DUDAK BÜKTÜREN HALLER...
29 Haziran 2017 08:36:08
Çok kanallı televizyonların ortaya çıkışıyla, bireyin maruz kaldığı iletişim bombardımanına atfen bir 'İletişim Çağı'na girdiğimiz söylendi. Ne kadar doğru (!) olduğunu anlamamışız meğerse...
Mesela, Ereğli'de yaşayan bir ailenin, işsizlik, eğitim ve benzeri amaçlarla başka şehirlere göç eden akrabalarının ziyaretlerde bulunmak için baba ocağına döndüğünü düşünün...
Gerçekte bu ziyaretin amacı, göz göze bakmak, fiziki varlığı hissetmek olmalı. Yoksa herkesin cep telefonu var. Günün istediğiniz saatinde istediğiniz şeyi konuşabiliyorsunuz. Onca kilometreyi kat edip gelen akrabaların göz göze, diz dize iletişim kurmak (buna muhabbet deniyor; güzel kelimeymiş) yerine ellerinde cep telefonu, başka yerlerdeki, muhtemelen geldiği yerde bıraktığı kişilere bit bit diye mesajlar yazmak suretiyle iletişim kurmaya çalışması "iletişim çağı" kavramının ironik bir boyutudur.
Düşünün, İstanbul'dan, Ankara'dan, Eskişehir'den, İzmir'den Zonguldak'a bayram ziyaretine gelen akrabalar, aynı ortamda oturmuş, muhabbet edeceğine, başlarını telefonlarına eğmiş çetleşiyor, mesajlaşıyor.
Arada bir selfie çekip gurbet ortamındaki ahbaplarla paylaşıldığına göre, akraba ziyareti bir çeşit ekoturizm faaliyeti kapsamında gerçekleştiriliyor olsa gerek.
***
Ekoturizm demişken...
Ekoturizmin en önemli enstrümanlarından biri doğal, organik beslenmedir. Bu işin içinde de şüphe uyandıracak şeyler var.
Bir organik furyasıdır gidiyor. Organik ürünlerin sağlık açısından önemine öyle bir vurgu yapılıyor ki, neredeyse plastiğin bile organik olanını aramaya başlayacağız.
Aklına organik olanın küçümsendiği gelmesin. Asıl dikkat çekici olan organik furyası değil. Bunca organik algı yükseltme operasyonları yapılırken, organik ürünlerin alanının giderek daralması çarpıcı değil mi? Kavramsallaştırma konusunda da bir problem olduğu anlaşılıyor. Zira kurtlu elma organik oluyor da, kızıl elma inorganik mi oluyor diye bir sorunun ortaya atılmasından kaçınmanın imkanı yok.
Hem sonra ikide birde kırmızı et kaynağı olan sığırlarda ve beyaz et kaynağı olan tavuklarda ortaya çıkan vahim rahatsızlıklarla ilgili de bir algı operasyonu var gibi görünüyor. Zira ne zaman biri "Deli Dana" dese, tavuğa talep arttığından beyaz et fiyatları yükseliyor. Birisi "Kuş gribi" dediğinde de kırmızı et üreticileri ve satıcıları bu işten karlı çıkıyor.
Böyle konulara şüpheyle dudak bükenleri kınamak yanlış olmaz mı?
***
Havalar ısındı ya... Hep birlikte sıcaktan şikayet etmeye başladık.
Aslında aynı şikayetleri farklı kelimelerle kış aylarında da yapıyorduk. Nedense her mevsimin güzelliğini görmek yerine tedbir gerektiren yönlerini daha fazla görmeye başladık sanki.
Böyle yapacağımıza yaşamın güzelliklerini görmeye çalışmak, yaz ayında serin bir içeceğin, deniz kenarında ayaklarını denize uzatmak, akşam serinliğinde bir sahil turunun keyfini yaşamak daha doğru bir yaşam biçimi olurdu. Tıpkı kış aylarında buğulanan pencereye resim çizmenin, yağan karı izlemenin, kardanadam yapmanın, kartopu oynamanın veya sıcak bir sobanın önünde güzel sohbetlerin tadını çıkarmanın olduğu gibi...
Çünkü yaşamak bir sanattır ve şikayet ederek onu zehirlemek yerine, oya oya, ilmek ilmek tadını çıkarmak gerekir.
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com