YA SİZ OLSAYDINIZ?
17 Haziran 2019 08:24:54
Empati, konuşma dilinde çok kullanılmasına rağmen, gerçekte pek az hissedilen duygulardan biridir. Zira insanoğlu egosentrik-benmerkezci-bir varlıktır ve dünyanın kendi çevresinde döndüğünü, herkesin kendisini anlaması gerektiğini varsayar.
Çoğu zaman başkalarının çektiği sıkıntıların, acıların yaşamın genel düzenini bozan uygulamalar değil de bu kişilerin kendi hatalarının olduğunu düşünerek avunur, sıkıntılar ancak kendi başımıza geldiği zaman, soruna yol açanın bir başkasının duyarsızlık ve körlüğü olduğunu düşünmeye başlarız. Oysa bir an sonra başka bir konuda aynı duyarsız ve körü oynamaya pek meyilliyizdir.
Tüm empati kavramının temelinde, ya o durumda o kişi değil de ben olsaydım sorusu bulunur. Hani Nasrettin Hoca, "Ağaçtan düşenin halini ancak ağaçtan düşen biri anlar" diyor ya.
Onun gibi bir şey...
YA ÜNİVERSİTE SINAVINA YETİŞEMEYEN SİZ OLSAYDINIZ?
Hafta sonu üniversite sınavlarına ilişkin ilk okuduğum haber, Zonguldak'ta iki öğrencinin saat 10.00'da okulun kapısına ulaşmayı başaramadığı için sınava giremediği yönünde oldu. İnsanın içi acıyor böyle haberleri okurken. Senelerce hazırlanacaksınız, odaklanacaksınız, çevreniz size kendilerinin de taşımayı başaramadığı yükleri yükleyecek, elinizden gelenin en iyisini yapmak için motive olacaksınız, sonra trafik yoğunluğunda otuz saniye ile geç kalacaksınız.
Kapıdaki polis sizi içeri almıyor. Tüm dünya tasavvurunuz çökmüş, eve dönüp hazırlanmanız için binlerce lira döken, sizden çok endişelenen annenize, babanıza, yakınlarınıza söyleyebilecek bir şeyiniz yok. Kazanamadı belgesi bile gelmeyecek. İnsan bazı durumlarda nasıl oluyor da dünyanın dönmeye devam ettiğine şaşar büyük ihtimalle.
Kapıdaki güvenlik görevlisini düşünün. Ek gösterge bekleyen,derece kademe hesabı yapan, hafta sonu bir günlük iznini üniversite sınavı yüzünden kaybeden bir polis memuru... Bu polis memurunun kendisi de babadırveya annedir. Kendi çocuğunun aynı sıkıntıyı yaşadığını hayal etmeden, kapıya otuz saniye geç kalan öğrencinin gözlerinin içine bakarak, "Geç kaldın, yürü git yoluna" diyebilir mi bu kişi? Siz olsanız karşınızda saatin yelkovanının bir derecelik hareketi ile hayallerine veda eden bu gençlerin yüzüne bakabilir misiniz?
Ne yapalım kural böyle diyebilirsiniz. Bu, uygulamanın zulüm olduğunu kabullenmek yerine, mazlumu suçlamanın daha kolay görmekten başka nedir ki? Sizin milli eğitiminiz, sosyal devletiniz, eşitlik anlayışınız ayakta kalacak diye gençlerin umutlarının dibine incir suyu dökmeye devletin ne kadar hakkı vardır?
Mesele, mümkün olan en fazla sayıda başvuru sahibi öğrencinin sınava eşit koşullar arasında girebilmesini sağlamak olmalı, sistem denilen şey de insan odaklı olmalıydı.
YA SİZ İŞSİZ KALAN SİZ OLSAYDINIZ?
Karadeniz Ereğli Belediyesi'nin işten çıkarma işlemi... Seçimden önce kimsenin işinden olmayacağına dair verilen sözler yalan oldu.
Şimdi kimilerinin aklından şu geçiyor. "Bunlar önceki belediyenin adamlarıydı, yeni başkanın bu konuda tasarrufta bulunmaya hakkı var. Onlar da önceki belediyenin mensup olduğu partinin militanlığını yapmasaydı."
Ya işsiz kalan siz olsaydınız? Bu satırların yazarı, hiç işten çıkarılmamış da olsa arada bir iş aramaya mecbur kalan bir kardeşiniz olduğundan, bu konuda empati geliştirmek için ıkınmasına sıkılmasına gerek olmayan kişilerdendir. İşten çıkarıldığınızın veya ayrıldığınızın akşamı evinize döndüğünüzde bu durumu eşinize nasıl anlatabilirsiniz? Çocuklarınızın yüzüne bakarken, yürekte meydana gelen tuhaf daralmayı yaşamadan algılayabilir misiniz? Hiç uyumadan sabahı edip, ertesi gün evden çıkarken bir amacınız olmaması, ne yapacağınızı bilmemeniz nedeniyle yaşadığınız şaşkınlık duygusuna ne demeli?
Bilmem aklınıza parti mensubiyeti nedeniyle işten çıkarıldığınız gelir mi? Gelir muhtemelen. Peki, aynı parti mensubiyetinin belediye tarafından yönetilen ve masrafları karşılanan spor kulübünün yönetim kurulunu oluştururken görmezden gelinmesini nasıl izah edersiniz kendinize... Tüm zulme uğrayanların, aile, toplum, ülke ve tüm evren karşısındaki yalnızlığını, terk edilmişliğini, çaresizliğini bilenlerden misiniz?
BİR ADA DEĞİLDİR İNSAN...
John Donne, "Bir ada değildir insan, anakaranın bir parçasıdır, o yüzden Avrupa'dan bir taş eksildiğinde tüm insanlık eksilir, o yüzden sorma çanların kimin için çaldığını," diyor ya.
Zulmün mağdur ettiği tek tek bireyler değil, tüm beşeriyettir aslında. Eğer dünyanın bir ucunda kölelik varsa kimse özgür değildir. Bir baba işsizse, bir çocuk okuluna gidemiyorsa, bir anne ağlıyor, reşit olmayan bir kız evlendiriliyorsa, çocuklar babadan, babalar patronundan ve devletten zulüm görüyorsa, geri kalanların hepsinin keyfinin yerinde olması boş bir tesellidir. Bilmemiz gereken, bunlar olduğunda tüm insanlığın eksik olduğu ve bir elimiz yağda, bir elimiz baldayken bile haksızlıklara karşı durmamız gerektiğidir. Çanların kimin için çaldığı pek önemli değildir, hepimiz için çalıyordur onlar...
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com