20 Mayis 2022 08:40:42
1995 yapımı Cesur Yürek filminde, William Wallace karakterinin, halkını zalim bir kralın zulmünden kurtarmak için verdiği uzun mücadelenin sonunda yakalanması ve büyük bir topluluğun önünde dayanılmaz işkencelere uğratıldıktan sonra kraldan af dilemesi istenir. Konuşacak mecali kalmamış olan halk kahramanının dudaklarının kıpırdadığını gören cellatlar, kraldan af dileyeceğini düşünerek sükuneti sağlarlar. Bütün gücünü toplayarak ölmeden önceki son sözünü haykırır kahramanımız: "ÖZGÜRLÜK..."
Hz Musa'nın İsrailoğulları'nı Mısır'daki Firavun zulmünden kurtarma mücadelesi verdiği Kur'an-ı Kerim kıssasını da bize hatırlatan bu hikaye ile dikkatleri "özgürlük" kavramına çektikten sonra şöyle bir soru soralım : "Size göre özgürlük nedir?"
Elbette bu soruya verilebilecek cevaplar arasında, "Canının istediği herşeyi sınırsızca yemek, içmek ve yapabilmek" gibi hazları tatmine dayalı hedonist yaklaşımlar olabileceği gibi; başkalarının hak ve özgürlüklerini önemsemeksizin kendi çıkarlarını kutsayan makyavelist yaklaşımların olması da mümkündür. Ama büyük bir çoğunluğun, "Vatan toprağında, düşman boyunduruğundan azade, başkalarının hak ve hürriyetlerini ihlal etmeksizin, din, vicdan ve ifade özgürlüğüne sahip olmak" şeklinde bir tarif yapacağından şüphem yok.
Çünkü memleketimin insanı, "Dinde zorlama yoktur." ayet-i kerimesinin gereğince; başkalarının inanç ve düşüncelerini baskı altına almayı yasaklayan, idaresi altındaki gayrimüslimlerin dini yaşantılarına müdahale etmeyen, insanları teninin rengine, konuştuğu dile, ırkına bakarak sınıflandırmaksızın Hz Adem'in çocukları olarak eşit gören ve savaşlarda bile düşmanına ait olan mabetlere ve din görevlilerine dokunulmasına izin vermeyen; kadim bir kültürün, yüce bir ahlakın yani İslam Medeniyeti’nin son mümessilleridir.
Batı uygarlığı ise; ifade özgürlüğü, din ve vicdan hürriyeti gibi kavramları özümsemek için oldukça uzun süren, zorlu ve kanlı mücadeleler vermiştir.
Bununla birlikte Batı toplumları, bu kavramları kendi içerisinde özdeşleştirmiş olmasına rağmen, farklı toplumlar ve kültürler ile karşılaştıklarında adeta Ortaçağ karanlığındaki kafa yapılarına şaşkınlık verecek bir hızla dönüş yapmaktadırlar. Bugün batı toplumlarında sırf teninin rengi, ırkı, dili ya da inancı sebebiyle dışlanan, horlanan, öldürülen, haksızlığa uğrayan, sosyal adaletsizliğe maruz kalan, evleri yakılan, mabetleri saldırıya uğrayan ve kapatılmak istenen binlerce insanın yaşamaya çalıştığı bilinen bir gerçektir. Mültecilere gösterdikleri tutum, doğulu ve batılı mültecilere uyguladıkları çifte standart da gözden kaçırılabilecek gibi değildir.
Modern Batı, bir yandan özgürlük ve eşitliği görünüşte temel bir ilke olarak savunurken diğer yandan; uluslararası siyaseti, avucunun içinde tuttuğu küresel ekonomiyi, teknolojik vasıtaları, kitle iletişim araçlarını, sinemayı, tv platformlarını, akıllı telefon uygulamalarını, bilgisayar oyunlarını ve sosyal medya uygulamalarını kullanarak, adeta bütün dünyayı baskı altına alan, insanların farklı düşünmelerine fırsat tanımayan, dayattığı fikirleri benimsemeyenleri ötekileştirip baskılayan ve hatta yok eden, totaliter, baskıcı, global ve küresel çapta bir rejim kurmaya çalışmaktadır.
Küresel güç haline gelmiş tv platformlarının dizlerine, gişe rekorları kıran sinemalara, bilgisayar oyunlarına, akıllı telefon uygulamalarına serpiştirilmiş olan, Ateizm, Deizm gibi beşeri ideolojilerle gençlerin zihin dünyaları karıştırılmaya çalışılıyor. Sosyal hayatın vazgeçilmez bir oyuncusu gibi takdim edilen transseksüel tiplemeler, toplumsal baskının zulmüne uğrayan zavallı, mazlum ve sempatik modeller olarak sunulup, gençlerin bilinçaltına işleniyor. İnsan canına kıymak, basit gerekçelerle gerçekleştirilebilecek bir eylem olarak sunulup, şiddet ve intihar sıradanlaştırılıyor.
Ana babaya ve büyüklere saygı, küçüklere ve yaşlılara şefkat ve merhamet göstermek, akraba ilişkilerini sıkı tutmak, toplumsal yardımlaşma ve dayanışmayı, birlik ve beraberlik düşüncesini, Müslüman kardeşine güvenmek, muhtaç olana yardımcı olmak gibi toplumsal hafızamızda 14 asırlık kökleri olan ulvi davranışları, gereksiz meşakkatler olarak özümseterek, gençliğimizi batı kültürü ile yetiştirip, kendilerine fikri köleler devşirmeye çalışıyorlar.
Bu hususta bizim, özellikle çocuklarımızı ve gençlerimizi teknoloji bağımlılığından korumak amacıyla ciddi tedbirler almaya ihtiyacımız var. 21. Yüzyılın dijital parmaklıkları arkasından çığlıklarını duyduğumuz gençliğimizi, içinde bulundukları sanal tutsaklıktan kurtarıp özgürlüğüne kavuşturacak kahramanlara ihtiyacımız var. Mehmet Akif'in: “Asım'ın nesli diyordum ya nesilmiş gerçek, İşte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek! ” diyerek anlattığı; Necip Fazıl'ın: "Zaman bendedir ve mekân bana emanettir! " şuurunda bir gençlik..." olarak tarif ettiği; Sezai Karakoç'un "Diriliş Nesli" olarak tavsif ettiği, gençliği yetiştirmek asli görevimizdir. Ve’s-Selam
Ramazan DEMİREL
Kdz. Ereğli İlçe Müftülüğü Şube Müdürü
Haber : Değişim Haber Merkezi