"GÖZYAŞI TABAKASI ÖZELLİKLE 40-50 YAŞLARINDAN İTİBAREN ESKİ ÖZELLİĞİNİ KAYBETMEYE BAŞLAR"
Yayınlanma : 01-04-2015 | 14 : 36 14
Güncelleme : 01-04-2015 | 14 : 36 14
Acıbadem Ankara Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Uğur Emrah Altıparmak, göz hastalıklarının ileriki yaşlarda daha sık görüldüğüne dikkat çekerek, "Gözyaşı tabakası özellikle 40-50 yaşlarından itibaren eski özelliğini kaybetmeye başlar" dedi.
İlerleyen yaşla birlikte
gözde görülen hastalıklarla ilgili bilgi sahibi olunması gerektiğini belirten
Acıbadem Ankara Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Uğur Emrah Altıparmak,
ileri yaşla birlikte daha sık gördüğümüz ve önlem alabileceğimiz hastalıklarla
ilgili bilgiler verdi.
Kornea (saydam tabaka) ve göz kuruluğu hakkında bilgi
veren Altıparmak, "Kornea gözün en ön tabakasıdır. Ama aslında dış ortamla ilk
temas kuran göz tabakası korneayı kaplayan gözyaşıdır. Gözyaşı tabakası
özellikle 40-50 yaşlarından itibaren eski özelliğini kaybetmeye başlar. Bunu
daha çok menopoz dönemindeki kadınlar hisseder. Çünkü gözyaşının bazı
tabakalarını üreten salgı bezleri hormonların etkisi altındadır. Hormonal
değişimler bu bezleri etkiler ve göz kuruluğu daha sık görülür. Hipertansiyon,
depresyon ve alerji ilaçları gibi bazı ilaçlar da farklı mekanizmalar yoluyla
göz kuruluğunu artırabilir. Bilgisayarın sık kullanımı ise göz kırpma sayısını
azaltarak göz kuruluğuna neden olabilir. Göz kuruluğunun en sık bulguları
gözlerde batma, yanma, kaşınma ve yabancı cisim hissidir. Tedavisi genellikle
gözyaşı damlalarıdır, yetersiz kaldığı durumlarda anti-enflamatuar damlalar,
uzun etkili gözyaşı jelleri veya gözyaşını gözde daha çok kalmasını sağlayan
gözyaşı kanal tıkaçları gibi çözümler mevcuttur. Korneada sık görülen diğer
yaşlılık bulguları da korneanın dış çevresinde beyazlaşmaya neden olan
'yaşlılık halkası (arcus senilis)' ve gözün beyaz kısmından korneaya doğru
uzanan 'kuş kanadıdır (Pterjiyum)'. Bu iki durum da uzun süreli olarak güneşin
zararlı ultraviolet (UV) ışınlarına maruz kalma sonucu oluşur. Önlemenin ve
geciktirmenin en kolay yolu çıplak gözle dış ortamda bulunduğumuzda UV blokajı
güvenilir güneş gözlükleri kullanmaktır. Yaşlılık halkası için genellikle
tedavi gerekmez ancak kuşkanadı kornea tabakasına ilerlediğinde tedavisi
ameliyattır" ifadelerini kullandı.
Lens (göz merceği) ve kataraktın dikkat edilmesi
gereken hastalıklar olduğuna dikkat çeken Altıparmak, "Fotoğraf makinesinde
odaklamayı objektif, gözümüzde ise lens yapar. Lens genç yaşlarda daha esnek
olduğundan kolaylıkla uzak ve yakın cisimleri net görebiliriz. Ancak 40'lı
yaşlarda belirgin olarak uyum esnekliği azaldığından yakını görmekte zorlanmaya
başlarız ve yakın gözlüklerine ihtiyaç duyarız. Buna presbiyopi adı verilir.
Günümüzde presbiyopi tedavisinde yakın gözlüklerinin yerine uzak ve yakın
görüşü birlikte sağlayabilen kontakt lensler de başarıyla uygulanmaktadır.
Cerrahi tedavisi ise henüz başlangıç dönemindedir ve farklı tedaviler
geliştirilmeye devam etmektedir. Lensin esnekliği daha da azaldığında ve lensin
saydamlığı azaldığında görme de azalmaya başlar. Buna katarakt adı verilir.
Kataraktın tedavisi ameliyattır. Katarakt günümüzde en çok yapılan ameliyat
olma unvanını hemen her ülkede korumakta ve başarı ile uygulanmaktadır.
Katarakt cerrahisi en yaygın ve başarılı olarak fakoemulsifikasyon adı verilen
yöntemle gerçekleştirilmektedir. Halk arasında yanlışlıkla 'Lazerle katarakt
ameliyatı' unvanını kazanmış olan bu ameliyat, gerçekte, ses dalgalarının lensi
parçalayıp sıvılaştırması ve göz içinden uzaklaştırmasına dayanır. Ameliyatın sonunda
göze yapay bir mercek konur. Küçük deliklerden yapılabilmesi sayesinde iyileşme
önemli ölçüde hızlanmıştır. Katarakt cerrahisinde son yıllarda gerçekleşen en
önemli gelişme, uzak ve yakını bir arada görmeyi sağlayan yapay mercekler
olmuştur. Bu merceklerle ameliyat sonrasında büyük oranda gözlüğe ihtiyaç
duymadan günlük hayata devam etmek olanaklı hale gelmiştir. Ameliyat öncesinde
gözün bu tür merceklere uygun olup olmadığının detaylı değerlendirilmesi ile
uygun adayların saptanması belki de en önemli basamaktır" şeklinde konuştu.
Glokom hastalığının aslında bir görme siniri
hastalığı olduğunu kaydeden Altıparmak şunları kaydetti:
"Ancak tedavisi esas olarak göz içi basıncını
azaltmaya dayalı olduğu ve en önemli risk faktörlerinden birisinin yüksek göz
içi sıvı basıncı olması nedeniyle 'göz tansiyonu' hastalığı olarak da anılır.
En sık görülen türleri maalesef en sessiz seyreden ve en geç bulgu verenlerdir.
Görülme sıklığı 40 yaşından sonra giderek artar. Bu nedenle 40 yaşından sonra
yılda bir düzenli göz muayenesi olmamızın en önemli gerekçesi kabul edilebilir.
Hastalar bazı glokom türlerini gözde kızarıklık ve ağrı, bulanık görme gibi
bulguları ile fark edebilir. Ancak büyük oranda muayene sırasında tesadüfen
fark edilir ve fark edildiğinde ilerlemiş olabilir. Tedavi hastalığın seyrini
durdurmayı ve sinir kaybını engellemeyi amaçlar. Kaybedilmiş olan sinir
hücrelerinin telafisi bugün için mümkün değildir. Tedavinin belkemiği, göz içi
basıncını düşüren göz damlalarıdır. Günümüzde seyrek dozlama ile etkili olan
pek çok göz damlası mevcuttur. Damlalarla tedavisi mümkün olmayan Glokom
türlerinde cerrahi seçenekler de uygulanmaktadır. Görme sinirinin ileri
yaşlarda görülen diğer bir hastalığı da görme sinirini besleyen damarların ani
tıkanması ile ortaya çıkan görme sinirinin inmesi/felcidir (iskemik optik
nöropati). Bu hastalık ani ve ciddi görme kaybı ile ortaya çıkar. En sık risk
faktörleri, vücutta damar sağlığını bozan hipertansiyon, şeker hastalığı,
sigara kullanımı ve yüksek kolesterol seviyeleri olarak kabul edilebilir. Bazı
kişilerde görme sinirinin anatomik olarak yatkınlık sağladığı da artık kabul
edilmektedir. Bu hastalığın görülmesi aslında vücutta damar sağlığının genel
olarak uygunsuz olduğunu ve mevcut risk faktörlerinin akılcı olarak kontrol
altına alınmasını bize öğütler. Bu hastalığa benzer olarak gözü hareket ettiren
kasları kontrol ettiren sinirlerin de inmesi /felci aynı risk faktörleri ve
ilerlemiş yaşla birlikte daha sık görülür. Böyle bir durumda karşılaşan hastada
ani başlayan çift görme hikayesi mevcuttur. Tedavi ve yaklaşım genellikle
benzer olup, hastanın damar sağlığını iyileştirmeye dönük önlemler esastır."
"Ağ tabakanın önünde bulunan jel kıvamındaki göz
içi vitreus sıvısı 50'li yaşlardan itibaren daha akışkan hale gelir ve retinadan
ayrılmaya başlar" diyen Altıparmak, "Bu aşamada gözde aniden ortaya çıkan ışık
çakmaları, uçuşmalar gibi şikayetler olur. Bu duruma tıpta 'arka vitreus
dekolmanı (göz içi sıvının yapıştığı ağ tabakadan ayrılması)' adı verilir.
Aslında tamamen fizyolojik bir durum olan arka vitre dekolmanı sıklığı yaşla
birlikte artar, öyle ki 70 yaş üzeri hastaların yüzde 63'ünde mevcuttur. Bu
durum tek başına tedavi gerektiren bir durum değildir ancak arka vitre
dekolmanı gelişirken yüzde 10-15 oranında ağ tabakada yırtık oluşabilir. Ağ
tabaka yırtıkları zamanında yakalanırsa lazer ile kolaylıkla tedavi edilebilir.
Bazı yırtıklar ağ tabakanın ayrılması (retina dekolmanı) açısından risk
yaratabilirler. Bu nedenle gözde uçuşmalar, ışık çakmaları olan hastaların ağ
tabakalarının detaylı değerlendirilmesi için göz hekimine müracaatı yerinde
olacaktır. Benzer bir durum göze darbe gelmesi ile de ortaya çıkabilir ve
ortaya çıkan ağ tabakası yırtıklarına yaklaşım benzerdir. Halk arasında 'sarı
nokta hastalığı' olarak bilinen 'senil (yaşlılığa bağlı) maküla dejenerasyonu'
da sıklığı ilerleyen yaşla artan bir rahatsızlıktır. Hastalığın altında yatan
esas problem, metabolik olarak çok aktif olan ağ tabakanın atıklarını
temizleyen retina pigment epitel tabakasının artık bu işi eskisi kadar iyi
yapamaması ve görme keskinliğinden sorumlu olan ve içerdiği özel pigmentler
nedeniyle sarı nokta adını alan ağ tabaka bölgesinde oluşan hasardır. Sarı
Nokta Hastalığı ilerleyen yaşla birlikte daha sık görülür; gelişmiş toplumlarda
50 yaş üzeri görme kaybının en sık nedenidir. 65-75 yaş arası toplumda yüzde
6.4, 75 yaş üzeri popülasyonda yüzde 19.7 görüldüğünü bildiren yayınlar vardır.
Sarı nokta hastalığı 'kuru (istenmeyen yeni damarların gelişmediği) tip' ve
'yaş (istenmeyen damarların geliştiği) tip' olarak iki ana gruba ayrılır. Kuru
tip sarı nokta hastalığının tedavisinde lutein, zeaksantin gibi sarı noktada
bulunan pigmentlere ek olarak, E ve C vitaminleri ve çinko, bakır gibi
anti-oksidan mineralleri içeren özel vitamin-mineral hapları kullanılır. Bu
tedavi ile hastalığın seyrinin yavaşlatıldığını gösteren önemli çalışmalar
mevcuttur. Yaş tip sarı nokta hastalığında ise istenmeyen damarları gerileten
göz içi ilaç enjeksiyonları bugün için en etkin tedavi yöntemidir. Her iki tür
sarı nokta hastalığını önlemek için dengeli ve sağlıklı beslenme, sigaradan
uzak yaşam, UV'den korunmak için güneş gözlüğü takılması da önerilerimiz
arasındadır" diye konuştu.
Haber : iha
Bu Haber 1315 defa okundu
ETİKETLER : Yazdır