TUTUNMAK
20 Haziran 2012 12:54:21
´..yaza kana ağaç dallarının altında sırtımı dayayıp mektubunu okuyorum. Bir mektubu okumak için en güzel mevsim sonbahardır. Keşke satırlarında yazdığın gibi ?aşk? aldatılabilseydi. O zaman bütün mevsimlerin altında yağmur yağardı.´ tanımına uygun dinlediğim bütün acılı, sızılı sevgili hikâyelerini durup düşünmek yerine, kör olan o noktanın içinde sızılı hikâyelerin tüm bireylerin yaşamında küçük adacıklar oluşturduğuna bir kez daha şahit olunca..
Şairler ele aldı, kalem yollara uzandı ressam ötesi şair oldu.
Yüzyıllar boyu biriken hikâyelerin köşe yazarları tarafından süslü köşe, kitap yazarları tarafından roman halini alışı kaçınılmaz.
Okuyucu tarafından ise yolculuk denen yanı en vazgeçilmezi.
Birçok insanın duygulara yenik düşmesinden midir neden, bir türlü gerçeği görme tercih edilemez.
Bu konuda daima karşı tarafa geçerek ?kontra soru? sorma hakkını anlayışa bırakanlara rastlamış, onları ?olgun kimlik? diye görmüşsünüzdür.
Kendinizi aldatma dönemini bırakıp, mevsimi mevsim gibi yaşabiliyor musunuz, en vazgeçilmez bölüm film fragmanı kadar sizinle sizde kalır.
Herkesin kendini sevme çabası içinde kayıp kentleri önce var edip sonra yok etmenin ne demek olduğunu, Aşık Veysel?in : ?Her gün aklımdan geçiyorsun. İnsan bir selam verir? sözüyle birleştirdim.
Ta ki dönüşün kendine dönüş olduğunu anlayıncaya kadar..
REFÜJ
Kenti süsleyen trafik akışında ne zaman araçta olsam, refüj ardı dönel kavşağı süsleyen mevsim çiçeklerini bir geline benzetirim.
Herkesin, alaylı güzelliği ortak bakış ile paylaştığı gibi. Tutunmak yaşama. Doğanın yeşilinde ağacın bir dalına, toprağa eğilen çiçeğinde yaprağı, meyvesiyle Osmanlı çileğine..
Kiraz mevsimi henüz geçerken, siyah, beyaz dut?un ağaç dallarına yağmurun eşlik ettiği gibi..
KINALI ELLER
Seksen altı yaşına kadar toprakla dost olan, ?çalışkan? sözcüğünü geçen bir yaşantının kahramanıydı sevgili babaannem. Gündüz ile akşam işleri belli bölümleri kapsıyordu. Sabah ezanlarıyla günü karşılar, bülbül sesleri eşliğinde mevsime göre işi ne ise onu yapardı. Köyünden getirdiği kolan dokuma tezgâhı ile sayısız kolan dokurdu.
Kendi bahçesindeki tüm işleri bitirmek bir yana dursun, komşulara imeceye giderdi. Yılın moda olan renklerinden sarı tonun aynısı, bahçemizdeki eriğin rengine eşti.
Yaz bölgelerinde yetişen şeftaliler, armut ağaçları, şeker pembesi tonunda enfes kokusunu bahçeye yayan Osmanlı çileği ve ziraat çileği sayamadığım kadar sepetleri doldururdu.
Arılarımız vardı, peteğini en lezzetli çiçeklerle doldurup bal yapan.
Sebzelere göre mevsim sonu tohumları için özel bez torbalar diker, onlara tohumlarını yerleştirirdi.
Akşamları da dikiş dikerdi. Yorganları kaplamak, köşe yapmak, yorgan iğnesi kullanmak.
Ve elpek bezinden gömlek dikmek, şalvar dikmek. Tüm bunları el dikişi ile yapardı.
Başucunda geçen çocukluğumun bana neler kattığını yıllar geçtikçe gördüm.
Haklı gururum ve özlemim bu satıları geçerken, 2005 yılı, 8 ağustosta yaşama veda etti. O yıllar yine Değişimmedya ailesi ile birlikteydim.
Yaşama veda edenlerin ardından kısa bir anekdot paylaşımı, ağustos ayı yaklaşımı ile çalan çanlardı..
Birlikte duydu insanoğlu sesleri yaşamda, çoğaldı, renklendi her şey. Yaşa göre bölündü mevsimler, sevgiler, acı, tatlı her ne ise..
ve zamanla duyduk sesleri.
Sözleri yazılırken yaşamın, bir taraftan besteler yapıldı.
Evrenin oluşumunda bir dönüş, döngü ile kucaklaştı.
BAKLAVA
Yıl 2000..Kurban Bayramı. Akraba ziyaretindeyiz. İkramlara yardım için mutfağa gittim. Türk usulü, en büyüğünden bir baklava tepsisi.
..malum, üzeri kapalı, onun üzerinde de ulusal bir gazete..
Başlık ilgimi çekti, koca bir yaprağı elimle kimse görmeden yırtarak aldım. Ön yüzündeki köşe yazı başlığı: TIP 1,2,3. Arka yüzündeki köşe yazı başlığı: HİŞŞT ŞAİR SİGARANI YENİDEN YAK.
Okudum, defalarca, ve sakladım çantamda, cüzdanımda..kağıt iyice yıprandığından yazıları okunmaz hale geldi. Okuma sevgisi baklavanın üzerinde örtülü gazete ile bayramın unutulmaz hediyesi oldu.
FORMDA OLMAK
Modacımı dün ziyaret ettim. İçeri girdiğimde sekiz katlı rafta bulunan iplikler, abiye kumaş özlemimin ilk ışıklarını yakmaya yetti.
Malum oturduk, başladık sohbete. Çay, kahve ikramları.
Ben içmem dedim, sana özel mango&kayısı karışımı çay..çok karıştı bu çaylar dedim ve içtim. Zayıflatan, kilo aldıran, ödem attıran artık inanmasam da marketlerde ödem attıran zencefil&limon çayı hızla tükeniyormuş.
Geçtiğimiz hafta akşam yürüyüşündeyim. Bir bayan selam verdi durdu, 46 yaşında 2 çocuk annesi. Diyet uzmanı eşliğinde yola çıkmış. Çok fazla olan kiloları için günde 4 saat yürüyerek, yiyeceklerine dikkat ettiğini ve beraberinde tüm problemlerini anlattı, çok fazla disiplin edin diyerek, şaşkın bir halde ayrıldım.
Doktorum söylemişti yıllar önce, 35 yaş sonrası metabolizma yavaşlıyor diye. Dengeli olunca problem yok.
Ancak modanın vitrinlerinde nasıl alışveriş cezp ediciliği söz konusu ise pastaneler, marketlerin süslü vitrini de o kadar çekici diye düşünmeden geçemedim. Hafifçe gülümsedim. Akşama 25 gram vişneli charlotte, frambuazlı geteo, bavarua krokan, kanaş, cocochoco, çikolatalı fondü..şimdi ben bu lezzetleri bu yaz akşamlarında reddedemem.
Son bir ayda 3 kilo birden alan da ben, şikayet etme hakkımı kendi elimden aldım ve sustum.
Hepimizin ortak önerisi ?spor?dan vazgeçme hakkımızın olmadığıydı.
HİKAYESİ İNSAN
Korkak, ürkek çiçekleri, böcekleri, kelebekleri görenler , ?bana benziyor? tanımını daha içinden geçirirken, karşı tarafın ışıklarında en net renkleri göremeyenler ?kimlik? denen yanı düşkün bir zavallıyı anlatır. En son dinlediği müzik videosunda anısında kaybı yaşayan, hikâyesini daha en başında anlatırken çizdiği portreyle çözüldüğünün farkına varamaz. Bir deyiş vardır ki alıp götürür insanı, paylaşıma değer gördüm.
´Uzağa bakış, insanı kör eder. Sarayda uyuyanın sarayı görmediği gibi. Biz ince sözlere dalmışız, onlarla uğraşıp duruyoruz. Düğümleri çözme sevdasına tutulmuşuz. Düğümleri bağlayıp çözdükçe şüpheye düşmeyi, cevap vermeye kalkışmayı uzatıp gideriz. Tuzağın bağını gah çözüp bağlayan, bu suretle bu işte maharet kazanan kuş gibi. Böyle kuş sahradan, çayırdan mahrumdur, ömrü düğümü açıp çözmede harcolur gider! Filvaki hiçbir tuzağa zebun olmaz ama günden güne kanatları tutulur, uçmaz olur. Bağ çözüp bağlamakla az uğraş da kanatların tutulmasın, uçmadan kalmayasın. Yüz binlerce kuşun kanadı kırıldı da yine o arızalı yerlerdeki tuzakları gidermedi.´
Hani kimi zaman kendimizi kararsız, yol ayrımında, beklenti içinde ya da tamamen beklentisiz hissederiz ya; işte bir süredir bu haldeyim diyenlerin çoğunluğu ve bir ay süren sessizliğim ve sonrasında her gün yazamayışım bundan.
Bu kış, dışarıdan gelen sesleri duymamazlıktan gelemediğim için ruhumu uykuya yatırıp, derinlere diplere saklayamadım.
Kabuğa çekilip, yaralarımı sıvazlayıp, kendime konuşup sesimi duymayınca da yönümü kaybettim, sanki.
Hal böyle olunca baharı karşılayan da: düşüncede düşünde yollara düşen, dünyalar kurup dünyalar yıkan, bir an kalbi titrerken öteki an karanlığa çekilen, bir güne ömür sığdırmaya niyetli ama ve lakin pek çok yolun birleştiği bir küçük kavşakta oturmuş öylece yollara yönlere göğe ve toprağa bakan arızalanmaya yakın bir ruh ve pır pır bir kalp oldu. Çıktık tutunurken, tutunmak isterken kendimize ve yaşama.
2. SONE?sinde William SHAKESPEARE
Kırk yılın kışı, güzel alnını kuşattı mı,
Kapladı mı yüzünü derin çukurlar artık,
Gençliğin kibirli, süslü giyim kuşamı
Beş para etmez olur, hırpani yırtık pırtık:
O zaman sorarlarsa güzelliğin nerdedir,
Dinç ve şen günlerinin hazinesi ne oldu;
Dersen yuvalarına çökmüş şu gözlerdedir,
Bencil utancıyla israfa övgüdür bu.
Kavuşur güzelliğin çılgınca alkışlara
´Benim güzel çocuğum beni kurtarır´ dersen
´Ve yüzümü ağartır ben yaşlandıktan sonra.´
Güzelliğin onda sürdüğünü göstersen!
O, sen yaşlandığında yeniler varlığını
Soğuktan donan kanın duyar ısındığını.
Şairler ele aldı, kalem yollara uzandı ressam ötesi şair oldu.
Yüzyıllar boyu biriken hikâyelerin köşe yazarları tarafından süslü köşe, kitap yazarları tarafından roman halini alışı kaçınılmaz.
Okuyucu tarafından ise yolculuk denen yanı en vazgeçilmezi.
Birçok insanın duygulara yenik düşmesinden midir neden, bir türlü gerçeği görme tercih edilemez.
Bu konuda daima karşı tarafa geçerek ?kontra soru? sorma hakkını anlayışa bırakanlara rastlamış, onları ?olgun kimlik? diye görmüşsünüzdür.
Kendinizi aldatma dönemini bırakıp, mevsimi mevsim gibi yaşabiliyor musunuz, en vazgeçilmez bölüm film fragmanı kadar sizinle sizde kalır.
Herkesin kendini sevme çabası içinde kayıp kentleri önce var edip sonra yok etmenin ne demek olduğunu, Aşık Veysel?in : ?Her gün aklımdan geçiyorsun. İnsan bir selam verir? sözüyle birleştirdim.
Ta ki dönüşün kendine dönüş olduğunu anlayıncaya kadar..
REFÜJ
Kenti süsleyen trafik akışında ne zaman araçta olsam, refüj ardı dönel kavşağı süsleyen mevsim çiçeklerini bir geline benzetirim.
Herkesin, alaylı güzelliği ortak bakış ile paylaştığı gibi. Tutunmak yaşama. Doğanın yeşilinde ağacın bir dalına, toprağa eğilen çiçeğinde yaprağı, meyvesiyle Osmanlı çileğine..
Kiraz mevsimi henüz geçerken, siyah, beyaz dut?un ağaç dallarına yağmurun eşlik ettiği gibi..
KINALI ELLER
Seksen altı yaşına kadar toprakla dost olan, ?çalışkan? sözcüğünü geçen bir yaşantının kahramanıydı sevgili babaannem. Gündüz ile akşam işleri belli bölümleri kapsıyordu. Sabah ezanlarıyla günü karşılar, bülbül sesleri eşliğinde mevsime göre işi ne ise onu yapardı. Köyünden getirdiği kolan dokuma tezgâhı ile sayısız kolan dokurdu.
Kendi bahçesindeki tüm işleri bitirmek bir yana dursun, komşulara imeceye giderdi. Yılın moda olan renklerinden sarı tonun aynısı, bahçemizdeki eriğin rengine eşti.
Yaz bölgelerinde yetişen şeftaliler, armut ağaçları, şeker pembesi tonunda enfes kokusunu bahçeye yayan Osmanlı çileği ve ziraat çileği sayamadığım kadar sepetleri doldururdu.
Arılarımız vardı, peteğini en lezzetli çiçeklerle doldurup bal yapan.
Sebzelere göre mevsim sonu tohumları için özel bez torbalar diker, onlara tohumlarını yerleştirirdi.
Akşamları da dikiş dikerdi. Yorganları kaplamak, köşe yapmak, yorgan iğnesi kullanmak.
Ve elpek bezinden gömlek dikmek, şalvar dikmek. Tüm bunları el dikişi ile yapardı.
Başucunda geçen çocukluğumun bana neler kattığını yıllar geçtikçe gördüm.
Haklı gururum ve özlemim bu satıları geçerken, 2005 yılı, 8 ağustosta yaşama veda etti. O yıllar yine Değişimmedya ailesi ile birlikteydim.
Yaşama veda edenlerin ardından kısa bir anekdot paylaşımı, ağustos ayı yaklaşımı ile çalan çanlardı..
Birlikte duydu insanoğlu sesleri yaşamda, çoğaldı, renklendi her şey. Yaşa göre bölündü mevsimler, sevgiler, acı, tatlı her ne ise..
ve zamanla duyduk sesleri.
Sözleri yazılırken yaşamın, bir taraftan besteler yapıldı.
Evrenin oluşumunda bir dönüş, döngü ile kucaklaştı.
BAKLAVA
Yıl 2000..Kurban Bayramı. Akraba ziyaretindeyiz. İkramlara yardım için mutfağa gittim. Türk usulü, en büyüğünden bir baklava tepsisi.
..malum, üzeri kapalı, onun üzerinde de ulusal bir gazete..
Başlık ilgimi çekti, koca bir yaprağı elimle kimse görmeden yırtarak aldım. Ön yüzündeki köşe yazı başlığı: TIP 1,2,3. Arka yüzündeki köşe yazı başlığı: HİŞŞT ŞAİR SİGARANI YENİDEN YAK.
Okudum, defalarca, ve sakladım çantamda, cüzdanımda..kağıt iyice yıprandığından yazıları okunmaz hale geldi. Okuma sevgisi baklavanın üzerinde örtülü gazete ile bayramın unutulmaz hediyesi oldu.
FORMDA OLMAK
Modacımı dün ziyaret ettim. İçeri girdiğimde sekiz katlı rafta bulunan iplikler, abiye kumaş özlemimin ilk ışıklarını yakmaya yetti.
Malum oturduk, başladık sohbete. Çay, kahve ikramları.
Ben içmem dedim, sana özel mango&kayısı karışımı çay..çok karıştı bu çaylar dedim ve içtim. Zayıflatan, kilo aldıran, ödem attıran artık inanmasam da marketlerde ödem attıran zencefil&limon çayı hızla tükeniyormuş.
Geçtiğimiz hafta akşam yürüyüşündeyim. Bir bayan selam verdi durdu, 46 yaşında 2 çocuk annesi. Diyet uzmanı eşliğinde yola çıkmış. Çok fazla olan kiloları için günde 4 saat yürüyerek, yiyeceklerine dikkat ettiğini ve beraberinde tüm problemlerini anlattı, çok fazla disiplin edin diyerek, şaşkın bir halde ayrıldım.
Doktorum söylemişti yıllar önce, 35 yaş sonrası metabolizma yavaşlıyor diye. Dengeli olunca problem yok.
Ancak modanın vitrinlerinde nasıl alışveriş cezp ediciliği söz konusu ise pastaneler, marketlerin süslü vitrini de o kadar çekici diye düşünmeden geçemedim. Hafifçe gülümsedim. Akşama 25 gram vişneli charlotte, frambuazlı geteo, bavarua krokan, kanaş, cocochoco, çikolatalı fondü..şimdi ben bu lezzetleri bu yaz akşamlarında reddedemem.
Son bir ayda 3 kilo birden alan da ben, şikayet etme hakkımı kendi elimden aldım ve sustum.
Hepimizin ortak önerisi ?spor?dan vazgeçme hakkımızın olmadığıydı.
HİKAYESİ İNSAN
Korkak, ürkek çiçekleri, böcekleri, kelebekleri görenler , ?bana benziyor? tanımını daha içinden geçirirken, karşı tarafın ışıklarında en net renkleri göremeyenler ?kimlik? denen yanı düşkün bir zavallıyı anlatır. En son dinlediği müzik videosunda anısında kaybı yaşayan, hikâyesini daha en başında anlatırken çizdiği portreyle çözüldüğünün farkına varamaz. Bir deyiş vardır ki alıp götürür insanı, paylaşıma değer gördüm.
´Uzağa bakış, insanı kör eder. Sarayda uyuyanın sarayı görmediği gibi. Biz ince sözlere dalmışız, onlarla uğraşıp duruyoruz. Düğümleri çözme sevdasına tutulmuşuz. Düğümleri bağlayıp çözdükçe şüpheye düşmeyi, cevap vermeye kalkışmayı uzatıp gideriz. Tuzağın bağını gah çözüp bağlayan, bu suretle bu işte maharet kazanan kuş gibi. Böyle kuş sahradan, çayırdan mahrumdur, ömrü düğümü açıp çözmede harcolur gider! Filvaki hiçbir tuzağa zebun olmaz ama günden güne kanatları tutulur, uçmaz olur. Bağ çözüp bağlamakla az uğraş da kanatların tutulmasın, uçmadan kalmayasın. Yüz binlerce kuşun kanadı kırıldı da yine o arızalı yerlerdeki tuzakları gidermedi.´
Hani kimi zaman kendimizi kararsız, yol ayrımında, beklenti içinde ya da tamamen beklentisiz hissederiz ya; işte bir süredir bu haldeyim diyenlerin çoğunluğu ve bir ay süren sessizliğim ve sonrasında her gün yazamayışım bundan.
Bu kış, dışarıdan gelen sesleri duymamazlıktan gelemediğim için ruhumu uykuya yatırıp, derinlere diplere saklayamadım.
Kabuğa çekilip, yaralarımı sıvazlayıp, kendime konuşup sesimi duymayınca da yönümü kaybettim, sanki.
Hal böyle olunca baharı karşılayan da: düşüncede düşünde yollara düşen, dünyalar kurup dünyalar yıkan, bir an kalbi titrerken öteki an karanlığa çekilen, bir güne ömür sığdırmaya niyetli ama ve lakin pek çok yolun birleştiği bir küçük kavşakta oturmuş öylece yollara yönlere göğe ve toprağa bakan arızalanmaya yakın bir ruh ve pır pır bir kalp oldu. Çıktık tutunurken, tutunmak isterken kendimize ve yaşama.
2. SONE?sinde William SHAKESPEARE
Kırk yılın kışı, güzel alnını kuşattı mı,
Kapladı mı yüzünü derin çukurlar artık,
Gençliğin kibirli, süslü giyim kuşamı
Beş para etmez olur, hırpani yırtık pırtık:
O zaman sorarlarsa güzelliğin nerdedir,
Dinç ve şen günlerinin hazinesi ne oldu;
Dersen yuvalarına çökmüş şu gözlerdedir,
Bencil utancıyla israfa övgüdür bu.
Kavuşur güzelliğin çılgınca alkışlara
´Benim güzel çocuğum beni kurtarır´ dersen
´Ve yüzümü ağartır ben yaşlandıktan sonra.´
Güzelliğin onda sürdüğünü göstersen!
O, sen yaşlandığında yeniler varlığını
Soğuktan donan kanın duyar ısındığını.
Bu Yazı Toplam 885 Defa Okunmuştur
ETİKETLER : Yazdır
Yorumlar
Yorumlar, editörlerimiz tarafından onaylandıktan sonra yayınlanır. Kanunlara aykırı, konuyla ilgisi olmayan, küfür içeren yorumlar onaylanmamaktadır.
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com