleri.
Sayısız tahlil-sonuç durumları..
Kendinden yorulan genç kadın evlilik hazırlığı içerisinde.
Düğün günü gelen sonuçları televizyonun üzerine koyarak bakma ihtiyacı bile duymuyor.
Düğün sonrası ikinci ay, vücuda giren mikrop ile bir anda hastalanma.
Tren vagonlarının raylar üzerindeki bitmek tükenmek bilmeyen yolculuklarına benzettim anlattığı hikâyesini.
Karaciğer yok olmuş, nakil süreçleri, nakil sonrasında vücudun kabul eder gibi görünüp bir süre sonra karşılaşılan farklı reaksiyonlar, pek çok ilaç tedavi sonrası yurt dışından gelecek ilaçlar…vs. ..
bekleme ihtimalinin bir bahar mevsimi olmasını umarcasına sabahın 05:00’inde başlayan, dört duvarlardan diğer bir dört duvara taşınan, bir televizyonun yalnızlığa eşlik ettiği, ruhun ve bedenin insanca yorgun düştüğü bu hikayeye baktım.
Bir de dış dünyadaki yaşantıma, milyonlarca insana, ve hastanede hiç durmaksızın devam eden bir dünyaya..
Hiç bilmediğim, görmediğimdi. Gözyaşlarının en haklı anlamını orada tattım, anladım.
Herkesle birlikte ağlayıp, birlikte gülmeler, birlikte yeme-içmeler..
..bir yudum insan dercesine yaşam tablosunu kucakladım ve bir mevsim yarattım en bilinmezinden.
Ailenizden biri rahatsızlandığında, her sürecin kendi hikâyesini yaşadığını bilirsiniz, daha iyi anlarsınız bu satırları.
Sağlığınıza daima şükredin, bıkmadan, usanmadan.
Biz hastaneden ayrılırken genç kadının tedavisi devam ediyor, daha da zorluklar, umutsuzluklar gencecik yaşamları kimden, neden alıyordu sordum kendime.
Dönüş yolculuğunda bozulan psikolojimle yollar uzadı, bitmek bilmedi.
Şimdi ‘neden’ diye sorun kendinize?
Hangi cevabı bulmak isterseniz!
Ya cevabını bulamadıklarımız?
Elbette olacaktır.
Hayatın içinde kendi hayatımızı yaşamak bu!
Yaşamak bir ödül olmalıydı yeryüzüne toplamalıydık.
Bitki örtüsü olarak bedenimizi saran derimizin bir alt katına inin, düşünün incelikleri, damarları, kan dolaşımını,vücuda uzanan yolları..
..gece-gündüzün hiç bitmek bilmeyen, yılları yaşama çeviren ömrümüzü..
Vücudumuz!
..bedeni sağlıklı kılmak için nasıl da çalışıyor.
İyi bakın bedeninize, sağlıklı beslenin.
Giden hiçbir şey geri gelmiyor.
Kaybedildiğinde değeri anlaşılan sağlığımız her şeyden daha önemli.
Gelin bu değeri bize sunulan yaşamın en eşsiz hediyesi olarak kabul edelim.
Birkaç ay önce, Avrupa Florence Nıghtıngale.
Araştırma ve uygulama merkezi.
Bilim Üniversitesi.
Yoğun bakım ünitesinin sadece ‘inme merkezi’ne ait olan ve organ nakillerinin yapıldığı hastanedeyiz.
Sayısız tıp öğrencilerine serpilen,
Umut kokan eğitim yelpazesine uzanan pörtföyü ile
Doktor, profesör, doçent..uzmanlar..
Gözler yaşamın en çıplak sahnelerinde ‘acı’ ile ilk deneyimini yaşarken, birbirine ‘umut’, ‘yaşam’ veren,
..geceyi güne uykusuz bağlayan, yorgun nöbetlerin umarsızca tutulduğu, takvimlerin unutulduğu,
..sözde‘sayılı günler geçer’ denilen umutların yok olduğu,
..bir ses, bir nefes, bir umut, bir‘dost’a belki,
..gökyüzünden kayan yıldız misali ‘yaşama tutunmak’,
‘sağlık’ isteyen ne çok insan tanıdım.
Yaş farkı gözetmeksizin organ bekleyenler, uçakta gencecik bir hostesin yüksek tansiyondan felç geçirmesinden tutun da, en yaşlısına kadar ‘inme merkezi’nin yoğun bakım olma karşılığı, tekrar tekrar farklı tedavilere mağrur kalan bedenler, emanet bedenler. Bu yüzden doktorlarımız çok özeller.
Bilecik, Bozüyük köyünden yirmi altı yaşında, bir yıllık çiçeği burnunda evli bir kadın.
Köyde kene ısırması sonucu doktora gidiyor. Hiçbir şey bulamayan doktoru iç hastalıklarına yönlendirerek farklı tedavi süreçleri.
Sayısız tahlil-sonuç durumları..
Kendinden yorulan genç kadın evlilik hazırlığı içerisinde.
Düğün günü gelen sonuçları televizyonun üzerine koyarak bakma ihtiyacı bile duymuyor.
Düğün sonrası ikinci ay, vücuda giren mikrop ile bir anda hastalanma.
Tren vagonlarının raylar üzerindeki bitmek tükenmek bilmeyen yolculuklarına benzettim anlattığı hikâyesini.
Karaciğer yok olmuş, nakil süreçleri, nakil sonrasında vücudun kabul eder gibi görünüp bir süre sonra karşılaşılan farklı reaksiyonlar, pek çok ilaç tedavi sonrası yurt dışından gelecek ilaçlar…vs. ..
bekleme ihtimalinin bir bahar mevsimi olmasını umarcasına sabahın 05:00’inde başlayan, dört duvarlardan diğer bir dört duvara taşınan, bir televizyonun yalnızlığa eşlik ettiği, ruhun ve bedenin insanca yorgun düştüğü bu hikayeye baktım.
Bir de dış dünyadaki yaşantıma, milyonlarca insana, ve hastanede hiç durmaksızın devam eden bir dünyaya..
Hiç bilmediğim, görmediğimdi. Gözyaşlarının en haklı anlamını orada tattım, anladım.
Herkesle birlikte ağlayıp, birlikte gülmeler, birlikte yeme-içmeler..
..bir yudum insan dercesine yaşam tablosunu kucakladım ve bir mevsim yarattım en bilinmezinden.
Ailenizden biri rahatsızlandığında, her sürecin kendi hikâyesini yaşadığını bilirsiniz, daha iyi anlarsınız bu satırları.
Sağlığınıza daima şükredin, bıkmadan, usanmadan.
Biz hastaneden ayrılırken genç kadının tedavisi devam ediyor, daha da zorluklar, umutsuzluklar gencecik yaşamları kimden, neden alıyordu sordum kendime.
Dönüş yolculuğunda bozulan psikolojimle yollar uzadı, bitmek bilmedi.
Şimdi ‘neden’ diye sorun kendinize?
Hangi cevabı bulmak isterseniz!
Ya cevabını bulamadıklarımız?
Elbette olacaktır.
Hayatın içinde kendi hayatımızı yaşamak bu!
Yaşamak bir ödül olmalıydı yeryüzüne toplamalıydık.
Bitki örtüsü olarak bedenimizi saran derimizin bir alt katına inin, düşünün incelikleri, damarları, kan dolaşımını,vücuda uzanan yolları..
..gece-gündüzün hiç bitmek bilmeyen, yılları yaşama çeviren ömrümüzü..
Vücudumuz!
..bedeni sağlıklı kılmak için nasıl da çalışıyor.
İyi bakın bedeninize, sağlıklı beslenin.
Giden hiçbir şey geri gelmiyor.
Kaybedildiğinde değeri anlaşılan sağlığımız her şeyden daha önemli.
Gelin bu değeri bize sunulan yaşamın en eşsiz hediyesi olarak kabul edelim.
Bu Yazı Toplam 953 Defa Okunmuştur
ETİKETLER : Yazdır
Yorumlar
Yorumlar, editörlerimiz tarafından onaylandıktan sonra yayınlanır. Kanunlara aykırı, konuyla ilgisi olmayan, küfür içeren yorumlar onaylanmamaktadır.
Henüz bir yorum yapılmamış
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com