
BAHAR YAZISI...
21 Mart 2018 08:08:28
Ocak ayında genelde üstünde güneşin yedi rengini yansıtan kristalleriyle, bembeyaz bir örtü arasındaki toprak yamalarından gülümseyen kardelenler, bu sene bembeyaz taçyapraklarıyla selamlayacak kar bulamadı.
Fakat kış kıştır ve ne kadar rengi beyaz olsa da "Karakış" diye adlandırılan tipi, kar boranın yol açtığı sıkıntıları bu sene görmemiş olsak da bahar bahardır. 21 Mart Türk, Acem, Moğol, Arap diyarları için baharın ilk günü, Yeni gün/Nevruz olarak kabul edilir.
Tohumların filiz vermeye başladığı, ilk yaprakların tomurcuklardan kendini çıkardığı, yeryüzünün toprak renginden her geçen gün çıldıran bir yeşile çaldığı günlerdir bunlar.
Savaşın yerini barışa, nefretin sevgiye, ötekileştirmenin birlikteliğe dönüştüğü, karamsarlığın yerini umuda bıraktığı manevi bir iklimdir aynı zamanda İlkbahar... Bir bahar sabahı açtığınız pencereden içeri giren rüzgarın getirdiği ıtır kokuları, kulağınıza çalınan kuş cıvıltıları başka hiçbir şeye benzemez. Keyif aldığınız birçok şeyin tersine ücretsizdir bu... Tek gereken görmek için göz, işitmek için kulak, koklamak için burundur.
Ve evet... Hissetmek için yürek gerekir.
***
Öyle kolay bir iş değildir bunu hissetmek... Her şeyi "başarı-kar diyalektiğine" indirgeyen, duyguları irrasyonel kabul ederek reddetmeyi seçen batılı Homo Economicus'a göre değildir bu işler. Bir fırının duvarına yaslanarak açlıktan ağlayan evsizleri hayatın doğal akışı kabul eden modernist anlayış, bir şeyin güzelliğini ettiği fiyatla ölçer zaten.
Maneviyat dediğiniz, sadece oturup tefekkür etmek filan da değildir. Evrenin herhangi bir yerinde yalnızlık çeken kayıp bir ruhla empati kurabilmek, doğuştan hepsi iyi ve aziz olan ademoğullarını canavarlaştıran sistemlerin zorlayıcı baskısına direnebilmektir aynı zamanda... İnsanı sadece insan olduğu için sevebilmek... Dilenciyi ve kralı eşit kabul edebileceğiniz bir düzlem bulabilmek, insanın yüceliğinin sadece unvan sahibi olmakla olmayacağını algılayabilmek...
Erken baharı, sıcak yazı, güz baharını, kara kışı birbirine tercih etmeden, yaşam denilen armağanın uzuvları olarak, her birinin tadını sonuna kadar çıkararak yaşamak gerek.
***
Yaşamak bir sanattır...
Alın size rengarenk bir bahar... Taş binaları kısa süreliğine de olsa terk edip, serin rüzgarların ağaçlar arasında fısıldadığı, rengarenk çiçeklerin envai türden kokular yaydığı bir doğa parçasıyla bütünleşmenin bir yolunu arayın. Neden yaşamak denilen şeyin güzel sanatların bir kolu olduğuna kendinizi kolaylıkla ikna edebilirsiniz.
Kışın kartopu oynamayı, yazın ayaklarınızı serin bir suda ıslatmayı, ayakkabıları çıkarıp çamurda yürümeyi denediğinizde de başınıza gelecek şeydir bu.
Gönül gözünüz yeterince açıksa, bir meşe ağacının gölgesinde şiir okumanın, bir çocuğun başını okşamanın, komşunuza günaydın demenin hep aynı sanatın fırça darbeleri olduğu sonucuna varabilirsiniz belki...
***
Tıpkı bir düşten uyanmaya benzer bu...
Kimin hangi mevkiye atandığı, falanca kongreyi kimin kazanacağı, gelecek seçimde kimin kiminle ittifak kuracağı, silahların hangi politik amacı gerçekleştirmek için ateşleneceği, gerçeği görmemek için gözlerinizi nerede kapatacağınızı düşündüğünüz bir karabasandan, beş duyunuzla algılayabileceğiniz gerçek bir dünyaya açarsınız gözlerinizi uyandığınızda.
Bir yerlerde bir kuzunun melediğini duyarsınız, başınızı çevirdiğinizde bir pamuk yumağının annesinin bacaklarının arasında sığınak aradığını görürsünüz... İçinizden evladınızın başını okşamak gelir...
Yaşamak budur işte...
ETİKETLER : Yazdır
Diğer Yazıları
© degisimmedya.com
İletişim Bilgileri Künye İstek, Şikayetleriniz İçin Tıklayın Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kullanılamaz. Tel : 0 372 322 27 30
E-posta: info@degisimmedya.com