O GÜNLERİ HATIRLIYOR MUSUNUZ?
19 Eylül 2017 13:40:12
Ereğli'de yeni eğitim öğretim yılı, ilköğretim haftası etkinlikleri ile başladı. Kaymakam Madenoğlu, ilk ders zilini sınıfın nöbetçi öğrencisinin muzip tavrıyla çaldığında, kırk yılı aşkın süre önce o zilin çaldığını ilk duyduğumuz günler bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçip gitti.
Artık okulda teneffüsleri hatırlatan ziller, bir nevi kayda alınmış ve zamanlanmış melodilerle yapılıyor ki, bunların en meşhuru Ertem Eğilmez'in Rıfat Ilgaz'ın ünlü eserini bir miktar yorumlayarak çektiği Hababam Sınıfı'nın Melih Kibar tarafından bestelenen müziğidir. Filmin konusu olan edebiyat sınıfının tamamı (Rıfat Ilgaz'ın anlatımına uymayacak şekilde) tembel olduğundan, bu müziğin bugün okullarda teneffüs zili olarak çalınması ayrı bir ironiyi de içerir.
Fakat bugün (Siz bu yazıyı okurken dün olacak) Kaymakam Madenoğlu'nun çaldığı zil asri dönemlerin kompüterlerini değil, kırk yıl önce ilkokul-ortaokul sıralarındayken, okul idaresinin çeşitli görevler izafe ederek bir nevi uzatmalı çavuş yetkisiyle donattığı nöbetçi öğrencilerin bir saate uygun olarak çaldığı bildiğimiz eski zaman zillerindendi. Zaten yarım asra yaklaşan bir dönemi gözlerimizin önüne getiren de o çan biçimli okul zili oldu.
***
Bugünlerde bilgisayar, akıllı tahta, fotokopi makineleri, tepegözler ve envai çeşit elektrikli eşya arasında eğitim gören öğrenciler, elektriğin lambalı radyoları besleyen altı koca pil dışında bilinmediği bir dönemi hayal etmekte güçlük çekecektir. Bu sayede okullarda eğitimin gündüz, görüş ün iyi sağlanabildiği zaman dilimlerinde yapılması gerektiğini takdir edersiniz. Köy okulları ikili eğitim ve birleştirilmiş sınıf eğitimlerini aynı anda uyguladıklarından, öğrencilere öğleden sonraları oyun oynamak için zaman kalırdı.
Diyeceksiniz ki aynı süre öğlenciler için sabah saatlerinde de mümkün olmuştur. Ne gezer. Bir kere öğlenciler biraz daha geç kalkarak gündüzün birazını ziyan ediyordu. Dahası okula gidecekleri zamanı beklerken oyun oynamaya fırsat kalmıyordu. Köy yaşamını bilenler, sabah saatlerinde eli boş olan çocukların ineklerin meraya götürülmesi gibi sabah işlerini üstlenmesi gerektiğini bilirler. Bu yüzden sabahçı olmak öğlenci olmaya göre hep bir tercih nedeniydi. Düşünsenize öğlen okuldan çıkıyorsunuz, herkes tarlasına gitmiş olduğundan eve dönen çocuk, kendini tüm evrenin sahibi sayabiliyordu.
Fakat ilk ders zilleri hep bir sıkıntı konusuydu. İlk gün oflaya puflaya kalkan, abisinden ablasından kalma siyah önlük, beyaz yakalarını giyen çocukları canlandırın gözünüzün önünde. Bu sene derslerine hangi öğretmenin gireceğini bilmezler. Hani dayakçı olmayan bir öğretmene rastlamak diye bir beklenti pek olmaz ama eli ağır olmayanlardan biri denk gelirse diye içinden geçirmeyen bizim kuşakta yok gibidir.
***
Elektrik olmayan yerde kaloriferin olmadığını da takdir edersiniz. Veliler ilk hafta boyunca koca koca örgü çitler içinde okula odun taşırdı. Kömür velilerin topladığı parayla alınırdı. Ayrıca, soba yakmak için gazyağı almak da gerekiyordu ki bu gazyağı şişesinin öğretmenin üstüne devrilmesi sonucu bir üst sınıfın ekstradan yapılan bir derste ağır bir sıradayağı geçirdiğinin bizzat tanığıyım.
Böyle anlatınca, o öğretmenlerin değeri çok anlaşılmıyor olabilir. Fakat bugün bakıyorum da, o günlerin öğretmenleri şimdiki öğretmenlerin yanında daha idealist miydi diye sormadan edemiyorum. Köy çocukları arasında, en az kent çocukları olduğu kadar yetenekli öğrenciler vardır. Yakınlarda ortaokul falan olmadığından bu öğrencilerin çoğu heba olup giderdi.
Yine de bu öğretmenler arasında öyleleri vardı ki, ailelere çocuklarını okutmaları için yalvar yakar olanlar, hatta yatılı okul ayarlama konusunda tanıdıklarını kullananlar vardı. O zamanlar birşeyler ayarlanıyor muydu, yoksa bu çocukların köylerde varlığı bilinmeyen bir takım gizemli sınavlara girmesini mi sağlıyorlardı bilemiyorum. Ancak o dayakçı öğretmen gibi anlatılan öğretmenlerin, birçok öğrencinin eğitim yaşamına devam etmesi için inatla mücadele ettiğinin tanıklarından biriyim. (Yok, bizimkileri ikna etmek öyle güç olmamıştı)
Bir öğretmen ne olursa olsun ceza yöntemi olarak dayak ve türevlerini, işyerinde olsa mobbing sayılacak yöntemleri kullanmamalıdır. Ama özellikle orman köylerinde, ormanda yaşayan vahşi yaratıkların varoluşunu yaşadıktan sonra sosyal hayata hazırlanması gereken çocukları hizaya getirmek, özellikle öğretmen lisesini yeni bitirmiş on altı on yedi yaşındaki çiçeği burnunda öğretmenler için kolay olmasa gerek. Mendil temiz olacak, çorap yamalı olabilir ama delik olmayacak, tırnaklar uzun olmayacak, ödevler düzenli olarak yapılacak, Siyah önlükler çamaşır makinesinin bilinmediği bir çağda hiç değilse hafta sonu yıkanacak. Eğitim sadece sınıf, defter kitap falan değildi. Hala da öyle değildir.
Bunlar ve birçok başka şey aklıma geldi ama bir gazete köşesi hepsini yazmaya elvermiyor. Ne diyelim?
Yeni eğitim öğretim yılı hayırlı olsun...
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com