DOĞAYLA BAŞ ETMEK…
17 Temmuz 2019 08:20:10
Hiçbir demokrasi mükemmel değildir. Demokrasinin kemale ermesi, bulunduğu ülkede sistemin kendini yeniden üretebilme kabiliyetinin gelişmesiyle ilgilidir. Eğer demokrasiniz ekonomik krizlere, uluslararası çalkantılara dayanıklıysa, demokrasiniz için özellikle tehdit sayabileceğiniz bir şey yoktur.
Fakat geçelim bunları. Ereğli’de Demokrasi ve Milli Birlik günü anma törenlerinin planlandığı gibi gerçekleşmesini engelleyen şey teorik düzlemdeki problemlere bağlı değildi bu sene. Yağmur yağdı böyle oldu. Aslında yağmurun yağacağı sabah saatlerinde de belliydi ve gün boyunca sağanak yağmur aralıklarla etkili oldu.
Tören alanında,, elimde şemsiye, üstümde yağmurluk olmasına rağmen, yağmur kanalından çıkmış ıslak bir sıçan gibi beklerken, sosyal yaşamı tehdit eden suçlarla savaşabileceğimizi düşündüm. Ülke bütünlüğünü tehdit eden terörle mücadele edebilirsiniz, dahili bedhahların en iğrenç darbe girişimleriyle savaşabilirsiniz. Bu davalara sahip çıkacak feraset bu milletin genlerinde bir yerlerde, DNA diziliminin en kuytu köşelerinde hazır ve nazırdır her zaman.
Fakat doğayla savaşamazsınız. Onunla ittifak etmeniz, işbirliği yapmanız, yeri geldiğinde önlem almanız gerekir. Doğayla yaptığınız mücadeleyi kazandığını zanneden birçok kişi veya yapı, tüm o zaferlerin nihai bir yenilgiye ulaştığını er ya da geç anlar, anlayacaktır.
Yani şunu ifade etmek istiyoruz. Hain darbe girişiminin bertarafından sonra geçen üç yılda 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü, toplumun üzerinde ittifak ettiği bir değere dönüştü. Ereğli’de etkinlikler için halkın toplandığı alanda AK Parti, CHP, MHP, BBP ilçe başkanlarını gördüm. Kamu görevlileri, askeri yetkililer, belediye temsilcileri ve vatandaşlar vardı. Üstelik gerek iç, gerek dış sorunlarımız dolayısıyla, Demokrasi ve Milli Birlik kavramları her zamankinden daha önemli. Hal böyleyken, etkinliği düzenleyen kaymakamlık ve belediyenin, törenlerin yarım kalması ihtimaline karşı en azından bir spor salonu ayarlamamış olması büyük bir eksiklik olarak değerlendirildi.
Anıt önünde bardaktan boşanırcasına yağan yağmur devam ederken, son kalan katılımcılara kulak kabarttım, sabaha kadar durmak isteyenler vardı. Anlayacağınız, sadece bir tören bağlamından çok daha anlam yüklenen, adına kamuoyu dediğimiz genel görüşün sorgulanmasına veya şüpheyle yaklaşılmasına öfke duyacağı kadar önemli bir etkinlikti bu.
Keşke tamamlanabilseydi veya yöneticilerimiz bu etkinliğin tamamlanmasını sağlayacak seviyede öngörü sahibi olsaydı demek geliyor insanın aklına ama artık yapacak bir şey yok.
İş işten geçti çünkü.
EVE İŞSİZ DÖNMEK
Türkiye İstatistik Kurumu Nisan ayı işsizlik istatistiklerini açıkladı. İstatistikler yüzeysel bir bakışla sadece sayıdır ama sayıların temsil ettiği bireylere dek nüfuz edebilen biri, bu rakamların gerisinde yatan trajedinin büyüklüğünü hakkıyla kavrayabilir.
Rakamlar, Nisan ayında işsizliğin 2018 yılı Nisan ayından 2019 yılı nisan ayına kadar 1 milyon 116 bin kişi arttığını söylüyor. Genç nüfusta işsizlik yüzde 23,2, çalışma çağındaki nüfusun tamamında ise bu rakam 13,3.
Hadi rakamlara biraz daha yakından bakın. Geçen sene Nisan ayında işinde gücünde olan 1 milyon 116 bin aile babası, bugünlerde evine dönerken ayakları geri geri gidiyor. Evde tencere kaynayacak, çocuklar bisküvi, çikolata ister, iş aramak için bile yol parası temin etmek gerek. Kapıyı açan hanım, bugün de mi umut yok diyen gözlerle bakar işsizin yüzüne. Hiçbir şey söylenmese bile, o bakışlar evine ekmek götüremeyen aile reisini vuracak en tahripkâr silahtır kendi başına. Bu kadar ailenin her birinde başka trajediler demlenecek demektir bu rakamlar.
Bir hipotezimiz var. Bu ülkenin bir numaralı sorunu işsizliktir ve diğer sorunların tamamına yakını bu sorundan beslenir. Bu şu demek oluyor. Bugünkü asgari ücretin yeterliliği tartışıldı, tartışılacaktır. Zira hedef insanca yaşamak olunca, yoksulluk seviyesinin altındaki tüm ücretler sorgulamaya açıktır. Fakat kadim dayanışma gelenekleri sayesinde ayakta duran bu güzel memleketin tüm evlatları, bu beğenmediğimiz asgari ücret seviyesinde bir gelire sahip olsa, şu an yaşanan sorunların büyük bölümü kendiliğinden çözülecektir. Terörden tutun, aile içi şiddet, açlık, çocuk ve anne sağlığı, suç oranları, günlük yaşamın rutinine dönüşen asayiş olaylarının çoğu işsizlik denilen menfur insanlık halinden beslenir.
Unutmamak gerek, adaletin, aydınlanmanın, özgürlüğün, demokrasinin ve mutluluğun yolu da işsizlik denilen canavarla yapılan savaşta, alınan yol kadardır. İşsizlik, ekonomik sorunlar bir toplumun gırtlağına bir piton yılanı gibi dolanmışken, hukuksuzluk, adaletsizlik, kayırmacılık ve bir toplumu içinden çürüten her şey zehirli bir sarmaşık gibi filizlenir toplumun içinde.
İşsizlik bir babaya—veya anneye; insana diyelim—olduğu kadar, o bireylerin içinde bulunduğu ulusa da yapılabilecek en büyük kötülüktür. Başka bir sürü kötülüğün kaynağıdır.
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com