Din İstismarı ve İstismarcıları
Din İstismarı ve İstismarcıları
Ülke olarak din istismarı tabirini 15 Temmuz darbesinden sonra çokça duyar olduk. Halbuki Fetö terör örgütünden evvel pek çok kişi ve oluşum din istismarında bulunmuştur. Fakat 15 Temmuz darbesinden sonra din istismarı meselesi daha fazla önem kazanmaya başlamıştır. Öncelikle din ve istismar kavramlarını açıklamak istiyoruz. Her dinin hatta her oluşumun kendine has bir din tanımı bulunmaktadır. İslâm açısından dini tanımlamamız gerekirse; “aklı başında olan kimseleri dünya ve ahirette hayır ve mutluluğa ulaştıran ilâhi kanunlar bütünüdür” şeklinde tanımlamamız mümkündür. İstismar kelimesi ise Arapça’da yatırım yapma, kullanma, istifade etme ve sömürme gibi manalara gelmektedir. Türkçe’ye Arapça’dan geçen istismar kelimesine menfi bir mana yüklenmiş genel olarak birinin iyi niyetini kötüye kullanma şeklinde bir mana verilmiştir. Din istismarı tabiri ise kişinin kendi menfaatleri uğrunda dini kullanması sözgelimi dine hizmet etmesi gereken insanın, dini kendi hizmetine tabi tutmaya çalışmasıdır.
Din istismarı sadece günümüzde ortaya çıkan bir durum değildir. Tarih boyunca bu durumun farklı tezahürlerini görmekteyiz. Hz. Peygamber döneminde münafıkların müslümanlara zarar vermek amacıyla yaptıkları Mescid-i Dırâr, din istismarının ilk nüvelerinden biridir. Sıffin savaşında Hâricîlerin mızraklarının uçlarına Kur’an sayfalarını asması da din istismarının tipik örneklerinden biridir. Yine aynı şekilde Hasan Sabbâh’ın Haşşâşîn denilen suikastçı birliğini kurarken din istismarında bulunduğunu görmekteyiz. Her zaman ve her dönemde din istismarında bulunan şahıs ve gruplar bulunmuştur ve bizler istemesek de gelecekte de bu tür oluşumlar ortaya çıkacaklardır. Bu hususta bizlere düşen vazife sahih dini bilgiyi elde etmenin yollarını aramaktır.
Doğru dini bilgiye ulaşmanın belli başlı kaynakları ve yolları bulunmaktadır. İslam dininin iki önemli kaynağı vardır. Bunlar Kur'an ve Sünnet’tir. Kur’an ve Sünnet Müslüman bir bireyin referans alması gereken iki önemli kaynağıdır. Şayet bu iki kaynağa muhalif hal veya tutum içinde bulunuluyorsa o takdirde bidat ve hurafe denilen İslâm’ın sahih din bilgisi ile çelişen iki olgu devreye girmektedir. Bu iki olguda din istismarına en fazla sebebiyet veren davranışlar arasında sayabiliriz. Türbelerde çaput bağlamak ve mum yakmak gibi veya kabirde yanmayan kumaş ürettiğini iddia etmek gibi söylemler Kur’an ve Sünnet’in ruhuna ters, dolayısıyla İslâm’ın da ruhuna aykırı durumlardır. Kur’an ve Sünnet’in ruhuna ters bir durumsa varsa orada din istismarı olduğunu söyleyebiliriz.
İslâm Dini, insanların akıllarına ve vicdanlarına hitap etmekte, özellikle insanların manevi duygularına tercümanlık yapmaktadır. İnsanların manevi duyguları ise kullanılmaya, suistimal edilmeye, sömürülmeye ve istismar edilmeye elverişlidirler. Söz gelimi bir çocuk, annesinin merhametinden olumsuz yönde faydalanabilmektedir. Bir kimse normal şartlar altında kimseyi incitemezken törelerinin gereğine uymak zorunda kalıp katil olabilmektedir. Din de aynı şekilde kişilerin manevi duygularına hitap ettiğinden dolayı kullanılmaya çok müsaittir. Kişilerin bu durumdan kaçınabilmesi için İslâm’ın iki kaynağına bakması gerektiğini söylemiştik. Buna ek olarak bu tür durumlarla karşılaştığımız zaman bu meseleleri akıl süzgecinden de geçirmemiz gerekmektedir. Din istismarı faaliyetinde bulunan kimselerin yapmış oldukları uygulamaların Kur’an ve Sünnet’e uymadığı gibi, uygulamaları akıl ile de çelişmektedir. Mesela DAEŞ ve Boko Haram gibi grupların yapmış olduğu canlı bomba ve suikast gibi faaliyetlerin Kur’an’a ve Sünnet’e muhalif olduklarını ve akla tamamıyla tezat durumlar olduklarını söylememiz gerekir.
İslâm’ın ilk filozofu olan Kindî din istismarcılarını din tüccarı olarak tanımlamakta ve şu şekilde söylemektedir: “Bir şeyin ticaretini yapan onu satar, sattığı ise artık kendisinin değildir. Kim din ticareti yaparsa onun dini yoktur!” Evet din istismarı yapanlar dini kendi menfaatleri için kullanmakta yeri geldiği zaman din ticareti yapmaktadırlar. Bilinmelidir ki din ticareti yapanların da dinden nasipleri yoktur. Sözlerimi konuyla bağlantılı olduğunu düşündüğüm İstiklal şairimiz Mehmed Âkif Ersoy’un bir beytiyle bitirmek istiyorum;
Hudâ'yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hudâ;
Utanmadan da tevekkül diyor bu cürete... Ha?
Feyzullah ARAN
Kdz. Ereğli Müftülüğü Vaizi
Haber : Değişim Haber Merkezi