GMİS Dünya Madenciler Günü etkinliği gerçekleşti
GMİS Dünya Madenciler Günü etkinliği gerçekleşti
Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) "4 Aralık Dünya Madenciler Günü" nedeniyle GMİS Şemsi Denizer Salonu'nda bir etkinlik gerçekleştirdi.
Etkinliğe Zonguldak Belediye Başkanı Muharrem
Akdemir, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Genel Müdür Vekili Ercan Gebeş, Çaycuma
Belediye Başkanı Bülent Kantarcı, Devrek Belediye Başkanı Mustafa Semerci,
Kilimli Belediye Başkanı Ali Aslankılıç, Gökçebey Belediye Başkanı Vedat
Öztürk, Karapınar Belediye Başkanı Ahmet Aydın, Perşembe Belediye Başkanı
İsmail İnam, Amelebirliği Başkanı Osman Balamir, Belediye-İş Sendikası
Zonguldak Şubesi Başkanı Tahsin Atayan, CHP İl Başkanı Ahmet Altun ve yönetimi,
CHP Merkez İlçe Başkanı Ebru Uzun ve yönetimi, CHP İl Kadın Kolları Başkanı
Merve Kır, Tüm İşçi Emeklileri Dul ve Yetimleri Derneği Genel Teşkilat
Sekreteri Mustafa Sarıoğlu, Türkiye İşçi Emeklileri Derneği Zonguldak Şubesi
Yöneticisi Ali Demir, Emek Partisi İl Başkanı Ateş Türeli, SES Zonguldak Şubesi
Başkanı Esat Aşkar, Zonguldak Belediye Meclisi Üyeleri, Tez-Koop-İş Şubesi
Başkanı Sedat Ölmez, Eğitim-Sen Şubesi Sekreteri İsmet Akyol, Kültür Sanat-Sen
Temsilcisi Onur Aslan, Çaycumalılar Derneği Başkanı Savaş Çiloğlu, Yeniceliler
Derneği Başkanı Yaşar Karaman, Saadet Partisi İl Başkanı Sadık Kar ile il ve
ilçe yöneticileri, ESM yöneticisi Nevzat Kaynar, Zonguldaklılar Derneği Başkanı
Necati Başar, Beycumalılar Derneği Başkanı Hasan Yaman, Bartınlılar Derneği
Başkanı Ahmet Ardıç, GMİS eski Genel Başkanları Ramazan Denizer, Ramis Muslu,
Eyüp Alabaş ile eski Genel Merkez ve Şubeler yöneticileri, GMİS Karadon, Kozlu,
Üzülmez, Armutçuk, Merkez, Amasra, MTA Şubelerinin başkan ve tüm yöneticileri,
ZGC Başkanı Derya Akbıyık, mahalle ve köy muhtarları, maden işçileri ile
vatandaşlar katıldı.
GMİS Genel Başkanı Ahmet Demirci, Genel Başkan
Yardımcısı İsa Mutlu, Genel Mali Sekreteri Adnan TIska, Genel Teşkilat ve
Eğitim Sekreteri Satılmış Uludağ, ev sahibi olarak etkinliğe katılanlarla
yakından ilgilendiler. Sunumunu GMİS Genel Başkan Yardımcısı İsa Mutlu'nun
yaptığı etkinlik saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başladı. GMİS
ve Zonguldak'ta madencilik tarihini özetleyen Belgesel Gösteriminin ardından
konuşmalara geçildi.
DEMİRCİ, "TÜRKİYE ZORDA, ZONGULDAK'A İHTİYACI
VAR"
GMİS Genel Başkanı Ahmet Demirci, açılış
konuşmasında şunları söyledi; "Sayın Belediye Başkanlarım, Meclis Üyelerim, İl
Genel Meclisi Üyelerim, Siyasi Partilerimizin değerli yöneticileri, demokratik
kitle ve meslek örgütlerimizin, sendikalarımızın değerli yöneticileri, Değerli
konuklar, basınımızın değerli temsilcileri, Sevgili madenci kardeşlerim,
Hepinizi şahsım ve Genel Maden İşçileri Sendikası adına sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. Dünya Madenciler Günü etkinliğimize göstermiş olduğunuz ilgi için
hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
70'İNCİ YILIMIZI KUTLADIK
17 Kasım 2016 tarihinde Sendikamızın 70'inci
yılını kutladık. Herşeyden önce sendikamızı bugünlere taşıyan kurucularımıza,
genel başkanlarımıza, yöneticilerimize, başta madenci atalarımız, kardeşlerimiz
olmak üzere emeği geçen herkese şükranlarımızı sunuyorum. Hayatını kaybedenlere
Allah'tan rahmet, hayatta olanlara sağlıklı uzun ömürler diliyorum. 168 yıllık
üretim tarihinde hayatını kaybetmiş 5 bini aşkın maden şehidimizi rahmetle
anıyorum. Siirt'in Şirvan ilçesinde bir maden ocağında meydana gelen heyelan
sonucu 11 madenci göçük altında kaldı. 4'ünü arama çalışmaları sürüyor. Bu
vesileyle Soma'da, Ermenek'te ve diğer madenlerde hayatını kaybeden madenci
kardeşlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Genel Maden İşçileri Sendikası'nın
mücadele tarihine adını altın harflerle yazdıran Rahmetli Genel Başkanımız
Şemsi Denizer'i sevgi, saygı, şükran ve rahmetle anıyorum. Büyük grevimizde ve
yürüyüşümüzde görev yapan Sendikamızın tüm yöneticilerini saygıyla anıyorum.
Yürüyüşe katılan ve aralarında olmaktan onur duyduğum madenci kardeşlerimizi ve
dostlarımızı sevgi ve şükranla anıyorum. Sendikamızı, hep birlikte, Zonguldak,
Bartın, Karabük ve bölge insanı olarak bugünlere taşıdık. Demokrasiye, işimize,
aşımıza, bölgemize, ülkemize ve insanımıza sahip çıkarak Türkiye'nin ve
dünyanın en saygın sendikaları arasında yerimizi aldık.
BİRLİKTE MÜCADELE ETME MECBURİYETİMİZ VAR
Böyle bir sendikada Genel Başkan olmanın,
yönetici olmanın büyük bir sorumluluk olduğunu bilen Başkanlar Kurulumuz ile
gecemizi gündüzümüze katarak çalışmalarımıza devam ediyoruz. Türkiye'nin ve
Zonguldak'ın çok zor günlerden geçtiği bir dönemde görev yapıyoruz.
Komşularımızdaki savaş doğrudan ve dolaylı olarak tüm dünyayı etkiliyor. Sorun
Suriye, Irak, Türkiye, İran'ın sorunu gibi görünse de ABD, Avrupa Birliği,
İngiltere, Rusya başta olmak üzere herkes işin içinde ve fırsat bulan herkes
bir hamle yapıyor. PKK, PYD, IŞİD ve diğerleri üzerinden başlayan savaşta
herkes yerini alıyor. İletişim çağının getirdiği imkanlarla hepimiz, herşeyi
takip ediyoruz. Böyle bir ortamda, tarihinin en kötü dönemini yaşayan
Zonguldak'ta sorunlara çözüm üretmeye, Hükümetin, Türkiye'nin gündemine girmeye
çalışıyoruz. Saat başı ülke gündeminin değiştiği bir ortamda tabii ki bu kolay
olmuyor ve sorunları çözmek için Zonguldak olarak, bölge insanı olarak birlikte
mücadele etme mecburiyetimiz var.
İSTİKRARLI BİR TÜRKİYE İSTENMİYOR
Kriz dönemleri fırsatları da beraberinde getirir.
Bu genel bir doğrudur. Ortadoğu'da, bizim coğrafyamızda bilinçli olarak
yaratılan bir kriz var. Çünkü bu bölge dünyanın enerji bölgesi ve herkes pay
kapmak için kurulu düzeni bozmak ve söz sahibi olmak istiyor. Bu coğrafyada
güçlü ve istikrarlı bir Türkiye istenmiyor. Emperyalist devletler yerli
işbirlikçilerini de devreye sokarak istikrarsızlık yaratıyorlar. Kimin nereden
saldıracağı belli olmuyor. Bakınız 40 yıldır sinsice örgütlenen ve son yıllarda
devletin tüm organlarına sızan FETÖ, hayatın her alanında karşımıza çıktı. Bu
vesileyle 15 Temmuz şehitlerimizi de şükran ve rahmetle anıyorum. Bugün ordu
ciddi sorunlar yaşadı. Yasamada, yargıda, devletin tüm birimlerinde sorunlar
var. Olağanüstü Hal ile yönetiliyoruz. Siyaset farklı söylemler içinde.
Türkiye, parlamenter demokrasi ve Başkanlık tartışması içine çekiliyor.
Vatandaş ekonomik sıkıntılarla boğuşuyor. Türkiye ve dünya ekonomik krizle baş
etmeye çalışıyor. Sınırlarımızda savaş var. Değerli konuklar, bu tablo bize
Birinci Dünya Savaşı dönemini hatırlatıyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun merkezi
olan Anadolu'nun paylaşılmak istendiği dönemi hatırlayalım. Tüm
emperyalistlerin göz koyduğu Anadolu zor bir dönemi yaşıyordu. Bugün Türkiye'de
iç savaş senaryosu yazanların hesabı Türkiye'yi ve bölgeyi tamamen
istikrarsızlaştırmaktır. Onlar enerjinin peşindeler. Hedef nerji Zonguldak bir
enerji bölgesi. Biz bu enerji savaşları konusunu 168 yıllık üretim tarihimizden
biliyoruz. Sanayi Devrimi ile birlikte 1848'den 1920'ye İngilizler, Fransızlar,
Almanlar, İtalyanlar ve diğer devletlerin şirketleri Zonguldak'a neden geldiler
ise bugün aynı niyetle Ortadoğu'dalar. Osmanlı İmparatorluğu'nu parçaladıkları
gibi, bugün de bölgede daha küçük devletler yaratarak daha kolay yönetmenin
hesabını yapıyorlar. Demokrasi ve yurttaşlık bilinciyle bütünleşen, kendi
zenginliklerine sahip çıkan ulus devletler istenmiyor. Büyük Önderimiz Mustafa
Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı ile birlikte Zonguldak'a sahip çıkarak, maden
ocaklarına ve maden işçilerine sahip çıkarak, Anadolu'nun kaderini değiştirdi.
Yerli ve yabancı şirketler kontrol altına alındı, üretim arttırıldı ve tüm
şirketler devletleştirildi. Türkiye gelişti, kalkındı. Bu arada Zonguldak il
oldu ve 3 il olacak kadar büyüdü. Türkiye o günden bu yana Lozan'da Lord
Kurzon'un dediği gibi emperyalist devletlerin hedefi oldu. Ve tabii ki bu
anlayışın sonucu olarak her fırsatta Zonguldak'ı hedef tahtasına koydular. 1980
Askeri darbesiyle ve 1990 sonrası değişen ekonomik politikalarla Türkiye'nin
siyasi ve ekonomik yapısını bozdular. Dışarıya bağımlı bir ekonomi yaratıldı.
Ürettiğinden çok tüketen bir Türkiye, dış borç batağına sürüklendi.
Zonguldak küçüldü, göç veriyor
Türkiye, 40-50 milyar dolar arası cari açık
veriyor ve bunun en önemli sebebi enerji ithalatı. Petrol, doğalgaz ve
taşkömürü ithalatı 50 milyar doları buluyor. Sadece taşkömürü ithalatı için
yılda 4-5 milyar dolar ödüyoruz. Türkiye'de Zonguldak'tan başka hiçbir yerde
taşkömürü yok. Az sonra değerli hocamız Mehmet Torun bey anlatacak. 1970'lerde
taşkömürü ihtiyacımızın neredeyse tamamını biz karşılıyorduk. İhtiyaç arttı,
üretim geriledi ve şimdi ihtiyacımızın yüzde 90'ından fazlasını ithal ediyoruz.
Türkiye bilinçli olarak bu duruma getirildi. Siyasetçilerimiz, Hazine'ye,
Maliye'ye ve Bakanlıklara yurt dışından getirilen genç çocuklara söz
geçiremedi. Ve biz Genel Maden İşçileri Sendikası, maden işçileri ve
Zonguldak-Bartın-Karabük halkı olarak direndik, sokaklara, yollara çıktık.
Herşeye rağmen, bugün tarihimizin en kötü dönemini yaşasak da yine ayaktayız ve
gerçekleri anlatmaya devam ediyoruz. Maden ocaklarımız, Kardemir, Erdemir
üretiyor. Ama Türkiye pek çok değerini kaybetti. Bakınız, Zonguldak küçüldü,
göç veriyor. TTK tarihinin en az sayıda işçisiyle en düşük üretimini yapıyor.
Ve bakınız aynı dönemde Türkiye, ekonomik krizle boğuşuyor. Bu bir tesadüf
değildir ve bunu hep birlikte anlatarak; sadece Zonguldak'a değil ülkemizin,
milletimizin geleceğine, birliğimize, beraberliğimize sahip çıkacağız.
TTK'YA İŞÇİ ALINMALI...
TTK'da 8 bin kişi çalışıyor. Üretim 1 milyon tonun
altında. TTK Genel Müdürlüğü 2010 yılından bu yana işçi alınmasını istiyor. En
son 2014 yılında 4 bin 600 işçi istediler, Hükümet almadı. Bugün norm kadroya
göre 6 bin işçi açığı var. Arkadaşlarımız emekli oluyor. Çalışma şartları
zorlaşıyor, risk artıyor. Bu iş zor iş, ama çalışmak isteyen onbinlerce insan
var. Kurum göz göre göre zarar ettiriliyor. TTK'nın üretim kapasitesi yıllık 5
milyon ton. Kapasitesinin beşte biri ile çalıştırılan her işletme zarar eder.
Türkiye'nin taşkömürü için her yıl dışarıya 4-5 milyar dolar ödeyecek lüksü
yok. Türkiye'nin kaybedecek zamanı yok. Fazla yatırıma gerek de yok. Kazma,
kürek, baret ve ferdi koruyucu ile en kısa zamanda üretimi artırabilecek tek
kurum TTK'dır. Bu kömür santral kömürü değildir. TTK'nın boşluğunu dolduracak
özel sektör yoktur. Bu gerçekleri Ankara'da her kapıyı çalarak anlatıyoruz.
Enerji Bakanına, Başbakana, Cumhurbaşkanına anlatmak izin şartları zorluyoruz.
Az sonra Mehmet Torun beyin vereceği bilgiler ışığında bu gerçekleri hep
birlikte anlatalım. Dünyanın en ağır işini yapan maden işçilerinin sadece toplu
ölümlü kazalarla değil her zaman hatırlanmasını ve yaşadığımız sorunların
çözümü konusunda ivedilik sağlanmasını istiyoruz. Bugün biz, Türkiye
Cumhuriyeti Devletimizin kalkınıp büyümesi için büyük bedelleri seve seve
ödeyen ve her şart altında bu bedeli ödemekten çekinmeyecek olan Zonguldak
halkı ve Zonguldaklı madenciler olarak en büyük sıkıntımız olan işçi
açıklarının giderilmesini istiyoruz. İstihdam yaratılarak, gençlerimizin
Zonguldak'tan göç etmesinin engellenmesini ve şehrin yok olmasının önlenmesini
istiyoruz. Türkiye'nin sanayisine can vermiş, Emeğin Başkenti sıfatını kazanmış
bir il olarak bu en doğal hakkımızdır.
Her türlü fedekarlığı yapıyoruz
Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım Zonguldak'a
gelecek. Kendilerine bu gerçekleri anlatmak ve çözüm önerilerimizi sunmak
istiyoruz. Zonguldak adına sorumluluk taşıyan herkesin de anlatması gerektiğini
önemle belirtiyoruz. Türkiye'nin tıpkı 1920'lerde olduğu gibi TTK'ya,
Zonguldak'a ihtiyacı var. Madenciler ve Zonguldak halkı bunu biliyor. TTK'nın
özelleştirilmesi, Maden Makinaları Fabrikası'nın yerinin tartışılması, limanın
kapatılması gibi söylemler ile maden işçileri tahrik edilmesin. Maden
Makinaları Fabrikası ve Liman, TTK'daki üretim zincirinin ayrılmaz
parçalarıdır. TTK'nın hiçbir varlığının heba edilmesine asla müsaade
etmeyeceğiz. Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere herkesin kendi doğal
kaynaklarımıza dikkati çektiği şu günlerde, Türkiye'nin dört bir yanında maden
arama çalışmalarını sürdüren MTA'ya sahip çıkılmalı, teknoloji ve eleman
desteği verilmelidir. Soma, Ermenek maden şehitlerinin ailelerine sağlanan
hakların Zonguldak maden şehitlerinin ailelerine de sağlanmasını istiyoruz. Biz
sağlıklı şartlarda çalışmak ve üretmek istiyoruz. Bunun için her türlü
fedakarlığı yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Özelleştirme girişimlerine
karşı her şart altında mücadele edeceğimizi bir kez daha vurguluyor, hepinize
sevgi ve saygılarımızı sunuyorum."
Kaymakçı, "Yer altı kaynaklarının kamu yararı
gözetilerek planlanması gerekiyor"
Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şube Başkanı
Erdoğan Kaymakçı, Türkiye'nin yeraltı kaynaklarını kamu yararı gözeterek
planlaması gerektiğini söyledi. Kaymakçı şunları söyledi; "Alın terleri ile
yeraltı zenginliklerini insanlığın hizmetine sunarak hayatın devamını sağlayan
maden emekçilerini saygıyla selamlıyorum. "Madenciliğin kaderinde vardır,
fıtratı budur" söylemiyle sorumlulukların yerine getirilmediği, kazaların
normalleştirilmeye çalışıldığı bir süreçte yaşamları çalınan madencileri
saygıyla anarken 4 Aralık Dünya Madenciler Günü'nü de kutluyorum... Madencilik,
emeklerinin, canlarından ucuz olduklarını hissettikleri, genç yaşta her an ölüm
korkusu ve aile geçindirme kaygısıyla çalışanların mesleğidir. 4 Aralık günü
yerin yüzlerce metre altında canları pahasına çalışan emekçilerin, ölesiye
kürek sallayanların, bir tutam gün ışığına muhtaç olanların günüdür. Aynı
zamanda ramazan aylarında nasıl iftar açtıklarını gösteren birkaç fotoğraf ve
haber dışında tamamen unutulan ancak sektörde yaşanan bir faciayla/kazayla
yeniden gündeme gelebilen, bunun haricinde ise hatırlanmayan, sorunlarına çözüm
getirilmeyen insanların günüdür 4 Aralık. Boşa çıkan umutların ve hüzne dönüşen
sevinçlerin arasında onuruyla yaşamaya çalışan insanların mesleğidir
madencilik. Soma'dan Ermenek'e, Zonguldak'tan Elbistan'a, Kemalpaşa'dan
Dursunbey'e Gediz'den Şirvan'a yaşadığımız toplu ölümlere yol açan faciaların
yaralarını sarmaya çalışırken gün geçmiyor yeni acılar yaşıyoruz. İhmaller o
hale geldi ki, daha 3 gün önce Aladağ'da bir öğrenci yurdunda yaşları 11 ile 14
yaş arasında 11 çocuğumuzu ve 1 eğiticiyi basit ama hayat kurtaracak teknik
malzemelerin eksikliği ve elektrik tesisatının bakımsızlığı gibi nedenlerle
kaybettik. Bunu kim nasıl izah edebilir. Ancak 6,5 milyara yakın bütçesiyle 12
Bakanlığın bütçesini geride bırakan Diyanet İşleri Başkanlığı'na 6,5 milyon
liraya modern bir bina yapılırken çocuklarımız tarikatların gecekondu
yurtlarında trajik bir şekilde can veriyor. Neden? Devletin yurt ihtiyaçlarını
cemaatler ile karşıladığı bir düzenden bahsediyoruz. Bunu sorgulamamız
gerekmiyor mu? Madencilik tarihin en eski iş kollarından birisidir. Ve tarih
boyunca uygarlıkların gelişmesinde çok önemli rol oynayan sektörlerden biri
olmuştur. Gelişen ülkelerin ekonomilerinde büyük pay sahibi olan madencilik
sektörü, ülkemiz için de büyük öneme sahiptir. Bu bakımdan, madencilik sektörü
dün olduğu gibi bugün de uluslar için vazgeçilmez konumunu sürdürmektedir. Zor
ve meşakkatli bir meslek olan madencilik alın teri demektir. Madencilik sektörü
ne yazık ki, toplu ölümlü iş kazalarıyla gündeme geliyor. Bu gerçekten sektöre
yapılan büyük bir haksızlıktır. Madencilik sektörünün içerisinde bu tür kazalar
yok. Gelişmiş ülkeler bunu önlemiş. Ancak gelişmiş ülkelerde bu sektördeki
zorluk düzeyi ve ölüm oranları en aza indirilmiş durumda. Hangi sektör olursa
olsun oluşan kazaların yüzde 98'i iş güvenliği açısından sorunlar
giderildiğinde önlenebilir kazalardır. Madencilik hayatı kolaylaştıran bir
sektördür. Gelişmiş ülkeler bu sektöre gereken önemi vererek bugünkü
seviyelerini yakalamışlardır. Madencilik toplumların kalkınmasına yön veren
sektörlerden birisidir. Madenciliğin sadece kazalarla değil, iş gücü ve
toplumsal kalkınmaya verdiği katkıyla ele alınması gerekmektedir. Yeter ki
bakış açısı değişsin. Batı ülkelerinde en son kazaların ne zaman meydana
geldiği bile neredeyse unutulmuş durumda. Ancak Türkiye iş kazalarında dünyada
en ön sıralarda geliyor. Ölümlü iş kazalarında dünyada üçüncü, Avrupa'da ise
ilk sırada olan Türkiye'de bu kazaların meydana geldiği sektörlerin ilk
sırasında ise madencilik geliyor. 4 Aralık Madenciler Günü nereden geliyor...
Santa Barbara'nın kim olduğu ile niçin madencilerin piri olduğu yönündeki
sorulara cevap aramaya çıktığımız zaman, Vatikan'da yazılan resmi tarih ile
yetinmek zorunda kalıyoruz. Vaktiyle, Roma İmparatorluğu'nun Bitinya
Vilayeti'nin merkezi olan Nicomedia'da (yani, bugünkü İzmit'te) yaşayan
Dioscorius adında soylu ve varlıklı bir bürokratın Barbara adlı bir kızı
varmış. Bu kızın özel eğitimi için tutulan iki öğretmenin birisi Hıristiyan
olması için vaftiz etmiş. Bu duruma fena halde içerleyip sabrı taşan
Dioscorius, kızını bir mağaraya hapsetmiş. Daha sonra, aradan yüzyıllar geçmiş
ve sadece madenciler değil, topçular, istihkâmcılar, gemiciler, itfaiyeciler,
vs. gibi sürekli tehlike altında yaşayan diğer meslek erbabı da St. Barbara'yı
kendilerinin piri olarak benimsemişler. Zonguldak TTK ile ülkemizin
kalkınmasına yön vermiş, lokomotifi olmuş bir kenttir. 1980'li yıllara kadar ülkemizin
bir numaralı ağır sanayi bölgesi iken bu yıllardan itibaren uygulanan
neoliberal politikalarla bugün içinde bulunduğumuz zorluklarla karşı
karşıyadır. TTK AKP Hükümetleri döneminde o kadar küçültülmüştür ki içinde
bulunduğumuz süreçte işçi açıklarından dolayı 5 milyon tonluk üretim
hedeflerini gerçekleştirmek bir yana yeraltı açıklıklarını ayakta tutacak işçi
dahi mevcut değildir. Bu nedenle sürekli olarak hem üretim azalmakta hem de
Kurumun zararı artmaktadır. Son birkaç yıldır, hem TTK Yönetimi, hem Sendika
hem de meslek odaları olarak üretimin artırılması için mevcut işçi açıklarının
giderilmesi konularında defalarca talepte bulunulmasına karşılık bir sonuç
alınamamıştır. Taşkömürü ithalatına yıllık yaklaşık 4 milyar dolardan fazla
kaynak ayrılmasına rağmen yerli üretimin önemini kavramayan veya kavramak
istemeyen zihniyet yüzünden TTK'da üretime yönelik istihdamın önü
açılmamaktadır. TTK, bugün tarihindeki en az çalışan işçi sayısıyla, yine
tarihinin en az üretimini gerçekleştiren bir kurum durumuna düşürülmüştür.
TTK'nın 2015 yılı üretimi 1 milyon tonun bile altına inmiştir. Çates'in
özeleştirilmesi de kurumun gelecekte Pazar sıkıntısı yaşayabileceğinin bir
işaretidir. Böyle devam etmesi durumunda birkaç yıl içinde TTK'nın devreden
çıkarılması kaçınılmaz son olacaktır. Belki de istenen budur. Tüm bu sorunlar
ulusal bir madencilik politikamızın olmamasından kaynaklanmaktadır. Gerçek
sahibi halkımız olan ve tükenme, yenilenemez özelliklerinden dolayı gelecek
nesillerin de söz sahibi olduğu yeraltı kaynaklarımızın kamu yararı gözetilerek
planlanması ve üretilmesi zorunluluğu bulunmaktadır."
TORUN, "TÜRKİYE'NİN TAŞKÖMÜRÜ POLİTİKASI YOK"
Maden Mühendisleri Odası eski Genel Başkanı
Mehmet Torun, Türkiye'nin taşkömürü politikasının olmadığını söyledi. Torun
şunları söyledi; "Dünya toplam birincil enerji arzı, 2003 yılında 10.579 milyon
ton petrol eşdeğeri olmuştur. Söz konusu arzın kaynaklara dağılımında %34,4 ile
petrol ilk sırada yer almaktadır. Daha sonra, % 24,4 ile kömür ve % 21,2 ile
doğalgaz sıralanmaktadır. 1973 yılından 2003 yılına kadar geçen 30 yıllık
dönemde, dünya birincil enerji arzında petrolün payı %10,6 düşerken doğalgazın
payı %5 ve nükleerin payı ise % 5,6 artmıştır. Kömürün payında ise kayda değer
bir farklılık bulunmamaktadır. Toplam arz içerisinde 1973 yılında % 24,8 olan
kömürün payı 2003 yılında %24,4 olmuştur (IEA 2005) Tablodan görüldüğü gibi,
kömürün dünya toplam enerji arzı içerisindeki payı 2030 yılına kadar önemli bir
değişim göstermeyecektir. Bu öngörüde, kömür rezervlerinin petrol ve doğalgaz
gibi diğer enerji kaynaklarına göre dünya üzerinde daha geniş bir yayılım
gösteriyor olması rol oynamaktadır. Söz konusu enerji kaynaklarının kalan
ömürleri dikkate alındığında, kömürün, özellikle 2030 yılından sonra çok daha
büyük önem kazanacağı anlaşılmaktadır. 2004 yılı sonu itibariyle dünya toplam
kanıtlanmış kömür rezervi 909 milyar ton olup, dünya kömür üretim büyüklüğü
dikkate alındığında kömür rezervlerinin 164 yıl ömrü bulunmaktadır (BP 2005).
Bu süre, petrol için 40 yıl, doğalgaz için ise 67 yıldır. Kömür rezervleri
dünya üzerinde 70'den fazla ülkede bulunmaktadır. En büyük rezerv miktarı 247
milyar ton ile ABD'ye aittir. Bu ülkeyi, 157 milyar ton ile Rusya ve 114,5
milyar ton ile Çin izlemektedir. Ülkemizde koklaşabilir taşkömürü üretilen tek
bölge Zonguldak taşkömürü havzasıdır. Sadece ülkemizde değil Zonguldak merkez
alınarak 2.000 km çapındaki coğrafyada benzer özellikleri olan taşkömürü
rezervi bulunmamaktadır. Bu durum, önemli bir avantajdır. 1848 yılında havzada
üretime başlanılmış olup halen devam edilmektedir. İlk yıllardan itibaren
yabancı şirketler tarafından işletilen kömür havzasında Cumhuriyetin kurulması
sonrası yeni arayışlara girilmiştir. 1937 yılında 3146 ve 3241 sayılı
kanunlarla havzadaki yabancılara ait en güçlü maden kömürü şirketi olan Fransız
Şirketi'de satın alınmış ve kömür havzası Etibank'a devredilmiştir. Peşinden de
Etibank'ın kurduğu Ereğli Kömürleri İşletmesi (EKİ), millî bir işletme olarak
havzada faaliyete geçmiştir. 1940 yılında yürürlüğe giren 3867 sayılı kanunla
dağınık çalışan kömür işletmeleri tamamen devletleştirilmiş ve EKİ idaresine
verilmiştir. 1970 li yıllarda satılabilir kömür miktarı 5 milyon ton/yıla kadar
çıkmış çalışan işçi sayısı da ciddi anlamda artmıştır. Bunda havzaya yapılan
yatırımların ve alınan dış kredilerin etkisi vardır. Bu durumun Zonguldak
kentine yansıması olumlu olmuş ve kent, göç alan bir şehir haline gelmiştir.
ZONGULDAK GÜNDEN GÜNE GERİYE GİDİYOR
O yıllarda diğer illerle sosyal yaşam, kültürel
gelişmişlik ve pek çok açıdan mukayese edildiğinde oldukça önde olduğu da
istatistiklerden görülmektedir. 24 Ocak 1980 sonrası gündeme gelen ve
özelleştirme adı verilen kavram, kamu kesiminin sahip olduğu ticari ve sanayi
kuruluşlarının mülkiyet, yönetim ve denetimlerinin değişik şekil ve usullerde
yerli ve yabancı, özel veya tüzel kişi veya şirketlere devredilmesi, kiraya
verilmesi ve benzeri her türlü yasal ve kurumsal serbestleşmenin sağlanması
için yapılan düzenleme ve yürürlüğe koyulmasıdır. Özelleştirme en genel ifadesi
ile kamu mülkiyetinde olan işletmelerin özel kesime devredilmesidir. Özellikle
1980'lerin başından itibaren KİT'ler genel bütçeden düşük paylar almaya
başlamış, bu pay azaldıkça yenileme yatırımları yapılamamış ve zararlar
artmıştır. Artan zararlar ise topluma KİT'lerin özelleştirme reçeteleri olarak
sunulmuştur. Bu politika ABD, Dünya Bankası ve onlarla ilişiği olan yabancı
kredi sağlayan çevrelerce önerilmiş, buna uygun mevzuat değişiklikleri
yapılmıştır. Yine aynı kararnameye bağlı olarak Türkiye Kömür İşletmeleri'ne
(TKİ) bağlı bir kurum şeklinde çalışan EKİ, özerkleştirilerek Türkiye Taş
Kömürü Kurumu (TTK) hâline getirilmiştir. Uzun süre yeni yatırımlar
yapılamaması nedeniyle hantallaşan ve gittikçe zararları daha çok artan TTK,
küçültme politikalarının her geçen gün daha fazla hedefi haline gelmiştir.
Teknolojik gelişmelerin havzada uygulanamayışı, işçi sayısındaki sürekli azalma
bunlara bağlı olarak düşen üretim kentin nüfusunda da ciddi azalmaya yol
açmıştır. Kurum; 1977 yılında toplam 42.784 çalışan personeli ile 5 milyon ton
"satılabilir kömür" üretmiş iken, 2015 yılında toplam çalışan sayısı 8982 ye ve
"satılabilir kömür üretimi" de 948.753 tona düşmüştür. Yer altı madenciliği, uzun
süreli yatırım gerektiren ve bu yatırımların sistematik olarak devam
ettirilmesi gereken bir iş koludur. Havzaya yeterli miktarda yatırım
yapılmadığı için hazırlık işleri aksamış dolayısı ile üretim istenilen seviyeye
getirilememiştir. Programlanan yatırımlar dahi fiili olarak gerçekleşmemiştir.
TTK'nin küçültülmesi veya özelleştirilmesiyle sınırlı kalmayan küçültme
çalışmaları, 1991'de Bartın, 1995'te Karabük ilçelerinin il yapılması ile mülki
küçülmeyle de devam etmiştir. Böylece 1990 yılında 1.073.560 olan Zonguldak'ın
nüfusu; 2000 yılında 615.599'a gerilemiştir. Geçmiş yıllarda göç alan kent, göç
veren ve küçülen bir şehir durumuna düşürülmüştür. Havzada, özel sektörün de
yatırım yapabileceği umuduyla yaklaşık 12 yıl önce Maden Kanunu'nda değişiklik yapılmış,
TTK ruhsatındaki kömürlerin özel firmalar tarafından üretilebilmesinin yolu
açılmıştır. Bu sayede havzadaki üretimin artacağı düşünülmüş, hatta üretimin 10
milyon ton düzeyine çıkarılacağı öngörüsünde bulunulmuştur. Ancak, bu öngörüler
tutmamıştır. Özel sektör üretimi beklenenin yüzde onuna dahi ulaşamamıştır.
Böyle olunca, özel sektör istihdamı da istenilen seviyeye gelememiştir. TTK da
boşalan işçilik kadrolarının nadiren de olsa bir miktar artırılması esnasında
üretim kısmi olarak artmış olsa da işçi alımları ve üretim artışları cüzi
miktarda olmuştur. Havza kömürlerinin metalurjik kok olabilme özelliliği nedeni
ile ürettiği kömürü demir çelik endüstrisine veren kurum, 1981 yılında
satışının % 59 u olan 2.186.000 ton kömürü demir çelik sektörüne verirken bu
rakam 2015 yılında 316.163 tona düşmüştür. Yine ÇATES e 2010 yılında 1.023.558
ton kömür veren kurumun 2015 yılındaki satışı 521.164 tona kadar düşmüştür.
Havza'da üretilen kömürlerin kullanıldığı tek termik santral olan 300 MW
gücündeki Çatalağzı Termik Santrali özelleştirilmiştir. Devir sözleşmesinde
yerli kömür kullanım şartının bulunmaması nedeniyle, santrali devralacak olan
firmanın mevcut fiyat-maliyet dengelerini dikkate alarak ithal kömüre yönelmesi
olasılığı son derece güçlüdür. Santrali alan firma, TTK'dan aldığı kömürün
yaklaşık iki katı ısıl değere sahip kömürleri yüzde kırk civarında daha düşük
fiyatlarla uluslararası piyasalardan rahatlıkla bulacak ve yurt içinden temin
edeceği kömürlerle paçallamak suretiyle maliyeti çok daha düşük seviyelere
indirebilecektir. TTK kömür satışlarının yaklaşık yüzde 60 oranındaki kısmının
Çatalağzı Termik Santrali'ne yapıldığı dikkate alındığında, santralin ithal
kömüre yönelmesi ile kurum satışlarının 500 bin tonlara gerilemesi son derece
muhtemeldir. Bu durumda TTK'nın, bu düzeyde bir satış büyüklüğüyle ayakta
kalabilmesi ise uzun dönemde pek mümkün görünmemektedir. Çatalağzı Termik
Santrali'nin, Havza'dan üretilen kömürler yerine ithal kömür yakması,
muhtemelen Zonguldak Havzası'na vurulmuş ciddi bir darbe olacaktır. Havza
üretimi hızla gerilerken, diğer taraftan soruna ilişkin somut bir plan ya da
gelişme veya arama ya da üretime yönelik ciddi bir proje de ortaya
konulmamaktadır. Ne TTK ne de havzanın geneline ilişkin her hangi bir stratejik
plan oluşturulamamıştır. Dahası, üst politika belgelerinde de havzadaki kömüre
ilişkin somut bir gelecek öngörüsü bulunmamaktadır.
10'uncu kalkınma planında yerli taşkömürlerine
yer verilmemektedir
Onuncu Kalkınma Planı'nda ve Orta Vadeli
Program'da yerli linyit kaynaklarına ilişkin somut hedefler konulurken, yerli
taşkömürlerine yer verilmemektedir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın
2015-2019 Stratejik Planı'nda ise yerli taş kömürü üretiminin arttırılması
konusu bir strateji olarak belirtilmekte, ancak bunun gerçekleştirilmesine
ilişkin somut hedeflere değinilmemektedir. AKP iktidarı 2003 yılından beri
yerli kaynak kullanımına önem vereceğini söylemektedir. Ancak, uygulama tam
tersi olmaktadır. 2003 yılında elektrik üretiminde yerli kömürün payı % 33
lerde iken 2015 yılında bu oran % 16 lara düşmüştür. Kurulu güçte yerli kömürün
payı hızla düşerken ithal doğal gaz ve ithal kömürün payı aynı hızda artmıştır.
Doğal gazın payı 2002 yılında yüzde 30 düzeyindeyken 2014 yılı sonunda yüzde
37'ye çıkmıştır. İthal kömürün payı ise yüzde 1 bile değilken yüzde 10'lara
yaklaşmıştır. Uygulanan bu yanlış politikalar sonucunda enerjide dışa
bağımlılık da artmıştır. 1990 yılında % 51 olan enerjide dışa bağımlılık oranı,
2000 yılında % 67, 2010 yılında % 70 ve 2013 sonunda da % 73.5 olmuştur.
Enerjiye ödenen faturalar da 2002 yılında 9 milyar dolardan 2014 yılında 55
milyar dolarlara çıkmıştır. Sektörde uygulanan taşeronlaşma ve özelleştirmeyle,
emek cephesi de ciddi anlamda zarar görmüş ve bu sektörde çalışan emekçilerin
durumu gittikçe kötüleşmiştir. İşsizlik artmış, iş güvenceleri ellerinden
alınmış; ücretlerde, sosyal haklarda reel anlamda ciddi kayıplar söz konusu
olmuştur. Yine hesapsız kitapsız yapılan planlamalarla, elektrik üretecek
sektörlere hammadde sağlayan kömür ocaklarında, maden sektöründe yaşanan iş
kazaları, iş cinayetlerine dönüşmüş; hatta iş cinayetleri, Soma'da yaşandığı
gibi, katliamlara dönüşmüştür. Kamu yararı içermeyen, plansız ve özellikle daha
çok kâr amaçlı yapılan hesaplamalarla çevre tahribatı yaşanmış ve bugün
Samsun'dan başlayan, Amasra'da, Çanakkale'de devam eden, Aliağa, Yumurtalık ve
İskenderun Körfezi'ne kadar onlarca termik santral projesinin bir kısmı hayata
geçirilmiş, büyük bir kısmı da lisans alarak çalışmalarına devam etmektedir.
YANLIŞ UYGULAMALARDAN ZONGULDAK NASİBİNİ
FAZLASIYLA ALMIŞTIR
Bu yanlış planlamalardan ve uygulamalardan
Zonguldak'ta nasibini fazlası ile almıştır. Çatalağzı'nda halen 4 termik
santral çalışmakta ve yaklaşık 9 milyon ton ithal kömür tüketmektedir. Bunun
dışında 11 adet ithal kömüre dayalı santral projesi vardır. Eğer projeler kabul
edilirse sadece Çatalağzı-Muslu bölgesindeki1.5 km.lik vadide 7 tane santral
kurulacaktır. İthal kömüre dayalı olacak şekilde yapılan/yapılacak olan bu
kadar elektrik santralının bölgede yaratacağı çevresel yıkımın ve sağlık
sorunlarının, kümülatif ÇED hesaplamaları ile ciddi şekilde değerlendirilmesi
bir zorunluluktur. Ayrıca; ekonomik, sosyal ve toplumsal maliyetlerin de
hesaplanması ve bunlara göre karar verilmesi gerekmektedir. Aksi halde yöre
için telafisi mümkün olmayan sorunlar yaşanabilecektir Sonuç olarak, Zonguldak
Havzası'ndaki kömür üretimlerinin önümüzdeki yıllarda da gerilemesi son derece
muhtemeldir. Böylesi bir gelişme sonucunda, havza kömür madenciliğinde
çalışmakta olan işçilerin doğrudan ve kentin ekonomisinin ise doğrudan ve
dolaylı olarak etkilenmesi, bunun sonucunda ise çeşitli sosyal sorunların
ortaya çıkması muhtemel görünmektedir. Zonguldak bir kömür kentidir. 160 yıllık
bir üretim kültürü birikimi ile ülkemizin bugüne gelmesinde önemli bir paya
sahiptir. Kentin dünü, bugünü gibi geleceği de kömürün kaderine bağlıdır.
Geçmiş yıllarda bu birikimin yok sayılarak -kömür üretiminden vazgeçilsin.
Somon balığı üretilsin - bazı düşünce fantezileri gündeme gelse de bu kadar
önemli bir rezervin üretiminden vazgeçmek için çok farklı düşüncelere sahip
olmak gerekir. Bugün uygulanan politikalar ise yine küçültme, daraltma ve
kapatma uygulamalarıdır. Bu yanlış uygulamalara karşı çözüm, mühendislik bilimi
ve tekniği ışığında havzaya yatırım yapmak ve verimli bir şekilde üretim
yapılmasının koşullarını oluşturmaktır. Bu birikim ve mücadele gücü mevcuttur,
yeter ki kente ve ülkeye sahip çıkacak irade harekete geçirilebilsin. Bunun en
yakın örneği 1991 büyük yürüyüşüdür. Bu mücadeleye omuz veren herkesi ve
havzada yaşamını yitiren maden emekçilerini bir kez daha saygıyla anıyorum."
Etkinliğin ardından etkinliğe katılan belediye
başkanları Kaymakçı ve Torun'a plaket, madenci heykeli ve baret takdim ettiler.
Haber :
ETİKETLER : Yazdır
Çok Okunanlar
» Henüz BUGÜN Haber Görünmüyor