Sonbaharın Sonunda
Ereğli'nin bir sonbahar akşamına kucak açan Karadeniz, bulutların arasından sızan güneşten koparabildiği birkaç ışıltıyı göğsünde eritirken, sonbaharın son demlerinde toprağa kavuşan yaprakları düşünüyordum usul usul, derken efkarımın ufkunda mahmur düşünceler belirdi. Merhum Cahit Sıtkı’nın şu iki dörtlüğü dökülüverdi dudaklarımdan:
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
N'eylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanmadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında.
Öyle ya! Bizler de yaprak yaprak düşmüyor muyuz toprağa? Kimimiz hayatının sonbaharında, kimimiz kısacık ömrünün körpe çağında... Ama bir ortak noktamız vardır, ölüm herkese erken gelir. Akıl ve ruh sağlığı yerinde olduğu müddetçe insan, hayatının baharında olsa da doksanından gün alsa da, ister ki daha fazla yaşasın.
Kaçınılmaz bir akıbettir ölüm, Kur'an'ın ifadesi ile; kaçıp durduğumuz ölüm bizi yakalayacaktır, her nefis ölümü tadacaktır ve hatta her ümmetin bir eceli vardır, ecelleri geldiğinde ne bir an geri ne de bir an ileri alınacaktır.
Yaratıcımız, kendisine kulluk etmesi için var ettiği insanların, bu dünyada hangisinin daha iyi işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yarattığını bildirir bizlere. Ölüm asla bir son, bir yok oluş, bir bitiş değildir. Aksine bir başlangıçtır; sonsuzluk evrenine atılan esrarlı bir adım; gölgeler aleminden gerçek dünyaya bir bakış, bir geçiştir.
Can boğaza dayandığında, bacaklar birbirine dolandığında, insanlar bir kurtarıcı ararlar fakat nafile... Ölüm meleği ellerini uzatıp, “Çıkarın canınızı!” dediğinde; hakikati inkar edenler, yüzlerine ve artlarına vura vura canlarını alan meleklerin, “Tadın cehennem azabını!” sözlerine muhatap olurlar. Ve “Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk!” derler. Melekler: “Hayır, Allah sizin yapmakta olduklarınızı çok iyi bilir. Haydi, içinde ebedi kalacağınız cehennemin kapılarından girin, büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür.” derler.
İman edip, iyi işler yaparak canlarını Azrail aleyhisselama teslim edenlere gelince. Melekler onlara: “Selam size; yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık girin cennete. Korkmayın, üzülmeyin, size dünyadayken vaat edilmekte olan cennetle sevinin. Biz dünya hayatında da ahirette de sizin dostlarınız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah'tan bir ağırlama olarak orada canlarınızın çektiği her şey var; istediğiniz her şey orada sizin için var.” derler.
Bu dünyada Allah'a ve ahirete inanıp iyi işler yaparak ahirete göçenler, zeminlerinden ırmakların şırıl şırıl çağladığı cennet bahçelerinde, çeşit çeşit meyveler ve nefsin arzu edebileceği çeşit çeşit nimetlerle ödüllendirileceklerdir. Cennete girecek olan mümin kadınlar baştan yaratılacak; bakire genç ve güzel kızlar olarak cennete sokulacaktır. Cennette, sırılsıklam aşık oldukları kocaları ile mutlu bir hayat süreceklerdir.
Ahirete inanmadığını iddia eden, Allah'a isyan edip körü körüne inkar edenlerin akıbeti ise oldukça hazin ve korkunç olacaktır. “Keşke toprak olsaydım” diyerek, bunu çok arzu etseler de, dünyadayken inanmadılar diye hiç kimse onlara, “Tamam sizi diriltmeyiverelim ne de olsa inanmıyordunuz ahirete.” demeyecektir. Aksine onlar mahşer yerinde hesap verirlerken dünyada sahip oldukları her şeyi fidye olarak verip kurtulmak istedikleri derin bir pişmanlık yaşarlar.
Onlar cehennemde, “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki; dünyada işlemekte olduğumuzdan başka ameller, salih ameller işleyelim!..” diye bağrışırlar. (Onlara şöyle denilir:) Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alacağı kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Öyleyse tadın azabı! Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” denilir.
İman etmeden ahirete göçen her can, bu dünyada işlediği günahlara karşılık cehennemde rehindir. Cennetliklerle aralarında geçen bazı enteresan diyaloglar da vardır:
- “Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?” Onlar şöyle cevap verirler:
- “Biz namaz kılanlardan değildik; yoksulu doyurmuyorduk; (günaha) dalanlarla birlikte biz de dalıyorduk, ceza gününü de asılsız sayıyorduk, sonunda bize ölüm geldi çattı.”
Artık onlara kimse yardım edemez. Ne kadar korkunç bir gelecek tasavvuru.. Oysa ki bu dünyadayken bir varsayımdan ibaret olan inkarcılıklarını bir kenara bırakmış olsalardı; “ya gerçekse, ya varsa” diye derin derin düşünüp, aklın ulaşacağı meşru noktaya ulaşsalardı da iman etselerdi. Onlar da kesintisiz nimetlere kavuşup, cennet bahçelerinde sevdikleri ile karşılıklı koltuklara uzanıp tatlı sohbetler eşliğinde, ölümsüz genç hizmetkarların elinden cennetin eşsiz lezzetlerinin tadını çıkarıp, cennet şarabının zevkine varırlardı.
Cumanız mübarek olsun efendim..
Ramazan DEMİREL
Kdz Ereğli İlçe Müftülüğü Şube Müdürü
Haber : Değişim Haber Merkezi