Endemik ve Gastronomik... OSMANLI ÇİLEĞİ
Endemik ve Gastronomik... OSMANLI ÇİLEĞİ
Karadeniz Ereğli'nin en önemli endemik tarım ürünü Osmanlı Çileği olarak kabul edilir. Bir zamanlar saraylarda tüketilen, likör fabrikaları için üretimi yapılacak kadar sanayiyle iç içe geçmiş bu yerel tür, yok olmanın eşiğine gelse de, üretim için yürütülen organize çabalar, Osmanlı Çileği'nin yeniden bir sektöre dönüşmesi yolunda umut veriyor. Değişim Haber Merkezi'nden Hüseyin Aksakal, Osmanlı Çileği'nin geçmişten bugüne uzanan hikayesini yazdı.
Karadeniz Ereğli'de Devrim Bulvarı'nın denizden taraftaki
kaldırımlarında ilerleyen biri, Abdi
İpekçi Sergi Salonu'nu geçtikten hemen sonra, ayakkabı boyacılarının arasında,
çevresindeki manzarayla bütünleştiğinden pek az dikkat çeken bir heykel daha
doğrusu heykel grubugörür. Bu heykeller, gerçek boyuttan biraz küçük iki
kadını tasvir eder.
Sanatçının özgürlüğü gereği, bu heykelde tasvir edilen
kadınlardan biri diz çökmüş, sağ elinde bir meyveyi uzatmaktadır, öbürü ise ayakta, sol elinde bir sepetle, sağ
elinde diğer kadının uzattığı meyveyi tutan bir kadın şeklindedir. Ayakta duran kadının sağ ayağının hemen
arkasında da içi daha küçük meyvelerle dolu bir sepet tasvir edilir. Aslında kadınların elinde tuttuğu, avucundan
daha büyük tasvir edilmiş meyve ile sepette daha küçük, gerçek oranlarına yakın
tasvir edilen meyve aynı meyvedir. İki farklı boyutta tasvir edilmesinin
nedeni, sadece sanatçının yerel bir değeri vurgulama çabasının sonucudur.
Bu heykel grubu, Ereğli'yi birent kimliği anlamında
tanımlayan üç ana ikondan birini ifade etmektedir. Cehennem Köpeği Kerberos'u Cehennemağzı
Mağaralarından çıkardığı rivayet edilen efsane kahramanı Herkül bunlardan
birincisidir ve heykeli sahilde bulunur. İkinci ikon, Ereğli Demir ve Çelik
Fabrikaları'nın kurulmasının ardından, bir balıkçı kasabasının bir sanayi
kentine dönüşümünü simgeler. Çelik
temalı bir modern heykel çalışması da sahil kesiminde bulunur. Üçüncü kimlik
ikonu da Devrim Bulvarı'nda, İnönü Parkı girişinde ayakkabı boyayanlar
arasındaki bu iki kadının elinde tuttuğu ve yanlarındaki sepetleri dolduran meyvedir.
Bu meyvenin adı Osmanlı Çileği...
İlçe kimliğinin önemli bir parçası olmasına rağmen bu
heykelin diğerlerinden daha az fark edilebilecek bir noktada bulunması
ayrıca dikkate şayan... Tıpkı ilçeye kimliğini
verecek kadar önemli bir ürün olmasına rağmen, üretiminde yaşanan sıkıntılar
nedeniyle yok olma sürecine girmesi kadar dikkate şayan... Kent kimliğinin parçası olmasına rağmen, bu
ürün hakkında yeterli literatür olmayışı kadar dikkate şayan... Her şey bir
farkındalık eksikliğine dikkat çekiyor.
NEDEN "OSMANLI ÇİLEĞİ"
Osmanlı Çileği'nin isminin nereden geldiğine ilişkin
tahminlerin ötesinde bir kayıt yok. İsim Osmanlı tebaası sayılan gruplar
arasından verilmiş olsa, muhtemelen "Ereğli Çileği" adı verilirdi diye geliyor
akla. Bir ihtimal, isinin kökeni kabul edilen Fransızlar veya
İstanbullu Levantenler vasıtasıyla bölgeye gelmiş, burada geçirdiği mutasyonun sonucunda, bu
türün Kıta Avrupası'nda bulunmayan yeni bir tat ve koku edindiği görüldüğünden, oryantalist bir bakış açısıyla "Osmanlı"
ismini almış olabilir.
Ereğli Belediyesi'nin web sayfasında çilek bitkisinin
literatür anlamında ilk sözü edildiği kaynağın yazarı olarak MS. 23-79 yılları
arasında yaşadığı bilinen botanikçi Tillius gösterir. Çileğin Fransa'da
geliştiği, Karadeniz Ereğli'de ilk olarak 1920'li yıllarda Kahyaoğlu Kadir ve
Rum asıllı ortağı tarafından Kestaneci Köyü eteklerinde ekimine başlandığı
belirtiliyor. Bu yıllarda Ereğli'ye getirilen çileğin, yerli kültür türü ile
etkileşime girmesi sonucu yeni bir tür olan Osmanlı Çileği'nin ortaya çıktığı
ifade ediliyor.
Aynı yerde Azim Konserve Web Sayfası kaynak
gösterilerek"Osmanlı Çileği Avrupa kökenli Arnavutköy çileğinden türemiştir.
1900'lü yılların başında çiçeği Halil Paşa'ya gelen ve yöremiz kestane
toprağında özgün yapısına kavuşan; pembe rengi, orta boy oval görünümü, zengin
aroma ve nefis kokusu ile dünyanın eşsiz ve tek çileği olma özelliğine
kavuşmuştur" ifadeleri de yer alıyor.
YÜKSELİŞ VE DÜŞÜŞ YILLARI...
Bundan sonra hikâye ana hatlarıyla şöyle devam ediyor:
1930 yılında devlet kredisiyle kurulan ilk konserve fabrikası
Osmanlı Çileği'ni işlemek üzere Ereğli'de kuruldu. Çilek üretimi sonraki otuz
yıllık dönemde iyice yaygınlaştı. Devletçi ekonomi döneminde, 1960'lı yıllarda bir markaya dönüştü. Tekel, Osmanlı Çileği'nden üretilen likörü
Avrupa'nın kalburüstü sofralarında tüketilmek üzere ihracata başlandı.
Endüstriyel gelişmenin ilçe üzerinde ağırlığını hissettirdiği altmışlı yıllarda
üretim bu kez de gerilemeye başladı. Tarım sektöründeki gerilemeye paralel
olarak, daha yüksek verimli, daha az nitelikli türlerin tercih edilmesiyle birlikte
Osmanlı Çileği üretimi düştü. Öyle ki seksenli yılların ortasına
gelindiğinde Osmanlı Çileği'ni bulmak
iyice güçleşmeye başladı.
Doksanlı yıllarda ürünün sonunda Osmanlı Çileği'nin
yaşatılması için Osmanlı Çileğini Yaygınlaştırma ve Üreticiyi Koruma Derneği
kuruldu. Çilek mevsimi olan Haziran ayının ilk haftasında "Osmanlı Çileği
Festivali" düzenlenerek, üreticiyi teşvik amacı taşıyan ödüllü yarışmalar
gerçekleştirildi. Bu festival bugün hala devam etmektedir. Ayrıca Ereğli
Belediyesi, Erdemir gibi kurumsal yapıların desteğiyle, fide üretimi, üretimi
arttırma ve daha geniş kesimlere ulaştırılmasına önem verildi. Bugün itibarıyla
henüz emekleme aşamasında olan bu çabalar, bu endemik türün geleceğe
aktarılması umudunun yeniden canlanmasını sağladı.
KRAL SOFRASINDAKİ POTANSİYEL... ÜRÜN KİMLİĞİ...
Osmanlı Çileği'nin geleceğine ve önemine ilişkin farkındalık
çalışmaları, aynı zamanda ilçenin turizm potansiyelini çeşitlendirmek için bir
fırsat olarak kabul ediliyor. Bülent
Ecevit Üniversitesi Turizm Fakültesi
Öğretim Üyesi Hasan Köşker, Üretimin belli bir seviyeye getirilmesi
halinde, daha önce "Kralların Yiyeceği ve İçeceği" olarak tanımlanan Osmanlı
Çileği'nin, ilçeye Gastronomi turizmi anlamında büyük katkının
savunuyor.
Ereğli'nin bu endemik türünü "Osmanlı çileği nazik yapısı,
küçük ve orta büyüklükte meyvesi, basık küre şeklinde görüntüsü, aknelerinin
içeri gömüklüğü, aroması, keskin kokusu, açık pembe rengiyle diğer çilek
türlerinden ayrılmaktadır" ifadeleriyle tanımlayan Köşker, Ereğli'de düzenlenen
"Kdz Ereğli'nin Tarihi ve Turizm Değerleri" konulu panelde, Gastronomik
değerleri "Bir topluma ait beslenme şekilleri, yiyecek üretimi, hazırlanması,
tüketimi ile ilgili, toplumun kültür ve derinliğini tasvir edecek kadar
özgün, onu diğerlerinden ayıracak kadar
özdeşleşmiş özellikleri anlatmak için kullanılan bir olgudur" diyor.
Köşker 'e göre toplumlar
sadece yemek için değil, aynı zamanda başka kültürleri ve gelenek görenekleri
tanıma adına da seyahat ediyor.
Günümüzdeki seyahat motivasyonları arasında en önemlilerinden biri de
gastronomik değerler oluşturuyor
Dr. Köşker, "
Eskilerden diyorlar, eskiden terminale gelirdi, terminal sağa sola
gönderirken günlerce çilek kokardı diyorlar. Çileğin kokusunu alabiliyor muyuz
şimdi. Ne olduğu belli olmayan çilekler yiyoruz. Lütfen bu çileği yaşatalım"
diyerek, fide üretimi, patent çalışması yapılması, coğrafi işaretleme ile
isminin tescilinin ve bu çileğin genlerinin Türkiye Gen Bankası'na müracaat
yapılmasının önemine dikkat çekiyor.
İLK ORGANİZE ÇABA... OSMANLİ ÇİLEĞİNİ YAYGINLAŞTIRMA VE
ÜRETİCİYİ KORUMA...
Osmanlı Çileği'ni yok olmanın eşiğine getiren sürecin önüne
geçilmesinde hiç şüphesiz Osmanlı Çileğini Yaygınlaştırma ve Üreticiyi Koruma
Derneği büyük rol oynuyor.
Dernek 1996 yılında
belediye başkanlığı öncülüğünde bölgede bu işle uğraşanlarca kurulduğunda, Osmanlı Çileği'nin örneğinin bulunmakta
zorlanılacak kadar üretim azalmıştı. O
dönemde Aliso, Ziraat Çileği ve diğer çeşitlerin üretimi yapılıyor, Osmanlı
Çileği, Kara Çilek denilen başka bir yerli çilek, Osmanlı çileğinin muadili
tüylü çilek yetiştirilmektedir.
LİKÖR FABRİKASI İÇİN ÜRETİLİYORDU
Osmanlı Çileğini Yaygınlaştırma ve Üreticiyi Koruma Derneği
Başkanı Şaban Çetinkaya, Osmanlı Çileğinin korunması konusundaki denemelerin,
derneğin kuruluşundan çok daha önceye uzandığını ama organize bir çalışmanın
ancak dernekle mümkün olduğunu ifade ediyor:
"Osmanlı çileğinin en üst seviyelerde üretildiği dönemde
devletin Tekel fabrikası Ereğli'de üretilen çileklerin tamamını satın almayı
taahhüt etti ve satın aldı. Bundan Osmanlı Çileği likörü imal ederek, bu likörü
İhraç edip özellikle İngiltere'ye kraliyet ailesine kadar ulaşmasını
sağlıyordu. Bu sözünü ettiğimiz 1960'lı yıllar. 1970'lere kadar azalarak bu
uygulama devam etmiş. Devletin fabrikası
bu değerli ürünü işleyerek ihraç ediyor ve fabrika yetkilileri bölgeye geliyor.
Ereğli'nin yerel yöneticilerine 'Ne olursa olsun bunu üretin, size açık çek
verelim, paranızı peşin verelim, yeter ki siz bunu üretin' diyorlar. 'Bu
Ereğli'ye özgü bir meyve, başka yerde üretilmiyor, ne olur bunun üretimini
yapın, üretimini teşvik edin' diye yalvarıyorlar. Bu o dönemde yerel
yöneticilerimizi huzursuz etmiş, böyle bir dernek çalışması içine girilmiş.
1996 yılında nihayet dernek kuruluyor ama saman alevi gibi heyecan bir anda
sönüyor. Dernek bir süre sonra
kapanıyor."
Derneğin 2000 yılında
tekrar kurulduğunu, kendisinin de 2003 yılında Erdemir'de çalışan bir grup
arkadaşıyla derneğe üye olduğunu ifade eden Çetinkaya şunları söyledi:
" Kepez'de bulunan Nuri Karaarslan başkanlığında bu konuda
ileri gelen arkadaşlar, benden önce dernek başkanlığını yapan Mehmet Özhan Bey de
dahil olmak üzere kuruyorlar derneği. O dönemde ben Erdemir'de çalışıyorum. Bu
bölgede yaşayan bir insan olarak bölge değerlerini, bölge ekonomisine, bölge
turizmine nasıl kazandırırız diye düşünürken, Osmanlı Çileği derneğine ulaştık.
Bir arkadaş grubuyla 2003 yılında Erdemir'de çalışan arkadaşlar olarak derneğe
üye olduk.
Dernekler gönüllülük esasına göre çalışırlar. Geliri yoktur.
Canı gönülden ayakta kalmasını istiyorsanız cebinizden para harcarsınız.
Sürekli gündeme getirdik, yetkililerden sürekli destek istedik. Bazen yeterli,
bazen yetersiz destekler aldık. Osmanlı
Çileği konusunun önemini ve sorunlarının çözümü konusunda yıllarca
sonra atabildik. Osmanlı Çileği'nin bilimsel araştırılması, belli başlı bir
arşiv hiç yok o dönemde. Osmanlı
Çileği'nin gündemde tutulması için, yerel yöneticilerle birlikte tanıtım
çalışmaları gerçekleştirildi. Fakat bu işin altyapısı, temel sorunları hep
arkada kaldı. Kahve köşelerinde, ağaç gölgesinde konuşulan konulardır. Büyük
paralarla Osmanlı Çileği festivali yapılıyor. Festivalde bile o festivale
ismini veren ürünü görme şansımız yok. Festival elbette yapılsın ama bundan bir
pay her sene Osmanlı çileğinin gelişmesi konusuna bir fon ayrılsaydı, 15
senedir her sene bir çivi çakılsaydı, Osmanlı çileğinin altyapısı atılmış
olurdu. "
FİDECİLİK VE ARGE GİRİŞİMLERİ...
Dernek olarak Osmanlı çileğinin sorunları nelerdir, neden
yetişmiyor, insanlar geçimini bundan sağlarken, neden bugün yetişmiyor sorusuna
yanıt ararken, en önemli sorunun fide yokluğu olduğunu gördüklerini ifade eden
Başkan Çetinkaya, şunları söyledi:
" Eskiden üreten kişiler, 'ben de
üreteceğim ama fide yok. Komşuda var o vermiyor' diyordu. Bunu öncelikle elinde
Osmanlı çileği fidesi olan arkadaşlara söyledik. Bir taraftan üretim yaparken, bir kenarda da
fide bahçeleri oluşturalım, bu da para kazandırır dedik. Bu konuyu nazarı
dikkate alıp yapan pek olmadı.
Bu sefer dernek olarak ne yapabiliriz diye düşündük. Bir iki
alanda deneme çalışması yürüttük. Birincisinde başarısız olduk. Bir bahçe
kurduk, o bahçede başarılı olmadık. Ama vazgeçmedik, sürekli proje geliştirdik.
Sonuçtaanlı çileği fidesi üretimi için, özel sektör, devlet, kurum
kuruluşların konsensüsü sayesinde çok güzel bir projeyi hayata geçirdik. Geçen
sene de bu çalışma sonucunda Osmanlı
Çileği fidesini bol miktarda ürettik.
Teknik anlamda, Fresh Fide, Frigo fide diye sınıflandırmalar
var. Gününde fideyi söküp dikerseniz buna fresh fide diyorlar. Söktüğünüz
fideyi soğutucuda bekletip üç beş ay sonra dikildiğinde de frigo fide diyorlar. İlk etapta frigo fide üretimini denedik. Bu
sene frigo fideleri toprakla buluşturularak bölgede bu şekilde alanlar
oluşturulacak. Bu seneye kadar sadece kasım ayında fide bulabilirsiniz
diyorduk. Bu dünyada zirai teknikler hızla gelişiyor. Şu anda Kocaali bölgesinde yetişiyor fide.
Bundan sonra da yetişecek. Bizim dernek olarak bakış açımız, orasının
Ereğli'nin merkezi olduğu. Orası Osmanlı çileği ile ilgili arge merkezi olacak."
"EREĞLİ'NİN HER KARIŞ TOPRAĞINDA YETİŞTİRİLSE TALEBİ
KARŞILAYAMAYIZ"
İlçede Osmanlı Çileği konusunda dernekleri dışında ciddi
çalışma yapan kuruluş olmadığını dile getiren Çetinkaya, her türlü bilgi, fide
talebinin kendilerine yönlendirildiğini ifade etti.
Gelecek açısından umutlu olduğunu ifade eden Çetinkaya "
Ereğli'nin her karış toprağında Osmanlı çileği üretilse, Pazar açısından, satış
açısından sıkıntı olmayacaktır. Tüm
köylerimiz, boş alanlarında çilek yetiştirse, ekonomiye kazandırılır, istihdam
kazandırılır, gene de Pazar olur, fiyatlar değişmez, talebi yine karşılayamayabiliriz
diye düşünüyorum. En azından fiyat durağan olur. Bir
meyvenin kilosu kırk lira elli lira olur mu? Çok pahalı bir meyve gibi duruyor.
Özelliği de şu. Doğal ortamda geliştirildiğinde, aslında yarı mamul
durumunda. Bu ne demek? Gıda sektörünün
yarı mamulü. Gıda sektörü leziz tadı, kokusu, aroması yüzünden gıda sektöründe
kullanıldığı alanı en iyi şekilde beslediği için değerli. Osmanlı çileğinin
dondurmada kullanılması halinde o dondurmanın sürümünü hayal edemiyorum.
İçeceklere girdiğinde pazarı kendiliğinden büyütecektir" diyor.
Dernek Başkanı, Erdemir'in Kaymakamlık ile gerçekleştirdiği
ortak proje sürecinin sürdüğünü, bunun yanında belediyenin de Delihakkı'da bir
fide bahçesi oluşturduğunu ifade ederek her iki çalışmada da derneğin aktif
görev aldığını söyledi.
Haber : H Aksakal
Çok Okunanlar
» Henüz BUGÜN Haber Görünmüyor