HAL VAHİMKEN BAYRAM YAPMAK...
24 Temmuz 2018 08:09:52
Şöyle bir baktığınızda iki yüz yıla yakın bir yaygın basın hayatımız var.
Önce bu konuda bir bilgi yanlışını düzeltmekte yarar var.
Aslında Türkiye'de çıkan ilk gazete nedir diye sorulsa herkes 11 Kasım 1831'de yayın hayatına başlayan Takvim-i Vekayi akla gelir. İkinci Mahmut'un fermanı üzerine yayınlanan bir nevi yarı resmi gazetedir bu.
Kimileri bunu kabul etmezler. Zira bu gazete daha sonra sadece resmi haberlere yer vererek bugünkü Resmi gazeteye dönüşür. Özel yayıncılık anlamında ilk gazete ise 1840 ağustos ayında yayın hayatına başlayan Ceride-i Havadis'tir. Bunu da yayınlayan dışarıda "Levanten" adıyla bilinen İstanbul'da yaşayan gayrımüslimlerden William Churcill'dir.
Fakat her iki gazete de Türkiye'de yayınlanan ilk gazete değildir. Zira Osmanlıca olarak yayın yapan gazetelerden önce de Türkiye'de gayrımüslim tebaa ve Levantenlere hitap eden gazeteler vardı. Yani ilk gazetemiz 1797'de Gazette Française de Constantinople adında İstanbul'da yayınlanan gazetedir. (daha sonra uzun süre Stamboul adıyla yayın yaptı) Dahası, İlk gazete çıkmadan önce gayrımüslim grupların yoğun olarak yaşadığı İzmir'de de Smyrnee ve Spectateur Oriental gazeteleriikisi de 1824'te yayına başladıyayınlanıyordu.
Cumhuriyetin kuruluş tarihini aynı zamanda basının tarihi olarak okuyabilirsiniz. Tanzimat'tan başlayarak, meşrutiyet yönetimlerinin gerçekleştirilmesi, Cumhuriyet rejiminin kuruluşu, devrimler derken, Atatürk de dahil olmak üzere hepsinin fikir babalarının bir yönden basın ile ilişkisi vardır.
İfade özgürlüğü ve bilgiye erişimin yaygınlaşması değil midir çağdaş demokrasinin temel itici gücü?
SANSÜR KALKTI DEDİLER...
Sansür, devletin gazetelerde yayınlanacak haberleri önceden görüp, uygun bulmadıklarını engelleme gücüne sahip olması anlamına gelir. En azından "Sansür Kalktı" denilen, 2. Meşrutiyetin ilan edildiği 24 Temmuz 1908 öncesinde durum böyleydi.
Garip bir olgu... Basın bayramı dediğimiz şey, Cumhuriyet döneminde kutlanmaya başlandı ama aslında 2. Meşrutiyetin ilanının yıldönümü... Bugünlerde Osmanlıcılık revaçta olduğuna göre, Basın bayramı yerine Meşrutiyetin ilanını kutlasak belki daha gerçekçi olacak. Zira 1908'de gazetelerin sansür heyetine nüshalarını baskı öncesi gönderme zorunluluğu kalktı ama sansürün kalktığını söylemek zor.
Geçen sene aynı konu ile ilgili yazdığım yazının başlığını 'Sansürün kaldırılmış gibi yapılmasının yıldönümü' şeklinde koymuştum. Şöyle diyordu
Gazetesinin akşam denetleneceğini bilen bir yazı işleri ekibi, denetimden geçebilmek için ne yapar? Önce kendini sansür memuru yerine koyarak otosansür uygular. Bu nasılsa geçmez diye bazı haberleri hiç koymaz, bazı haberleri de böyle geçmez diye 'gerçeği mülayimleştirerek' koymayı tercih eder.
Belki aklınıza gelmiştir ama ben söyleyeyim.. Bu otosansür zorunluluğu, sansür kurulunun onay vermediği haber sayısından çok daha fazlasını yazı işleri müdürünün odasındaki çöp kutusuna atmıştır.
Otosansür, bu nedenden ötürü, normalde yasal çerçevede uygulanan sansürden çok daha zarar vermiştir demokratik sürecin gelişimine."
BAYRAM GELMİŞ NEYİME
Eskiden, gazetelerde yazanlara öfkelenen bir kamu yöneticisi (Seçilmiş veya atanmış fark etmez) telefona sarılır, gazetenin yazı işleri müdürünü arar, bir çuval dolusu laf ederdi. Bunlardan kimi tehdit şeklinde, kimi aba altından sopa gösterme şeklindeydi. Bu kişi aynı zamanda gazeteye destek veren bir kurumsal yapıyı temsil ediyorsa işler daha da vahimdi. O dönemde nadiren vatandaşlar telefonla veya gazetelerin ofislerine giderek haberlerden şikayet ederdi.
Günümüzde sosyal medya ve internet aracılığıyla basının özgürleştiğini düşünebilirsiniz. Doğru; bir fikir eskiden olduğundan çok daha hızlı yayılabiliyor. Fakat basın mensubunun aynı şekilde özgür olduğunu söylemek için fazlaca iyimser olmaya ihtiyaç var. Eskiden basın mensubu yukarıdaki paragrafta anlatılan tepkilere muhatap olabiliyordu ama bugünküne göre çok daha az baskı altındaydı. Çünkü haberin muhatapları dışındakiler itiraz etmeyi aklına bile getirmiyordu.
Bugün durum başka: Adam Ereğli'de yazılan bir haberi Amerika'da okuyor, Türkiye'de bıraktığı bir yakınının buna canının sıkılacağını düşünüyor, haberin altına yorumu döşüyor, Yazı işlerine telefon ediyor, haberin yayıldığı sosyal medya mecralarında o bilgiyi verene, o yazıyı yazana, onun anasına ve avradına filan diye yazabiliyor.
Basın mensubunun siyasi kimliği her zaman bir miktar örtü altında bulunur. Elbette hepsinin oy verdiği bir yer vardır ama işini yaparken bunun yazdıklarını etkilemesine izin vermemek gibi bir yükümlülük de hisseder içinde. Eleştiriler için durum böyle değildir... Kimbilir kaç kere kamusal alanda söylenmiş şeyleri yazdığımız için "Zaten sen şöylesin, şucusun, senin kaç paralık, ne mal olduğun" ifadelerine muhatap oluruz. Önceki sınırlamaların da aynen durduğunu hesap ederseniz bugün basın mensuplarının nasıl bir cendere içinde ifade özgürlüğünün gereğini yapmaya çalıştığını hayal edebilirsiniz.
GAZETECİNİN İKİ SEÇENEĞİ...
Biraz ekstrem olacak ama işin bir de daha çetin bir boyutuna dikkat çekelim.
Adam uyuşturucu ticareti yaparken yakalanmış. Mahkemeye çıkarılacak, gazeteci fotoğraf çekmeye çalışıyor. Fotoğrafı çekilen kişi gazeteciye "Çek bakalım, çıkınca seni de bulacağım" diyor. Gözaltındaki şahsın yakınları gazetecinin üstüne yürüyor. Gazetecinin iki seçeneği var. Makinesini çantasına koyup çekip gidecek. O fotoğrafı çekecek, o haberi yapacak ve başına neler geleceğini bekleyecek.
Yapmaması gereken bir şeyi yapan, bir şekilde toplum düzenini bozan kişi, yapması gereken işi yapanı açıkça tehdit ediyor. Yapması gerekeni yapmaması gerektiğini söylüyor. O an öyle bir şeydir ki, uyuşturucu satan kişi o koşullar altında kendini gazetecinin pozisyonundan meşru görür. O an içinde uyuşturucu satmak gazetecilik yapmaktan daha hoşgörülebilir bir şey gibidir adeta.
Ekstrem dediğime bakmayın, asayiş haberlerinde öyle sık yaşanan bir şey ki şaşarsınız. Bunların basın mensubu üzerindeki baskısını düşünün bir de...
Bayram kutlamak bizim neyimize! Hem elinde olmayan özgürlüğün bayramı mı olur?
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com