BİR KIRILMA NOKTASI…
23 Eylül 2019 08:03:00
Kendine “Gazeteci” unvanı vermiş birtakım kişiler arasında husumet ortamı oluşmuş… Sosyal medyada galiz ifadeler kullanılmış. Olay kamuoyuna aksetmiş. Gazeteciler Derneği, meselenin taraflarından olan yönetim kurulu üyelerinden birinin yanında yer almış ve bir basın açıklaması yollamış.
Gelgelelim, konu mesleki bir mesele olmanın çok ötesinde. Esas itibarıyla doğruca adli makamlarla çözülmesi gereken bir konuda meslek örgütünün –geriye ne kadar kaldıysa artık- itibarı kullanılmaya çalışılıyor. Ona bakarsanız, son dönemde bizim meslek örgütü dediğimiz şeyin meslekle ilgili herhangi bir faaliyeti yok. Dün sonuna kadar sahiplendiği kamu yöneticisini, bir seçim sonra yenisi için buruşturup atan, herhangi bir prensiple hareket etmeyi kendine zul gören, neredeyse verilen bir selamı bile maddi veya politik bir değeri olmadığından almayacak bir yönetim… İlan-reklam alamadığı kişiler ve kurumlarla bulabildiği tüm bel altı taktiklerle savaşmayı meşru sayan, mesleki sorumlulukları ve meslek ilkelerini yok sayan bir anlayış…
Gaziler günü törenlerinin ardından bazı gazetecilerle oturup konuştuk. Vardığımız sonuç şu oldu: Meslekler yozlaşmaz. Yozlaşan kişilerdir ve bu kişilerin yozlaşması mesleklerin yozlaştığı algısını oluşturur. Mesleki sıfatları kişiler isimlerinin önüne koydular diye o meslekten olmazlar. Tıpkı herhangi birinin isminin önüne avukat yazmakla hukukçu olmayacağı, doktor yazmakla hekim olmayacağı gibi… Daha da ilerisi var… Hipokrat yeminine uymadan hekimlik yapmak isteyen bir tıp mezununa bile doktor diyemezsiniz. Bizim meslekte de durum aynıdır: Basın meslek ilkelerini yok sayarak gazeteci olunmaz… Sadece “ben gazeteciyim” demekle gazeteci olunmaz.
Bu kadar da değil… Gazete çıkarmakla, şu veya bu olgunun haberini yapmakla da gazeteci olunmaz. Gazetecilik mesleğinin doğasında bulunan güç ve ayrıcalıkları kullanmakla da bu mesleğin bir mensubu sayılamazsınız. Tüm meslekler gibi bu mesleğin mensuplarına sağlanan bazı avantajlar vardır ama hiçbir avantaj beraberinde sorumluluklar olmadan insanlara verilmez. Gazeteci, bu mesleğin ödev ve sorumluluklarını ne ölçüde taşıdığınızla ilgili bir şeydir.
İşte yozlaşma dediğimiz şey de sorumlulukları umursamayıp avantajların kullanılmak istenildiği durumlarda ortaya çıkar. Ne mutlu ki yozlaşmışlığı fark ettiği halde yozlaşmadan kalabilenler de var. Bu kişiler arasındaki arkadaşım Gazeteci İzzet Aslanbay, ortadaki yozlaşmışlık tablosunu anlatan mükemmel bir yazı yazmış. Bu yazının Ereğli Basın Tarihinde çok önemli bir yeri ve anlamı olacağına yürekten inanıyorum.
Yine de bir toplumun-topluluğun yozlaşması ebediyen sürmez. Bir kırılma noktası yaşanır, yozlaşmışlığın getirdiği sorunlardan gına gelmiş insanlar toplanır, kuralları yeni baştan koyarlar. İşte Ereğli’de çalışan ve mesleki sorumluluklarını tam olarak benimseyen basın mesleği mensuplarının şu anda geldiği nokta tam olarak budur.
Bir kırılma noktası…
KARANLIKTA…
20 Eylül Cuma günü… Saat 16.30 sıraları…
Yerel gazetelerin de aralarında bulunduğu bazı işyerleri için, en yoğun saatler… Gazetenin hazırlıkları tamamlanmış, mizanpaj yarılanmış, harıl harıl bir faaliyet devam ediyor. Akşam saatlerinde girmesi gereken önemli bir haber olmadığında gazetelerin olağan mesai sonunda bitmesi iyi bir şeydir. Gecikme haber merkezlerinde fazla önemsenen bir şey olmazdı ama vaktinde tamamlanmayan işler matbaa çalışanlarının, gazeteleri abonelerle buluşturacak dağıtıcıların da mesailerinin uzamasına yol açar. Bu yüzden günlük gazeteler öğleden sonra yapılan programlarda saat kavramına riayet edilmediğinde bir gerilim altına girerler. Ama bunlar oluyor…
Fakat Cuma günü, bir kamu görevlisi veya sivil toplum kuruluşu temsilcisinin düzenlemesi değildi asabı bozan. Tam işler tavına girmiş, faaliyetler en hummalı aşamasına girmişti ki… Elektrikler kesiliverdi!
Elektrik arızayı aradık, 17.30’da verilecek diye mesaj yolladılar. 17 30 oldu elektrikler yok. 18.00’e doğru nerede elektrik olup nerede olmadığını anlamaya çalıştık. Müftü Mahallesi, İbrahim Efe Caddesi, Erdemir Bulvarı, Çarşı bölgesi falan felç. Neyse bizim evin bulunduğu Bağlık mahallesinde elektrik var. İşyerindeki bilgisayarı kolumuzun altına sıkıştırdık, yağışta korumaya çalışarak araca attık, eve götürüp tamamladık.
Matbaada ve Erdemir Caddesi’nde 18.00 sıralarında elektrik gelmiş. Bizim işyerinin bulunduğu yere 19.00’da gelmiş. Yaşanan stresi anlatmak kabil değil.
Anladık ki yağmur yağmış, teller kopmuş. Sonbaharın ilk yağmurunda başa bunlar geliyorsa, önümüzdeki kış aylarını hayal etmek istemiyorum. Sanki sonbahar geldiğinde yağmur yağacağını bilmeyen tek kuruluş elektrik dağıtım şirketi Karadeniz Ereğli’de… Yaz boyunca bakımlar yapılmaz mı? Yumurta kapıya dayanmadan böyle şeyleri düşünmemek içinde yaşadığımız toplumun, bu toplumun oluşturduğu kurumların alameti farikası mı?
Şikayetler çoğaltılabilir. Neticede söylenmek istenen şey şudur: tüm özel ve kamu kurumlarımızdan daha nitelikli hizmet bekliyoruz.
Mazeret değil.
ETİKETLER : Yazdır
Sevgili Hüseyin Aksakal , öyle bir yazı kaleme almış ki. Kendisini kutluyorum. Bence kaleme alınan bu yazı yerel gazetelerde ziyan olmuş desem. Bazı dostlar Yerel Basını küçümsediğimi sanacak. Oysaki tüm mesleklerin güncel durumunu açıklamış. Kalemine ve yüreğine sağlık. Ne yazık ki günümüzün genel hastalığı, kartvizitlerini taşıyamayan güç zehirlenmesi yaşayan insanlar. Teşekkürler.
- s.
- 1
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com