GÜNDEM

"BU KARARLAR BİZİ YIKMADI YIKAMAZ"

16 yıl hapis cezası alan Balyoz Davası tutuklusu Yarbay Yunus Nadi Erkut, yaşadıklarını gönderdiği mektupla Değişim'e anlattı. Erkut, yazdığı mektupta, yargılamanın hukuksuz olduğunu iddia ederek; "Bu dava aracılığıyla kendi vatanımızda esir alındık" dedi.

Abone Ol

Sürece ilişkin; "Her şeyden önce, suçsuzuz ve haklıyız. Hukukun en basit ilkeleri yok sayılarak, adaletle izahı mümkün olmayan bir yargılama süreci yaşadık. Bu sürecin er meydanı olarak tanımlayabileceğimiz delilleri değerlendirme safhası atlandı" diyen Yarbay Yunus Nadi Erkut,  dava sürecinde yaşandığını iddia ettiği hukuk olaylarını Değişim Medya Genel Yayın Yönetmeni Sorumlu Müdürümüz Şafak Negüzel'e yazdığı mektupta anlattı.

3'üncü Kor. As. Ceza ve Tutukevi Müdürlüğü Hasdal/İstanbul'dan Yunus Nadi Erkut (Yarbay) imzalı mektup aynen aşağıdaki gibidir:

"Ben; hukukun, adaletin ve vicdanın acımasızca yok edildiği, Türk ve Dünya hukuk tarihine kara bir leke olarak geçen, başından sonuna kadar yalan ve iftira üzerine kurgulanmış, toplumun hassas olduğu konular istismar edilerek psikolojik etki yaratılmaya çalışılan Balyoz Davsı kapsamında ceza alan, General, Amiral, Subay ve Astsubaylardan biriyim. Bu dava aracılığıyla kendi vatanımızda esir alındık. Amacı Türk Silahlı Kuvvetlerini zayıf düşürmek, çökertmek, milletimizle TSK arasındaki gönül bağını yok etmek ve dolayısıyla vatan savunmasını zafiyete uğratmak isteyenler tarafından sırtımızdan hançerlendik.

Silahlı Kuvvetler vatan topraklarının çimentosudur. Şimdi bu çimentoyu çözmeye, vatan topraklarını ve üzerinde yaşayan aziz milletimizi ayrıştırmaya, bölmeye çalışıyorlar.

Akıl ve bilgi çağında; akıl, bilgi, hukuk kavramlarından çok uzakta, hiçbir temele ve delile dayanmayan iftiralarla, hala suçlu ve darbeci ilan edilmeye, karalanmaya çalışıyoruz. Hiç unutulmamalıdır ki; biz mensubu olmaktan onur duyduğumuz bu halkın içinden çıktık ve onun değerleriyle büyüdük. Biz; vatan sevgisiyle yoğrulmuş, dün olduğu gibi bugün de aziz vatanına canını adamış, öz be öz bu milletin evladı Türk Subaylarıyız.

Bu kararlar bizi yıkmadı yıkamaz. Her zamankinden daha güçlü dimdik ayaktayız. Bu kararlar bizim son nefesimize kadar onurla taşıyacağımız şeref madalyalarımızdır.

Hepimizce kutsal olan Kurban Bayram'ını ve bağımsızlığımızın sembolü Cumhuriyet Bayram'ını Ekim ayının son günlerinde millet olarak kutladık. Bu vesileyle Kurban Bayram'ınızı ve Cumhuriyet Bayram'ınızı kutluyorum. Vicdan ve vatan sevgisinden yoksun iftiraların yarattığı ortamda; ailelerimizden, çocuklarımızdan, sevdiklerimizden ayrı, cezaevi şartlarında yaşadığımız bu dördüncü bayramda, duygularımızı vatan sağ olsun diyerek yüreğimizin bir köşesine sakladık. Sanki bir şeyler anlatmak, birazdan ifade edeceğim hususlara dikkat çekmek ister gibi, ardı ardına sıralandı bu yıl iki bayram. Ortak inancımız, ortak geleneğimiz ve ortak kültürümüz olan; farklı yerlerde farklı hayatlar yaşayanları aynı duyguda buluşturan, hiç tanışmayan elleri tebessümle birbirine kavuşturan Kurban Bayram'ı ile tarihin derinliklerinde yok olmak üzereyken, kan ve can pahasına yokluklar içinde yapılan ve kazanılan bağımsızlık savaşının eşsiz ürünü, yeniden dirilişimizin, var oluşumuzun sembolü, Atatürk'ün bize armağanı Cumhuriyet'imizin Bayram'ı.

İkisi de birleştirici, ikisi de bizim, ikisi de halkın, ikisi de kul hakkının, halkının, doğrunun, hukukun, adaletin yanında. Ve ikisi de sarsılan adalet ve hukuk anlayışına, yüreklere sevgi yerine korku salan anlayışa nazire yapmak ister gibi bir arada bu yıl. Arif olana çok şey anlatan bir birleşme bu. Yarınlara; kin ve nefret duygularından, kendi vatanında esaret altındaymış hissi uyandıran uygulamalardan arınmış bir Türkiye'yi taşımak ister gibi bir aradalar bu yıl.

Esaret altında geçen bir bayram daha oldu bizim için bu bayramlar. Kin, nefret ve öfkenin bir örümcek ağı gibi ördüğü beyinlerin içinde oluşan önyargının verdiği cezalara inat, yüreğimizdeki coşku ve heyecan daha çok kamçılandı, daha bir direnme gücü kattı hücrelerimize.

Bize ceza veren anlayış, gözlerini o kadar kör etmiş, zihinlerini o kadar çok şartlandırmıştı ki, üç kadını bile babalık ve kocalık haklarından men etti, 362 kişilik erkek grubundan ayırmayı düşünemedi. Yargılama görüntüsü altındaki görevin, bir an önce yerine getirilmesi arzusunun aceleciliği; hem kararların, hem de tüm süreçte yaşanan hukuksuzlukların içine kendini saklamaya çalışmış, fakat başarılı olamamıştır.

Her şeyden önce, suçsuzuz ve haklıyız. Hukukun en basit ilkeleri yok sayılarak, adaletle izahı mümkün olmayan bir yargılama süreci yaşadık. Bu sürecin er meydanı olarak tanımlayabileceğimiz delilleri değerlendirme safhası atlandı. Er meydanında herkes eteğindeki taşları ortaya dökecek, haklı haksız, doğru yanlış tüm çıplaklığıyla ortaya çıkacaktı. Ama yapılmadı, atlandı bu safha. Adil yargılama değil acil yargılama yapıldı ve sonuçlar açıklandı. Nasıl yargılandığımızı gözler önüne seren "kısaca Balyoz Davası" başlıklı üç sayfalık metni, ayrıca davada delil diye ileri sürülen dijital verilerin sahteliğini ortaya koyan birkaç hususu bu mektubun ekinde yolluyorum. Yorumunu tamamıyla size ve vicdanınıza bırakıyorum.

Balyoz Davası vasıtasıyla; sözde darbe yargılanıyor, askeri vesayetle mücadele ediliyor görüntüsü altında, Türk Silahlı Kuvvetlerinde büyük bir tasfiye operasyonu gerçekleştirilmiş; bize verilen akıl, bilim ve hukuk dışı cezalar ile de Türk Silahlı Kuvvetleri'nin personeli ve halkımız üzerinde baskı yaratılmaya çalışılmıştır. Bugün; Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin nasıl bir psikoloji içinde görev yaptığını veya görev yapmaya çalıştığını; Cumhuriyet Bayram'ında bile evinin balkonuna, dükkanının camına Türk Bayrağını asmaktan, bayramını kutlamaktan çekinir hale gelen halkımızın, nasıl bir psikoloji içinde olduğunu, benim uzun uzadıya anlatmama gerek yok sanırım. Bizim üzerimizden bastırılmaya çalışılan değerler ve duyguların yanında hangi amaçların yükselişe geçtiği, ilave bir açıklamayı gerektirmeyecek şekilde gün gibi ortada ve yaşadığımız bir gerçek.

Ben; sizi ve halkımızı bilgilendirmeye gayretiyle, yaşadıklarımı, yaşadıklarım üzerinden doğruları anlatmak maksadıyla bu satırları yazdım. Bunun, bugünlerin birebir tanığı olan bir vatandaş olarak görevim olduğuna inanıyorum. Yarın bana, bunları yaşarken ne yaptın diye sorulduğunda, en azından vicdanımın rahat olması için, cezaevi şartlarında elimden geleni yapmaya çalışıyor, yazıyorum. Hayat hiçbir şekilde beklemez ve zaman denilen kavramın içinde devam eder. Nasıl devam edeceği ise Türk Halkı'nın yüreğinde şekillenecek ve gelecek nesillere aktarılacaktır. Ben, biz, siz, hepimiz hiç unutmamalıyız ki; gelecek çocuklarımıza bırakacağımız bir miras değil, çocuklarımızın bize emanetidir."

Saygılarımla

Yunus Nadi ERKUT Yarbay

 

Not: Yunus Nadi Erkut'un yazdığı mektupta; yazılanlardan ötürü kendisine cevap hakkı doğduğuna inan kurum, kişi ve muhatapların cevapları, yine Haber Merkezime ulaştığı anda www.degisimmedya.com'dan yayınlanacaktır... Kamuoyunun bilgisine...

 


Haber : Şafak Negüzel

Abone Ol