GÜNDEM

BEKLENEN KURULTAY BAŞLADI

Büyük Anadolu Ereğli Hotel'de saygı duruşu ve İstiklal Marşı okunmasının ardından Üniversite ile Türk Metal'in sinevizyon sunumu gerçekleştirildi. Kurultayın açılış konuşmasını, Uludağ Üniversitesi İİBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Serpil Aytaç yaptı.

Abone Ol

Uludağ Üniversitesi İİBF. – Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Serpil Aytaç,  Türk – İş Genel Sekreteri – Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Pevrul Kavlak, Türk- İş Genel Başkanı Ergün Atalay Karadeniz Ereğli'ye geldi.

Türk Metal Sendikası Genel Merkezi ile Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Bölümü tarafından ortaklaşa düzenlenen  "Söz Çalışma Ekonomisi Öğrencilerinde- Öğrenci Kurultayı"na katılmak için Karadeniz Ereğli'ye geldi.

Kurultay öncesinde Uludağ Üniversitesi İİBF. – Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Serpil Aytaç, Erdemir İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı Kaan Böke, Karadeniz  Ereğli Belediye Başkanı Opr. Dr. Hüseyin Uysal, Türk – İş Genel Sekreteri – Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Pevrul Kavlak, Türk- İş Genel Başkanı Ergün Atalay açılış konuşmalarını yaptılar.

Türk-İş Genel Sekreteri –Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Pevrul Kavlak açılışta yaptığı konuşmada, "İşçi ocağına, işçi evine hoşgeldiniz diyerek başladığı konuşmasında, "şu anda sendikaların konumu yok edilme noktasında. Bu çöküşsün tek sorumlusu biz miyiz? "dedi

Kavlak konuşmasında ayrıca; Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Kavlak ise bir fıkra ile başladığı konuşmasında, Türkiye'deki işletmelerin hızlı hareket edebilen insanlar istediğini savundu. Ülkede üniversitelerin sendikalardan uzaklaşmasını sorgulayan Kavlak, "Sendikaları silindir gibi ezen, itibarlaştıran, güçsüzleştiren, örgütlenmeyi imkansız hale getiren 12 Eylül'ü burada tartışmayacağım. İşçiyi bir meta haline getiren, emeği alınıp satılabilen bir kaynak meselesi haline getiren, neoliberalizmi burada gündeme getirmeyeceğim. Evet, bunlar gerçekler ama bizim bulunduğumuz mevkiler yakınma yerleri değildir, çözüm yerleridir. 12 Eylül ve neoliberalizm uygulamaları karşısında gerçekten direnemedik, gücümüz yetmedi. Çünkü yalnız kaldık. Toplumun diğer kesimleriyle de, üniversitelerle de bağlarımızı kopardık. Sonuçta her yapı kendi içine kapandı, yalnızlaştırıldı. Genel eleştiri öncesi çuvaldızı sendikalara batırmak istiyorum. 12 Eylül 1980'de ülke nüfusu 46 milyon, sendikalı çalışan sayısı 4,5 milyon. Sendikalı işçi sayısı da 2,5 milyona yakın. Oysa bugünkü nüfusumuz 75 milyon, sadece kayıtlı çalışan sayısı 12 milyonun üzerinde, sendikalı işçi sayısı bir milyon 200 bin, toplu sözleşmeden yararlanan işçi sayısı ise 700 bin. Tablo bu. Bu rakamlara, bu tabloya biz 'Çöküş' diyoruz. Biz mazeret aramaya değil, buraya iş yapmaya geldik. Nasıl olur da daha güzel, adil ve barış dolu bir dünya inşa ederiz diye geldik. O zaman geçmişi bırakıp, bugüne ve geleceğe bakacağız. Geleceğe bakmak için de değerli hocalarımıza, bilime üniversitelerimize ihtiyacımız var. Kazanmak için güçlük olmak yetmez, hazırlıklı olmak gerekir. O yüzden, çıkabilecek tehlikelere karşı önlem almak için sizin yakacağınız ışığa ihtiyacımız var. Işık olmazsa göz bir işe yaramaz. Üniversiteler artık bu toplumun ışığı olmalıdır. 'Hayatta en Hakiki Mürşit İlimdir' sözüne sahip çıkmalıdır. Yoksa hepimiz bizi bekleyen tehlikelere karşı hazırlıksız yakalanırız. Sizi önemli bir sorumluluk bekliyor. Umut sizde, sizi bekleyen sendikalardadır. Umut sizsiniz, umut biziz. Buradaki sihirli kelime 'Umut'tur." şeklinde konuştu. 

Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Kavlak ise bir fıkra ile başladığı konuşmasında, Türkiye'deki işletmelerin hızlı hareket edebilen insanlar istediğini savundu. Ülkede üniversitelerin sendikalardan uzaklaşmasını sorgulayan Kavlak, "Sendikaları silindir gibi ezen, itibarlaştıran, güçsüzleştiren, örgütlenmeyi imkansız hale getiren 12 Eylül'ü burada tartışmayacağım. İşçiyi bir meta haline getiren, emeği alınıp satılabilen bir kaynak meselesi haline getiren, neoliberalizmi burada gündeme getirmeyeceğim. Evet, bunlar gerçekler ama bizim bulunduğumuz mevkiler yakınma yerleri değildir, çözüm yerleridir. 12 Eylül ve neoliberalizm uygulamaları karşısında gerçekten direnemedik, gücümüz yetmedi. Çünkü yalnız kaldık. Toplumun diğer kesimleriyle de, üniversitelerle de bağlarımızı kopardık. Sonuçta her yapı kendi içine kapandı, yalnızlaştırıldı. Genel eleştiri öncesi çuvaldızı sendikalara batırmak istiyorum. 12 Eylül 1980'de ülke nüfusu 46 milyon, sendikalı çalışan sayısı 4,5 milyon. Sendikalı işçi sayısı da 2,5 milyona yakın. Oysa bugünkü nüfusumuz 75 milyon, sadece kayıtlı çalışan sayısı 12 milyonun üzerinde, sendikalı işçi sayısı bir milyon 200 bin, toplu sözleşmeden yararlanan işçi sayısı ise 700 bin. Tablo bu. Bu rakamlara, bu tabloya biz 'Çöküş' diyoruz. Biz mazeret aramaya değil, buraya iş yapmaya geldik. Nasıl olur da daha güzel, adil ve barış dolu bir dünya inşa ederiz diye geldik. O zaman geçmişi bırakıp, bugüne ve geleceğe bakacağız. Geleceğe bakmak için de değerli hocalarımıza, bilime üniversitelerimize ihtiyacımız var. Kazanmak için güçlük olmak yetmez, hazırlıklı olmak gerekir. O yüzden, çıkabilecek tehlikelere karşı önlem almak için sizin yakacağınız ışığa ihtiyacımız var. Işık olmazsa göz bir işe yaramaz. Üniversiteler artık bu toplumun ışığı olmalıdır. 'Hayatta en Hakiki Mürşit İlimdir' sözüne sahip çıkmalıdır. Yoksa hepimiz bizi bekleyen tehlikelere karşı hazırlıksız yakalanırız. Sizi önemli bir sorumluluk bekliyor. Umut sizde, sizi bekleyen sendikalardadır. Umut sizsiniz, umut biziz. Buradaki sihirli kelime 'Umut'tur." şeklinde konuştu. 

ATALAY : "BİZİM İÇİN HER YER TAKSİM..."

Kurultay öncesinde kalabalığa hitap eden Türk İş Genel Başkanı Ergün  Atalay, 1 Mayıs İşçi Bayramının Taksim' de yapılmasına dair ısrarları olmadığını ve kendileri için her yerin Taksim olduğunun altını çizdi.

Atalay konuşmasında ayrıca şu görüşlere yer verdi;  "Türk-iş haftaya perşembe günü 1 Mayıs işçi Bayramı, Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi ana merkezi Tük-İş'in Kadıköy. Türk-İş'in bünyesi ve yapısına göre Türkiye'nin her yeri Taksim. Taksim diye bir takıntımız yok. Ama kim nerde istiyorsa orada kutlasın. Ama Türk-İş üyesinin şöyle bir yapısı var. Müsaade almadan bu kutlamaları yapmak Türk-İş'in yapısı buna müsait değil. Polis arkadaşlarımızın yüzde 95 şi işçi ve memur çocuğu. Geçen gün bir işçi kardeşimiz mektup yazmış. 'Ne olur başkanım. Bizim evlatlarımızla sürtüşmeden müsaade alınan bir alanda bunu kutlayın' Biz dünde öyle yaptık. Bugünde öyle yapacağız. İnşallah Perşembe günü de öyle yağacağız" dedi.

 Meclis çatısı altında iyi temsil edilmediğini milletvekillerinin büyük bölümünün patron ve işverenlerden oluştuğunu ifade eden Atalay,  ""İnsan hayatından daha önemli hiç bir şey yoktur. Para olmaz bir ay sonra kazanırsın. Tuttuğunuz takım mağlup olur, öbür hafta galip gelir. Hayat maçı bittiği zaman bir daha yapacak hiç bir şey yok. Onun için biz sendikacılar bu ülkeyi idare edenler, bu ülkede 2 gün evvel Meclisin 94 üncü yıldönümü, Meclisin yüzde 99 u patronlarda işverenlerden oluştu. Ülke nüfusunun yüzde 90 lar civarı çiftçi, emekli, işçi memur, ama biz orada sağdan say 3 tane soldan say 3 tane milletvekili göremezsiniz. Biz ne zaman orada güçlü bir şekilde temsil edilirsek biz içinde bulunduğumuz problem ve sıkıntıları çözeriz diye düşünüyorum" dedi.


 

 


Haber : Değişim Medya Haber Merkezi

Abone Ol